Yapılan araştırmalara göre, çocuğumuzun fiziksel ve psikolojik olarak nasıl bir kişi olacağının yarısı DNA, yani genleri ile ilgili olmakla beraber, diğer yarısı “sizinle” doğrudan ilişkilidir. Anne-babanın aldığı eğitim, terbiye, çevresi, kuralları, alışkanlıkları ve sayılacak onlarca faktör, çocuğumuza olan katkılarımızdır.
Çocuğumuz ister yeni doğmuş olsun, ister
emeklemeye başlamış olsun, isterse anaokuluna başlamak için sabırsızlanıp, elbiselerinin
yerini kontrol eden bir yaşa gelmiş olsun, gözümüzdeki değerleri hiç
değişmez. Bebeklerin mucizelikleri karşısında, onların doyumsuz
güzellikleriyle kendimizden geçeriz. Onlar küçücük hareketlerine daha başlar
başlamaz, zarar görmesin diye nasıl
çırpınır, onların gelişiyle birlikte evinizdeki dekorasyon yerle bir olsa da
mobilyaların sivri uçlarına süngerler kaplar veya onların ellemesini
istemediğiniz eşyaları göz önünden uzaklaştırırsınız. Bebek bezlerinin evi
süsleyişini izlerken bir yandan da hep, aklınızın bir köşesinde duran bir
soru vardır: “Benim çocuğum ileride nasıl
biri olacak?” Evet, çok güzel bir soru. Çocuğunuz nasıl bir kişiliğe
bürünecek? Aklımızda âdeta bir film senaryosu kurarız: Sağlıklı olacak mı? Kaba
ya da kibar? Peki, çocuğum normal büyüme standartlılarının neresinde olacak?
Nasıl bir müzik seçimi yapacak? Başarılı olup iş teklifleri mi alacak, yoksa iş
bulmakta zorlanacak mı? Ruh ikizini bulup mutlu bir evlilik yapacak mı?
Bu sorulardan bazıları beynimizi yormaya
yetse de, bunları dile getirmesi o kadar da kolay olmayabilir. Bu
tedirginlikleri dışa vurmak, özellikle bir çocuğa sahip olmanın verdiği
mutluluk ve huzurun, aynı zamanda geceleri sizi uykunuzdan kaldırabilecek bir
varlığın geldiği sıralarda daha da zorlayabilir.
Yapılan araştırmalara göre, çocuğumuzun
fiziksel ve psikolojik olarak nasıl bir kişi olacağının yarısı DNA, yani
genleri ile ilgili olmakla beraber, diğer yarısı “sizinle” doğrudan ilişkilidir. Anne-babanın aldığı eğitim,
terbiye, çevresi, kuralları, alışkanlıkları ve sayılacak onlarca faktör,
çocuğumuza kattıklarımızdır aslında. “Çocuğunuzu
Büyütmek” ile ilgili yazılarımda, çocuğun terbiyesinden beslenmesine,
büyümesine etki edebilecek faktörlerden, hastalıklarına kadar, aklınızdaki
bütün sorulara cevap vermeye gayret göstereceğim. Hadi ne duruyorsunuz? Çocuğumuzu
büyütelim!
Büyümelerine İzin Verin, İzin Verin Büyüsünler
Yeni bir anne-baba
olmuş olsanız veya çocukların arasında hiç zamanınızı geçirmemiş olsanız
bile, kendi çocukluğunuza kısa bir yolculuk yapıp, ne kadar farklı ve çeşitli
çocukların var olduğunu göz önüne getirebilirsiniz. Her birimizin hayatlarında
prenses bebekleri seven çocuklar, dinozora bayılan, müzikle ilgilenen,
dışarıdan eve girmeye direnen, maç yapan ya da altında beziyle dahi dans
eden ve elini zil butonundan çekmeden bağırabilen sabırsız çocuklar var
olmuştur. Unutmamamız gereken bir konu vardır ki bütün çocuklar boya
kutusundaki rengârenk kalemler gibidir, her biri değişik renkte ama hepsi
kendilerine has güzellikleri taşır.
Çocuklarda Başlayan İlk His: Anne-Babasına Güvenme
Bebeklerin her
biri umutla doğar, tabi ki bizim düşündüğümüz şekilde değil. Onların
umutları, onlara bakan kişiden alabileceği ilgi, şefkat ve alakadarlık
boşluklarının doldurmasına ait bir açlıktır. Eğer bu istekleri karşılanırsa,
anne-babaya sonsuz bir güven duyarlar. Çünkü ağladıklarında, ağrıları
olduklarında ya da sevilmek, okşanmak istediklerinde bu isteklerinin
karşılanacağını bilirler. Bu sebeple çocuğa verilebilecek güven duygusu, onun
hayata gözlerini açmasından hemen sonra başlamalıdır. Özellikle anne veya baba
adayları için eğer sağlıklı çocuklar elde etmek istiyorsak, bu umudu tatmin
etmek çok daha önemlidir. Bu istekleri tatmin edilememiş ya da
edilmeyen çocuklarda ileriye dönük oldukça ciddi derecede psikolojik güven
sorunu başlayabilir, eğer çocuk anne-babasından bu güveni alamadıysa, diğer
insanlardan hiç alamayacağını düşünür ve kişiliğini güven duygusundan yoksun
olarak oturtmaya başlar.
Bebeklerde Fiziksel Büyüme Ve Beyin Gelişimi
Bebekler biyolojik
olarak Latincede tabir edilen “Cephaloducal”
ifadesi ile baştan aşağıya doğru bir büyümeyi takip ederler. Örneğin; bebekler
yürümeye başlamadan önce otururlar, koşmaya başlamadan önce yürürler.
İkinci görünen
gelişim ise merkezden dışarı olan gelişimdir; önce omurilikleri gelişir, sonra
kol iskeletleri sağlamlaşır ve sonra da bir şeyi tutabilecek kıvama
geldiklerinde ellerine güç gelmiş demektir.
Bebekler,
doğduklarında 50–51 cm arasındadır. Kiloları ise 3 ila 3,5 arasında değişir. Kilolarındaki
bu değişimlerinin anne karnındaki su miktarıyla dolaylı bir ilişkisi vardır.
Bebekler 4. aylarına girdiklerinde kilolarını ikiye katlarlar ve her ay 2,5 cm
oranında büyürler. Yukarıda verilen ortalama numaralar çocuktan çocuğa değişim
gösterebilir. Bunun özellikle anne-babadan aldığı genlerle alakadar olduğu
kadar, hamilelikte annenin beslenme şeklinden, çocuğun yaşadığı sosyo-ekonomik
şartlarıyla güçlü bir bağı vardır.
Çocuğun beyin gelişimi, anne karnında
yolculuğuna başlar. Hamilelik sürecinde ve doğumdan sonra, çocuğun beyni adeta
bir ağacın dalları gibi büyür ve giderek bölümlere ayrılır. Beyin gelişiminde,
hamilelikte alınacak folik asit ağırlıklı gıdaların ve bebeğin günlük beslenme
şeklinin önem taşıdığı kadar çocuğa verilen doğru sinyal ve mesajlar da
bir o kadar önemlidir.
İlgisiz, öğrenme ortamı olmayan, kendi haline
bırakılmış bir bebekle anne-babasından düzenli ilgi gören, her gün yeni şeyler
keşfeden, öğrenen bebek arasındaki beyin gelişimi elbette çok büyük oranda
farklılık gösterecektir. Beyin, sünger diye tabir edebileceğimiz bir yapıya
sahiptir. Özellikle çocuklarda taze hücreler olması sebebiyle beyin bu
özelliğini daha fazla ortaya çıkarır. Bu nedenle bebeğin öğrenme aşaması ne
kadar erken başlarsa o kadar uzun süreli ve kalıcı olur. Örneğin dil eğitimini
ele alalım; araştırmalar ortaya çıkarmıştır ki çocuklar eğer 6 yaşına kadar
herhangi bir dil kullanmadan büyürlerse, bu yaştan sonra bir dil öğrenmelerine
imkân yoktur. Çünkü beynimizin alacağı konuların bir zamanı vardır ve biz doğru
zamanda onu bebeğe, şırıngaya depolanmış ilaç gibi her gün çocuğun beynine
aşılayamayız. Eğer anne-babada ikinci bir dil var ise, bu dili öğretme süreci
bebeklikten beri başlamalıdır ve bebeğin olduğu ortamda konuşulmalıdır.
Aklınızda hemen bir soru oluşabilir. “Birden
fazla dili öğretmek çocuğun kafasını karıştırmaz mı?” Bu sorunun cevabı
kesinlikle “Hayır!”. Dediğimiz gibi,
onlarda son derecede gelişmiş bir sünger vardır ve ne kadar çok şey beyinlerine
verirseniz o kadar çok alırlar. Beyinlerinin kapılarında bilgiyi geri çevirme
yoktur. O bilgiyi kullanmasalar bile ileride, hafızalarının bir tarafında
duracaktır ve ihtiyaç duyduklarında sadece onu çekip alacaklardır.
