En Uzak mesafe neresidir, bilir misiniz?
En uzak mesafe
Ne Afrika’dır
Ne Çin
Ne Hindistan
Ne seyyareler
Ne yıldızlar geceleri
ışıldayan.
En uzak mesafe
İki kafa arasındaki
mesafedir birbirini anlamayan.
Can Yücel’indizeleri inci gibi parlıyor gönlümde, günümüzün en
can yakıcı meselesine ışık tutan bir anahtar gibi.
Önce kendime olmak üzere etrafıma bakıyorum. Arama
motorlarında en çok aratılan kelimeler gibi, etrafta en çok aranan “ANLAYIŞ”.
Herkes birbirindensürekli anlayış bekliyor, ama anlayış
göstermek konusundaaynı çabayok.
Anne baba çocuğu lafını dinlesin istiyor, ama çocuğunu dinlemek
konusunda bir o kadar duyarsız.
Eşler birbirinden ilgi bekliyor,ama sıra göstermeye gelince
bir o kadar hoyrat.
Aile içi ya da dışı her sosyal iletişimimizde karşıdan beklentilerimiz,
verdiğimizden daha çok…Oysa duyarsız tavırlarımızla duyarlı ilişkiler kurmamız
ne kadar mümkün ya da sadece beklentilerimizi artırarak kusursuz hayatlara ulaşabilir
miyiz?
Ne kadar hafife alıyoruz yaşamayı… Hayat, ekmek arası bir
sandviç olsa bir lokmada yiyiversek, hiç çiğnemeden, bütün tatlar ağzımıza
konsa hatta. Ellerimizi, dişlerimizi bile yormadan yutuversek her bir deneyimi
ve hiç çaba harcamadan doyuverse karnımız.
Çocuklarımız doğuştan terbiyeli(!), saygılı doğsa keşke…
Onlara rehberlikle uğraşmasak.
Biz hiç bir şey yapmasak ama yine de eşimiz bizi sevse.
Hatta biz ona hakaretler yağdırsak canımız istediğince, yine de o bizden hiç vazgeçmese.
Biz rahatımız uğruna komşumuza çektirsek, ama o saygıda
kusur etmese.
Nereden alıştık bu tek taraflı fayda davranışına? Hiç bir
şey yapmadan mükemmel hayatlar istemeyi nerelerden öğrendik?
Medyanın dayattığı; çalışmadan çok kazanan, çabalamadan
kusursuz(!)âşıklar bulan, iki ödülle çocukları mükemmel(!)yapan insan modeli mi
bizi bu yanılgıya itti? Yoksa gittikçe modernleşen dünyanın insanı
bireyselleştirmeye çalıştığını göremez olunca mı arttı tek taraflı
beklentilerimiz?
Oysa “Emeksiz yemek olmaz” diyen büyüklerimiz, her
güzelliğin bir çaba ile yoğrulması gerektiğini anlatmak istemiyorlar mıydı?
Her şeyi karşıdan bekleme hatamızla aramızdaki mesafeler
gittikçe büyüyor. Yanyana oturduğumuz, aynı evi paylaştığımız, aynı yastığa baş
koyduğumuz insanla aramızda uçurumlar oluşuyor.
Oysa önce, ben ne yapmalıyım, diyebilmeli değil miyiz? Bir
eş olarak eşime gereken ilgiyi göstermeli değil miyim, isteklerimi sıralamadan önce.
Ya da anne babama bir evlat olarak sorumlu olduğum saygıyı verebilmeliyim,
ihtiyaç duyduğum ilgiyi göremesem bile. Bir ebeveyn olarak çocuğuma gereken anlayışı
göstermeliyim, ona yapması gerekenleri talimatlar şeklinde yağdırmak yerine.
Peki, bu çabalarım karşılığında aynı muameleyi göreceğim
anlamına gelir mi? Ben düzgün bir eş olursam, eşim de öyle mi davranır? Ben çok
iyi anne baba olursam çocuklarım da kusursuz mu olurlar? Ya da iyi bir evlat
olmak anne babamın aynı iyilikte muamelesini mi getirir? Bu, hayatın bilinmez
yanı sanırım.Ama yapabileceğimiz tek şey var, o da bize lütfedilen yaşamın
hakkını verebilmek.“Bana düşeni yaptım” iç huzurunu taşımak, çoğu derdin şifası
olsa gerek. Bilimsel çalışmalar da gösteriyor ki iç huzuru olan insanlar
hayattaki olumsuzluklardan daha az etkileniyorlar. Kalplerin Yaratıcı’nın
elinde olduğunu biliptakdiri O’na bırakmak, ama beklentilerimizi azaltıp,
çabalarımızı artırmak…
İşte belki o zaman kapanır en yakınımızdakiyle
aramızdaki uzak mesafe…
*Gonca Anıl
goncanil
Dahi Beyin 2016