Cehennem



"En iyi şey bile hala aşılması gerekendir."


Nedir en yükseğe çıkanı daha da iten yukarıya? Ayaklar mıdır zirveye çıkarken yorulan yoksa zihin mi? Neyi arar sahi insan yükseklerde eğer bırakmayacaksa kendini zirveden aşağıya, boşluğa? Ölümün tatlısı mıdır bekleyen onu yere çakılışında, yoksa uçmak hayali midir onun ölümü? Sahiden, niye hayal eder ki insan imkansızı ve yer bitirir kendini ona her ulaşamayışında? Nerede gizleniyor hücremin anahtarı; kim kaçırdı onu benden? Yoksa ben miyim onun varlığını hayal eden?

Neyi arar insan bir ömür boyu ve sıkılır bundan? Niye kaçıyor hakikat onu kovalayandan? Çıksam da derimin dışından, olsam onunla bir bütün; acı veriyor her bir nefes onun yokluğunda. Kandırmalı mı kendini, yoksa uykuya mı teslim olmalı? Soğuk akan nehirde balık mı avlamalı, yoksa nehrin sıcağında bir balık mı olmalı?

Kin ve nefret niye doğuyor sakat biçimde ve köle ediyor sevgi ve saygıyı kendine? Güzel sözler hep mi yanlış anlaşılmak zorunda, halbuki çirkin sözler buluyor yerini hemen kulaklarda. Yadsımakla kurtulur muyum varlığın üzerime bakan gözlerinden, seyrediyor beni en kuytu köşelerden. Niye yaşadım bu eziyeti diye sorar ihtiyarlar, niye doğdum bu eziyete diye sormazken çocuklar. "Hakikat şudur ki" diye söze başlayanın ahmaklığı çürütüyor zihinleri. Öğrendiler rüyalar için uyumayı ve yaşarken ölüme teslim olmayı. Bu anlamsız ve absürt varoluş neyi gizliyor kendinde de, bulamıyor hiçbir kimse ona çare?

Acılar değil midir yakıtı ilhamın? Var mıdır mutlu bir şair ve yazar, söz etsin kelebeklerin güzel uçuşundan ve saklanışından şeytanın karanlıkta. Halbuki, anlatmaz mı sanat hayatın acı ve ıstırabını?

Sahiden var mıdır yaşamak dışında insanın meşguliyeti? Uzaklaşmak sinek vızıltısından ve bulmak sessizliği ağaç gölgelerinde, bu değil midir idrak edenin doğuşunu haklı sayışı kendine?

İkiye ayrıldı varoluşun kendisi: İlki söyledi bağırtılar içinde, "karış diğerlerine ve haklı görsünler senin hala yaşamanı," diğeri de fısıldadı en nazik biçimde, "uzak dur onlardan ve gör böylece haklı, hala yaşamanı."

Hayat yetmedi onlara ve uydurdular ötedünyaları. Biliyorlardı iyi olamayacaklarını ve gördüler kendilerinde ölümün yansısını. Şu an dışında var mı ki ölümün ulaşamayacağı?

Ölümünü sevenden var mıdır başka iyi? Açgözlülüğünü öldürdü o ve sevdi yaşamını. Zira cehennemdir başkaları.

Ne diye saydılar kendilerini iyi veya kötü? Kim bilebilir şudur iyi veya kötü? Geleceği müjdeleyendir iyi ve sıyrılmak ister faydasız iyiliklerden ve der ki: "Sevin kendinizi, aksi halde bulacaksınız hiç kimse, seven sizi."

Çürümeyen et hayal edip de doyurdular karınlarını. Bir hayaldir bu halbuki! Başını okşamak değil midir koyunun, inkar edişimiz etle karın doyurmanın iğrençliğini? İşte bunun gibi, okşamalı yaşamın başını ki, görelim hala haklı, ondan kopardığımız lezzetli parçaların kaygı verişini.

İleriye gitmektir varoluşun amacı; ama öğrendi ahmaklar gerilere bakıp duraklamayı. Yaşamın kazdığı çukurlara düşüp de, hala bilemediler geriye bakarken yürümenin aptallığını.

Teslim oldular gökten inen fısıltıya ve unuttular göğe bakıp fısıldamayı. O fısıltı ki, duymasın kimse diye, içerir alaycı bir tebessüm ve niraların en ağırını. Uzak diyarlar ettiler hayal, şaşırdılar sonra, nereden geliyor yaşam önüne katıp da sel?

Bak da gör içindeki hakikiliği. Kim var ki insan için bir yardım eli? Uyuşmuş kollar uzanır sadece en yakınlardan ve uzaktan gelenler de koparmak peşindedirler bir parça. Nerede görülmüş koyun ve kurdun dostluğu; eğer dönmediyse kurt bir köpeğe ve zımparalamadıysa eğer dişlerini? Kurtluğundan utandırdılar kurdu ve çevirdiler onu bir köpeğe. İşte toplum da başını okşar içinizdeki kurdun ve çevirir sizi bir köpeğe.

-End.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder