Her şey Ve Herkes Orjinaldir



Estetik, sanatsal ve orijinal eserleri tefekkür edin. Tüm kâinatta birbiriyle aynı görünen şeylerin bile ne kadar kendine özgü olduğunu fark edin. 

Yol Arkadaşı



Devamlı gördüğünüz yerlere, hayat yolculuğunuzun yol arkadaşı olarak şu ifadeleri yazın. Tablo yaptırın.

Başarılara Zaferlere Ulaştığınızda



Hayatınızı hedefleriniz, başarılarınız için çok yoğun gayretlerle geçiriyorsunuz. Durmadan, dinlenmeden çalıştığınız bir gerçek. Sonsuz adalet sahibi, bu kadar yoğun fiili duaların neticelerini verecek size pek çok başarılar yaşatacaktır inşallah. Bu durumda yapılacak şey, takınılacak tavır, çok enteresandır ve bizlere Kur’anda özel bir sureyle bildirilmiştir.

Başarılı Kişilik Tipi



Değerli dostumuz çok kıymetli bir insandır. Varlığı dünya için çok önemdir. Dünyada başarının, çalışkanlığın sembolüdür. Çok güzel özelliklerinin yanında, kendisi için imtihan unsuru olan yönlere de sahiptir. Bu test, kendisine uygulandığında pek çok soruya “evet” cevabı verir.

Herkese Kendini Sevdirme Duygusu

İçindeki “Benden hoşlanacaklar mı?” sorusunun yanıtını bulmak ister. Şefkat ve onaylanmaya duyduğu gereksinimle insanlara yönelir. Sevilmek, korunmak ve başkalarının yaşamları için önemli olmak ister. Onay arayışlarının sonucu, insnların ruh hallerini ve tercihlerini saptayan hassas bir radar geliştirmiştir. İlişkiler, var oluşunun en önemli alanı olarak kendini gösterir.

Yardımsever Kişilik Tipi



Değerli dostumuz bay/bayan , çok sevgi dolu bir insandır. Varlığı dünya için çok önemlidir. Dünyada yardımlaşma, dayanışma, fedakâlık timsalidir. Çok güzel yönleri vardır. Bunun gibi, kendisi için imtihan unsuru olan özelliklere de sahiptir. Aşağıdaki test kendisine uygulandığında pek çok sorunun cevabını “evet” olarak verecektir.

Engele Takılma, Engeli Kafana Takma


Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla bizleri yönlendiriyor. Kişiliğimiz gideceğimiz yönü belirliyor. Bulunduğumuz konum ise bizleri şekillendiriyor. Doğru yolu bulmak için çevrenin ve bulunduğumuz konumun desteğine ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç, sahip olduğumuz kişilik yapımızla ilgilidir.

Hükümdarın Ahiret Yükü



Endülüs hükümdarlarından biri, fakir bir kadının arsasına bir saray yapılmasını emretti. Arsa hükümdarın sarayına yakındı. Arsanın bedelini de ödemiyordu.
Zavallı kadıncağızın bu arsasından başka hiçbir şeyi de yoktu. Ne yapsın, ne etsindi? Bu müşkilatı halletmesi için kadıya gitti. Hükümdarı şikayet etti.

Düzenbaz ve Budala



Anlatırlar ki bir düzenbaz, bir budalayla ticaret ortağı olarak yola koyulmuş. Güzergahta budala ihtiyaç için geri kalmış. Şansı açık… İçinde bin altın bulunan bir kese bulmasın mı? Düzenbaz da bu işten haberdar oluyor tabi… Neyse memlekete dönmüşler, şehre girmeden evvel altın paylaşmak için oturmuşlar. Budala:
— Yarısını sen al, yarısını bana ayır, demiş. Ama düzenbaz yoldaş bin altının tümünü götürme sevdasıyla yanık. Demiş ki:

Bir Çift Ayakkabı


Uşak olarak çalışan 13 yaşında bir çocuk vardı. Bu kimsesiz çocuğa bir dul kadın acıyarak, çıplak ayaklarına bir çift kocaman partal kundura giydirmişti. O sıra Nadin’den bir Kapıcıbaşı geçti. Bu çocuğun zeka ile parlayan gözleri ve güzelliği dikkatini çekti. Çocuğu İstanbul’a getirdi. Onu saraya verdi. Enderun’a verdi. Çocuğa, güzelliğinden ötürü Yusuf adı verildi.

Sevginin İşbirliği


Olay, bundan elli yıl kadar önce, Newyork Limanında geçer.
Rıhtıma bağlı duran bir gemiye binmekte olan yolculardan biri dört yaşındaki çocuğunun elini nasılsa bırakır ve zavallı kızcağız merdivenlerden yuvarlanarak denize düşer.

Kötü Yemek Pişirmenin Sırrı



Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için yine mutfağına kapanmış, yemek yapıyordu. Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi.

Dünyanın En Güzel Şeyi


Meşhur bir ressam, günün birinde dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmaya karar verdi. Bunun için dünyada en güzel şeyin ne olabileceğine dair bilgi toplamak üzere uzun bir yolculuğa çıktı.

Başarıyı Görmek

4 Temmuz 1952 günü, 34 yaşında bir kadın Pasifik Okyanusuna bir dalış yaptı. Catalina Adası’ndan 21 mil batısında kalan Kaliforniya’ya doğru yüzmeye başladı. Eğer başarılı olursa bunu yapan ilk kadın olacaktı. Adı Florence Chadwick olan bu yüzücü, Manş Denizi’ni her iki yönde geçen ilk kadındı. O sabah su vücudu uyuşturacak kadar soğuktu.

Tokmaksız Kapı


19. Yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’ın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyordu. Hunt’ın “Kainatın Işığı” adını verdiği bu tabloda geceleyin elindeki fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu.Adam, serbest kalan eliyle bir kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler gibi görünüyordu.

Sol Kol



Japonya’da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış, büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmesiyle birlikte bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, belki bir ümit ışığı olabilir düşüncesiyle Japonya’nın ünlü bir judo hocasına gidip, çocuğun durumunu anlatarak yapılacak bir şey olup olmadığını sormuş.
Judo hocası “Çocuğu getir bir bakalım.” Demiş. Ertesi gün baba ile oğul çıkmışlar hocanın karşısına. Hoca çocuğu öyle bir süzmüş ve “Tamam.” Demiş. “Yarın çocuğun eşyalarını getir başlıyoruz.”
Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve “Bu harekete çalış.” Demiş.
Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gidip, “Bu hareketi öğrendim, başka hareket göstermeyecek misiniz?” diye sormuş. Hocanın cevabı “Çalışmaya devam et.” Olmuş.
2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş. Bu bir yıl boyunca da hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş.
Hocam 1 yıldır aynı hareketi çalışıyorum. İyi de yapıyorum. Bana yeni
bir hareket göstermeyecek misiniz?
Sen aynı harekete çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz.
2 yıl, 3 yıl derken çocuk hocanın nezaretinde 5 yılını doldurmuş. Bir gün hocası çocuğun yanına gelip, “Hazır ol. Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın.” Demiş. Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok, hem de judoda bildiği tek bir hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından dolayı da ses çıkarmamış.
Turnuvanın birinci günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği o tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken ikinci, üçüncü maç... Çeyrek final, yarı final ve umulmadık bir biçimde finale katılmaya hak kazanmış.
Finalde delikanlının karşısına ülkenin son 10 yıldır yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Rakip, judoda tam bir üstad. Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş.
Hocam, hasbelkader buraya kadar geldik. Rakibime bir bakın hele,
yılların şampiyonu. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadarı bana yeter. Çıkıp da rezil olmayayım. İzin verin turnuvadan çekileyim.
Olmaz. Yenilirsen de namusunla yenil.
Çocuk çaresiz çıkmış müsabakaya ve maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve bir hamlede rakibini yere sererek şampiyon olmuş.
Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?
Bak oğlum, ilk olarak, 5 yıldır aynı hareketi çalışıyorsun. O kadar çok çalıştın ki yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan kimse yok. İkinci olarak da, o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de, rakibin senin sol kolunu tutması gerekir.


Dahi Beyin Blog

Bir Çift Çorap


Adamın biri, oğullarını topladı ve dedi ki:
-"Öldüğüm zaman sizlerden bir tek isteğim var, o da ayaklarıma eski de olsa bir çorap giydirmeyi ihmal etmeyin!" diye vasiyet etti.
Zaman geldi, her fani gibi o da dünyadan göçtü. Adamı teneşir tahtasına yatırdılar,
yıkadılar, pakladılar, kefen giydirecekleri sırada, meyyitin çocukları, babalarının vasiyetini İmam Efendi'ye arz ederek: "Babamıza eski bir çorap giydireceğiz." dediler.

Başkalarının Rahatı İçin



Eski devirlerden birinde, bilge bir kral, sarayda büyük bir davetin olduğu bir gün, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de sarayın geniş pencerelerinden birinin kenarına oturmuştu.
Güneş yavaş yavaş yükselmeye başladığında, davetliler yola düşmeye başlamıştı. En zengin tüccarlar, en güçlü kervancılar, en meşhur sanatçılar, civarda oturan saray görevlileri, sair davetliler..

Çocuk Neyi Öğrenir?


v  Eğer bir çocuk kınanarak yaşarsa suçlamayı öğrenir.
v  Eğer bir çocuk düşmanca davranışlar içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir.
v  Eğer bir çocuk alay edilerek yaşarsa sıkılganlığı öğrenir.

İlköğretimde Hızlı Okuma, Hafıza Geliştirme ve Psikodrama Dersleri Verilsin!


Bir eğitim kurumundaki toplantıda sözü açıldı… Resim, müzik ve beden eğitimi dersi üzerine konuşulurken söze girdim ve bu derslerin gereksiz olduğunu, boşa işlendiğini söyledim. Söylemim biraz direkt gelmiş olabilir, öğretmenlerimizi kızdırabilir ama düşüncem bu ve savunmakta kararlıyım.
İlköğretimde verilen bu üç ders genelde boş geçer ya da hep aynı şeyler işlenir.

Elindekiyle Yetinmek



Zamanın birinde bir kasabada yaşayan dünyalar güzeli bir kız varmış. Bu kız öyle güzelmiş ki çok uzak şehirlerden, diyarlardan çok yakışıklı, çok zengin asil pek çok delikanlı onu görmeye gelirmiş. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi, şövalyeyi reddeden bu genç kız kimseleri beğenmezmiş. Bu arada aynı kasabada yaşayan ve bu kıza aşık olan genç bir delikanlıda bu kızı istemiş. Aradan uzun yıllar geçmiş. Bizim delikanlı kasabadan ayrılmış, kendine başka bir hayat kurmuş ve evlenip çoluk çocuğa karışmış.
Bir gün yolu bir zamanlar yaşadığı güzel küçük kasabaya düşmüş.

Havuza İtilmek



İçinde bulunduğumuz durumları her zaman kendimiz seçmeyiz, ama nasıl baş edeceğimize kendimiz karar verebiliriz. Önemli olan, yalnızca başımıza gelen şey değil, o durumda ne yapacağımızdır.
Çok varlıklı bir işadamı çalışanlarını yıl sonu kutlaması yapmak üzere görkemli evine davet etmiş. Çalışanlarından en cesur ve en sadık olanı anlamak için de bahçesindeki havuzu timsahlarla doldurmuş.

Dertlere Derman Olan Sevgi



Rivayete göre adamın biri birden hastalanmış. Arkadaşları ziyarete gelince, kendisinde bir hafiflenme ve rahatlama görmüş ve nereden geldiklerini sormuş. “Falanca hastanın ziyaretinden.” Cevabını alınca da “Acaba sözünü ettiğiniz kimse hasta mıydı?” demiş. “Evet öyle, fakat iyileşmiştir.” Cevabı üzerine de, “Ben bu hastalığın nasıl, nereden geldiğini bir türlü anlayamamıştım. Ancak benim bir dostumun bu hastalığa yakalanışından bana sirayet eden bir hastalık olduğunu şimdi anladım. Yüce Mevla’nın kendisine şifa bahşettiğini duyunca ben de kendimi iyi hissetmeye başladım.” Ardından kağıt kalem isteyip dostuna şu şiiri yazmış:

Geleceğini Biliyordum



Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker en iyi arkadaşının az ileride yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üstünde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.
Asker teğmene koştu ve:
Teğmenim fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?
Delirdin mi? Der gibi baktı teğmen...

Neylesin Mahmut



Sultan Mahmud devrinde adamın biri su tesisatçısıymış. Sultan kendi adına bir çeşme yaptırıyormuş. Bu çeşme yapımında çalışan tesisatçı bir musluktan az miktarda su aktığını görür ve israf olmasın diyerek orayı bir tahta parçasıyla tıkar. Bunu tıkadıktan sonra da:
- Musluğu da tıkadık, işlerimiz de tıkalı. diyerek sıkıntı ile dolu hayatından dert yanmış...

Cesur Ol; Özellikle Hata Yaparken



Bir bilim adamının tıp konusunda yeni ve çok önemli buluşları olmuştu. Kendisiyle röportaj yapan gazeteci sordu: "“Ortalama bir insandan nasıl daha yaratıcı bir insan olduğunuzu anlatır mısınız bize? “
Bilim adamı “ İki yaşındayken annemin yaşadığı bir deneyim nedeniyle “ diye yanıtladı gazeteciyi. Sonra açıkladı:

İlahi Yardımın Sırrı



Bilge, sarp tepelerin birisinde kayanın üzerinde oturmuş, dağları ve gökyüzünü seyrediyor, tefekkür ediyordu. O sırada, daha aşağıdaki patikadan geçen bir yolcunun yorgunluktan olsa gerek durduğunu gördü. Yolcu, dağdan aşağı uzanan bir uçurumun kenarında, kayalıkların arasında kıvrılıp uyuyakaldı.
Bilge yolcunun bu halini seyrederken, birden kayaların arasından zehirli bir yılanın tıslayarak uykudaki yolcuya doğru ilerlediğini gördü. Her şey çok kısa bir zaman içinde olup bitiyordu. Bilge tam kalkıp adamı uyandırmak için bağırmaya hazırlanıyordu ki, kocaman bir kertenkele iki kayanın arasından fırladı ve yılanı öldürdü.

Her Zaman Kaba Kuvvete Gerek yoktur



Bir psikoloji profesörü emekli olur ve sakin bir kasabaya yerleşir. Emekliliğinin keyfini yaşamak ister. Ancak eve yerleşmesinin ertesi günü, uykusunun en tatlı yerinde sabahın erken saatlerinde büyük bir gürültü ile uyanır. Çıkan gürültüye bir anlam veremez. Sinirle dışarıya çıktığında kasabanın çobanı ile birlikte hayvan sürüsünün çıngırak sesleri ile geçtiğini görür.
Bu çekilmez gürültü günlerce sürer. Kurnaz profesör bir önlem almaya karar verir.
Ertesi gün çoban, sürüsü ile aynı gürültüyle geçerken, profesör kapının önüne çıkar, çobanı durdurarak şöyle der:

Baltayı Bilemek



Bir zamanlar gür ağaçlarla dolu bir ormanda iki oduncu ağaç kesiyorlardı. Birisi sabahları diğerinden çok daha erken kalkıyor, ağaçları kesmeye başlıyor, bir ağacı devirir devirmez hemen ötekini kesmeye başlıyordu. Dinlenmediği gibi, öğle yemeği için bile kendine zaman ayırmıyordu. Akşamları ise arkadaşı eve döndükten sonra bile çalışmalarını sürdürüyordu.

Gerçek Basittir


Bir gün bilge hırkasını çıkardı ve onunla bir yumurtayı sarıp sarmaladı. Sonra da kasabanın ana meydanına gelip insanların kendi etrafına toplanmalarını istedi. Onlarca, yüzlerce kişi bilgenin çevresini sardı.
“Bugün hepinizin katılabileceği büyük bir yarışma düzenliyorum.” diye seslendi bilge. “Kim bu hırkanın içinde ne olduğunu bilirse, onun içindeki yumurtayı ona vereceğim.”

Taşları İyi Yerleştirmek

“Profesör sınıfa girip karşısında duran seçilmiş öğrencilere kısa bir süre baktıktan sonra “Bugün Zaman Yönetimi konusunda Deneyle karışık bir sınav yapacağız” dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde taş aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka taş almayacağına emin olduktan sonra öğrencilere döndü ve ”Bu kavanoz doldu mu” diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan; “Doldu” diye cevapladılar. Profesör; “Öyle mi?” dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak, mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı.

Hademe



Ülkenin en iyi işletme fakültelerinden birisinde okuyordu. Okuldaki ikinci senesiydi ve okulun en başarılı öğrencilerinden birisiydi. Sene sonu sınavlarından birine daha girmişti. Soru kağıdını alıp soruları hızlıca incelediğinde, onuncu soru karşısında şaşırıp kaldı. Soru kağıdını basan görevlinin işgüzarlığı mıydı yoksa? Veyahut bir dalgınlık eseri mi sorular listesine girmişti?

Suyu Taşırmayan Gül Yaprağı



Uzakdoğu’da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan  açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. 
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.  Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,  kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra söz’süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. 

Vaktinden Önce Büyümek



Bir zamanlar bir bilge öğrencileriyle birlikte yolculuk yapıyordu. Yakındaki bir köyde çok zeki bir çocuğun yaşadığını öğrenince o köye gittiler. Bilge, çocukla konuşmak için yanına yaklaştı ve şakayla sordu:
“Eşitsizliklerden kurtulmak için bana yardım eder misin?”

Lokman



Efendisinin düzinelerle kölelerinden yalnızca birisi idi Lokman. Derisinin siyahlığının aksine, tüm aydınlığını içinde saklamıştı sanki. Diğer köleler ise tam aksine... Ne onun hikmetli sözleri, nede ağırbaşlılığı ilgilerini çekmez, sürekli yapmaları gereken işlerden kaytarmaya, kendilerinin olan zamanlarını; "efendilerinin malı kendilerinin olsa" neler yapacakları hakkında fikir üretmekle geçirirler. Lokman'ı anlamak bir yana, ondaki farklılıktan rahatsız dahi olurlar. Fırsat buldukça da efendilerinin gözünden düşürmek için arkadaşlarına olmadık düzenler kurar, akla gelmedik yalanlar uydururlar.

Oltaya Yem Takmadım



Baba-oğul, göl kenarına gelince, oltayı göle atıp otele döndüler. Bir saat sonra oltaya balık takılıp takılmadığını görmek için göle gittikleri vakit, dört beş balığın takıldığını gördüler. Çocuk, “Ben, balıkların oltaya takılacaklarını biliyordum,” dedi.
Babası sordu: “Nereden biliyordun?”
“Dua ettim de onun için,” dedi, çocuk.

