Hayali Gerçeklik



"Çocuğun gerçek adını kim koyacak?"


"Hadi bir kuş hayal et," der düşüncenin tözü; "görmedi ki gözlerim kuşu hiç," diye cevaplar deneyim tözü, "duydum sadece onun adını ve uzaklardan duydum sesini." Sürekli kavga halindedirler ikisi. "Bak ben yaratmakta olanım," der düşüncenin tözü; "sen ise uyduruyorsun sadece bildiklerini. Halbuki, gören olmakla niteliyorsun kendini, ben ise düşünerek görüyorum kendimi. Sırtlan da gözlerini çık bakalım hakikat dağına, ayakların yorulur ve tenin üşür için için, ince ve saydamdır çünki. Ne var ki, deneyimine sığmaz hakikatin kendisi. Batırırsın sen onu balçığa ve tiksinir ellerin onu kayganlığına. Yaşıyorum ben onu halbuki, ellerim yoktur benim ve doğururum yavru hakikati."

İşte böyle der düşüncenin tözü, "koyul ardıma da birlikte geçelim şu anın köprüsünden, yoklukta ıslanalım ve şüphe duyalım her şeyden. Değil mi ki, yaratışlarım köle ediyor seni? Altından prangalar hediye ederim sana ve izlerim bileklerini dişleyişini."

"Yokluktan alıyorsun sen bildiklerini," diye sitem eder deneyim tözü, "ben beslerim seni ve nasıl ihanet edersin bana? Sırtlanlar bile sever onları doğuranları halbuki. Bak, güneş ısıtıyor tenimi."

"Peki," diye sorar düşünce tözü, "yükselip dokundun da mı güneşe, anıyorsun onun adını bile bile? Apaçık bir sanrı içindesin sen, bilmek görmek değildir halbuki. Gözler, eşyanın ön yüzünden başka neyi görebilir ki?"

Kızar deneyim tözü ve kaldırır ellerini, "güneşi gören gözlerim olmasa, nasıl ısıtacak ki güneş beni? Ya alay ediyorsun benimle, ya da kaçışındır kurtuluş gölgelere."

"Yolun ortasında buluşalım," diye devam eder düşüncenin tözü, "sıkıyorsun canımı ve anlamıyorsun beni; kulaklarını mı tıkadın yine ya da sevemiyor musun doğruyu söyleyeni? İşte sana diyorum ki: benim seni ısıtan, güneş değil; benim seni kandıran şeytan değil ve yine tekrarlıyorum ki: gözlerin görmez karşındakini, eğer yaratmasam karşındakini."

"Anlamıyorum," der deneyim tözü ve isyan eder: "nereden öğrendin bu kadar şey söyleyip de hiçbir şey söylememeyi? Oysa ki ben kulaklarımla işitir ve görürüm gözbebeklerimle, tenim ısıtır kemiklerimi ve ulaşırım bilgiye böylece."

"O zaman haydin çık dağın zirvesine ve de gör dağın içini," diye cevaplar düşünce tözü, "bildiğin dağı anlayamazsın halbuki. Öğretiyorum sana gözsüz görmeyi ve işitmeyi kulaksız. Şimdi, isyanın kime ey insafsız?"
Susmuştur deneyimin tözü, bırakır kendini yokluğa, içi geçmiştir ve kamışmıştır gözleri. Oysa susmaz ağzı düşünce tözünün ve alay eder onun uykusuyla: "Ellerin olmadan işlediğin bir günah var mı; yoksa günahların mı işliyor seni? Bak, ne de güzel kapandı gözlerin uykunda, benim uyuduğumu kim görmüş halbuki? Senin algıların değildir gerçek; oysa benimdir gerçeği yaratmakla mükellef, ve de ne güzelimdir ki, boğarım kendi uydurduğum gerçekle seni. Haydi! Islattım kanatlarını ve uçmanı istiyorum senden, fakat sanma ki sakın, gülmüyorum bunu izlerken."

-End.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder