İkinci kattaki evinin balkonunda görürdüm onu. Yemyeşil asma
yapraklarının arkasında olurdu hep. Kamile teyze…
Gonca Anıl
goncanil @gmail.com
Dahi Beyin 2016
Gün boyunca balkonda mı otururdu bilmem ama biz ne zaman
evinin önünden geçsek oradan seslenirdi. Çoğu kez oturduğu yerden eğilerek, hal
hatır sorar, “buyrun gelin yavrum” demeyi ihmal etmezdi.Hatta herkese sürekli
söylediği bu“buyrun gelinler”aramızda gülme konusu bile olmuştu.
Bir fırsat olsa da ziyaretine gitsek diye geçerdi hep aklımızdan.Çay
sefasına özendirecek kadar güzeldi balkonu… Ama nedense hiç uygun bir zaman
denk getiremezdik.
Uzun zamanlarımızın içinden kırpabildiğimiz dar bir vakitte
ziyarete gittik Kamile teyzeyi.Gördüğündeki memnuniyetine diyecek yoktu.Halimizi
hatrımızı sorar sormaz içini dökmeye başladı, diken üstünde oturuşumuza
aldırmadan.Hastalıklarındanbahsetti, merdiven inip çıkması yasak olduğu için
dışarıya çıkamadığından… Uzaktaki çocuklarından, rahmetli eşinden ve eski
günlerden…
Bir ara mutfağa geçmişti ki, kapısı açık olan balkona çıktım,
manzarayı merak ederek.
İşte, yaşlı teyzenin her gün dışarıyı seyrettiği asmalı
balkondaydım…
Sandalyesi çarptı gözüme.Özenle yerleştirdiği yerden hiç oynatmadan
oturdum. Usulca yaslandım. Etrafıma baktım, baktım… baktım… Sağımda arabaların
yoğunca işlediği ana yol… Biraz ötesinde yukarı mahalleye çıkan uzun sokak…
Solumda bizim ev ve diğerleri… Karşımda asmalar…
Kapattım gözlerimi…Sanki Kamile teyzenin yaşlı ve hasta
haline büründüm bir an…
Hiç çay keyfi yapasım gelmedi. Aşağıdan göründüğü kadar rahat
değildi bulunduğum yer.Asmalar sinirimi bozdu. Yeşilliği sevdiğimden mi
buradaydılar, görüş alanımı kapatıyorlardı oysa.
Gülüşler gördüm, kahkahalar duydum yoldan geçen… Kalabalıklar vardı gelen, giden ama inemedim
yanlarına. Nişanlar, düğünler oldu, davetler yapıldı hemen önümdeki sokakta.
Ben buradayım diye bağırmak istedim, ama kimse duymazdı ki. Bir “hayırlı olsun”
demek için kafalarını kaldırıp bakmalarını bekledim. Herkes çok meşguldü.Uzaktaydım,
sevinçlerini görebilecek kadar yakın, ama bir o kadar uzak.
Sesler duydum, çocuk sesleri… Muhabbetler…Karşı komşunun
çocukları gelmiş, neşeli sesleri vardı, tam yemek vakti… Benimkilerin yanımda
olmayışına üzüldüm. Ne anlamı vardı, şu koca evde yalnız başıma bekleyişimin.
Biri geçse de buyur etsem, dedimiçimden. Canım çay istedi, bir demliği
deviresim geldi. Çok içince uyku tutmuyordu oysa, biraz da çarpıntı yapıyordu
ya asıl istediğim çaya katık olacak yarendi, bir tatlı muhabbet… Gelene geçene “buyur
gel” dedim. Hepsi de gülümseyerek, “inşallah inşallah…” dedi. Ama gelmedi kimse.
Herkes kendi telaşında, dedim, teselli bulmak istedim. Canım yandı…
Açtım gözlerimi, kaç saniye kapalı kaldılar, bilmiyorum.Çok
uzaklara gidip gelmiştim, hiç bilmediğim diyarlara.
Utandım kendimden, gençliğimden, sağlığımdan… Aman lafa
tutmasın, diye balkonunun altından geçerken hızlanışımdan… Öylesine bir yarım
saate sıkıştırdığım ziyaretimden… Belki de vicdanımı rahatlatmak için orada
bulunuşumdan… Bir elini öpüp duasını alırım, bencilliğimden…Utandım.
Hayatımın başrolünü oynuyor olmanın havasıyla, kimlerin
çekim alanına girdiğimi göremediğimden kızdım kendime.
Herkes kendi filminde başrol oynuyordu evet, ama
birbirimizle kesişiyordu yollarımız pek çok kez. Kimi zaman samimi bir güler
yüz, bir selam… Bir halden anlayan bakış, bir içten ziyaretti birbirimizin
yarasını saracak ilaç.
Kendi dünyamızda rahat bir koltukta, o sandalyedekileri
anlamak zor, çok zor.
Yerimizden kalkmakla başlayacak asıl hayat. Ancak o gün yerini
bulacak delice istediğimiz ama birbirimizden esirgediğimiz anlayış.
*Gonca Anıl
goncanil
Dahi Beyin 2016