Hafızanın Kudreti



Yavuz Sultan Selim Han zamanında bir şair yeni yazdığı şiirini pek
beğenmiş ve sultana okumak dilemiş. Tabii o zamanlar gerçek sanatkara çok kıymet verildiği için, kısa zamanda huzura kabul edilmiş. Selim Han’ın yanında Hasan Can ve diğer vezirler de varmış. Şair zat, heyecandan sesi titreyerek şiirini okumuş bitirmiş, sonra da padişaha bakmış. Yavuz Selim Han hiç tereddüt etmeden :
’Ama ben bu şiiri biliyorum.’ Deyince, adamcağız şaşırmış.

Alışkanlıklar



Thomas Cook bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu’nun ıssız bir yerinde milyonlarca kuşun havada çığlıklarla, daireler çizerek uçtuğunu görür. Kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle çığlıklar atan kuşlardan yorulanlar, okyanusun dev dalgaları arasında kendilerini atarak intihar etmektedir.

Hemen Karar Vermeyin



Köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..
“Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış..  “Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler..

Mutlu Yaşamak



Bir sahil kasabasına yolu düşen Amerikalı iş adamı, kayığının içinde birkaç ton balığı bulunan balıkçıya ‘balıkları ne kadar sürede yakaladığını’ sorar: “Fazla sürmedi, senyör.” Amerikalı hayretle sorar: Öyleyse neden daha çok balık tutmadın?”“Bu bugünlük bana ve aileme kafi, senyör.”

Devemi Geri Alayım



Ölmek üzere olan yaşlı bir baba, yatağının başına üç oğlunu çağırarak onlara vasiyette bulunur: -Oğullarım, ben ölünce birbirinize düşmemeniz için, size sahibi olduğum 17 deveyi paylaştırmak istiyorum. Miras olarak develerin yarısını büyük oğluma, üçte birini ortancaya, dokuzda birini ise küçük oğluma  bırakıyorum.”

Ne Konuştuğunu Bilmiyoruz



Türkiye’deki kişisel gelişimin öncülerinden Nüvit Osmay, Fransa’da bir kişisel gelişim seminerine katıldıktan
sonra çıkışta iki Fransızın konuşmasına şahit olur.

Beyin Gücü İle Lider Olun

Uzmanlar, insanları beyinlerinin ancak %1 kadarını kullandıklarını söylemektedirler. Bu durumda beynimizi %99 kullanılmayan kapasitesi ile uyuyan bir deve benzetebiliriz. İnsanların zihinsel yeteneği ile ilgili sorular, beyin kapasitesi eksikliğinden değil, onu nasıl kullanacağını bilmediğinden kaynaklanmaktadır. Hafıza eğitiminin amacıda bu atıl potansiyeli harekete geçirmek ve geliştirmek için yardımcı olmaktadır.

Düşünce Gücü Geliştirme Yolları


-İşe giderken farklı yollardan gitmeye çalışın. Böylece beyninizi otomatik pilot sisteminden çıkarırsınız.

- Aracınıza bindiğinizde gözlerinizi kapatın. Kontağın, sileceklerin, radyonun, el freninin yerlerini düşüncelerinizi yoğunlaştırarak bulun.

Sürekli Keşfetmek

Bilinmeyeni araştırmak denince genelde, karşısına çıkacakları bilmeden meçhul denizlere açılan Kolomb’u düşünürüz. Burada yüksek nitelikte bir cesaret ve heyecan söz konusudur. Sonuç olarak bir kahraman doğmuştur.

Göze Almak-Risk Unsuru



Her yeni deneyime yeni bir öğrenme fırsatı olarak bakabilmek.Asıl olan kazanmak yahut kaybetmek değil! Ancak bu şekilde yeni fırsatlarla karşılaşabiliriz ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edebiliriz. Aksi taktirde, her fırsat açılmamış bir kutu olarak içimizde kalacak; dolayısıyla doğrudan başarısızlıkla sonuçlanıp, kişisel gelişimimizi engelleyecektir.