Bebeklerin beyinleriyle ilgili bazı mucize niteliği
taşıyan bilgiler:
·
Bebeklerin beyinleri, vücutlarının sadece % 2 oranında
bir yer kaplar fakat toplam oksijen miktarının % 20- 25‘ ini kullanırlar.
·
Nöronlar (sinir hücreleri) arasındaki mesajlar farklı
hızdadırlar. Bazıları kaplumbağa yürüyüşü kadar yavaş, bazıları ise neredeyse
ışık hızıyla yarış halindedirler.
·
Bebekler, anne karnındayken beyinlerinin alıcıları yoktur.
Bu yüzden ağrı hissi duymazlar. Doğduklarından itibaren sanki düğmesine
basılmış makine gibi çalışmaya başlar. İlk önceleri ağrı duyarlar fakat nerden
geldiklerini bilmezler.
·
Bebekler uyanık olduklarında, beyinleri 23 watt derecesinde bir güce sahiptir. Bu sayı neredeyse bir odayı aydınlatacak
kadar ışık gücüne sahiptir.
·
Ve son olarak, bebeklerin sadece gözünü açması olayı,
beyin enerjilerinin % 75’inin kullanması anlamına gelir.
Bebeğin doğmasıyla beraber, anne-babalarda bir uyku sorunu başlar. Dikkat
edin, sadece anne demiyorum, annenin uykusuz kaldığı kadar babanın da çocuk
üzerinde geceleri ilgili ve alâkadar olması gerekmektedir. Bu davranış, hem çocuğun
sadece annesinden bir şeyler beklemesini önleyecek, hem de anne ve babanın
arasında çıkabilecek ileriye yönelik stresin verdiği ilişki sorunlarına engel
olacaktır. Çocuğunuzu düzenli bir uyku ritmine alıştırmak sudoku bulmacasını çözmekten
daha zor bir hale gelebilir. Ama buna harcadığımız her anımız, bize verdiği
sonuçlara değecektir (söz veriyorum) ve uyku düzenine başlamak için hiç bir
zaman geç değildir. Çocuğunuza, yatağa girdikten sonra uyuması gerektiğini
veya geceleyin herhangi bir yetişkin gibi uyumasını öğretmemiz gerekmektedir.
Ne kadar söz tüketirsem tüketeyim, çocuğun yaşıyla alakalı olarak yeterli
derecede uyuması gerektiğinin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya kelimeler
yetersiz kalacaktır. Sağlıklı beslenme ile birlikte uyku, bir çocuğun
vücut ve beyin gelişimi için rol oynayan en büyük faktördür.
Bebekler ortalama olarak 16–17 saat uyurlar.
4. aydan itibaren geceleri daha uzun uyumaya başlarlar ve gittikçe uyku
alışkanlıkları, yetişkin birinin uyku düzenine benzer. Çocuğa gece ile gündüz
uykusunun arasındaki farklılıkların yavaşça öğretilmesi gerekmektedir. Örneğin,
çocuk gündüz uyuduğunda evdeki seslerden bunun gündüz ve geceleri sessiz
geçeceğinden bunun da gece uykusunun olduğunu anlayacaktır. Bebeğin gündüz uykuları
zamanlarında, siz de evdeki günlük işlerinizi yapın. Evdeki bu sesler çocuğun
seslerle uyumaya alışacağını ve en ufak bir harekette uyanmasını önleyecektir.
Bebeğin gece uykusu 7 ila 8 saatleri arasında başlar. Bu saatlerde ona müzik
çalmak, ışığı sonuna kadar açmak ve yüksek sesle konuşmaktan kaçınılmalıdır.
Siz çocuğunuza gecelerin sıkıcı olduğunu ve uyumanın iyi bir seçenek olduğunu
göstermelisiniz. Bunun tam tersini yaparsanız eğer, çocuk bu seslere ve
eğlencelere bağımlı olarak büyüyecek ve uykuyu yatak başı eğlenceleri ile
ilişkilendirecektir. Bu yöntem, özellikle yatmadan önce bebeği doyurmada da işe
yarar. Çocuk hiç bir zorluk çıkarmadan uykusuna geri döner. Bazen yaptığınız bu
rutinliklerin aralarında değiş tokuş yapabilirsiniz. Örneğin eğer
programınız sırasıyla doyurmak, altını değiştirmek, oynamak ve son olarak uyutmak
ise bunu geceleri, altını değiştirmek, doyurmak, uyutmak olarak
değiştirebilirsiniz.
Herhangi yüksek bir ışığa, müziğe, bebeği
uyutmak için sallamaya, ayrıca bebeği uyutmak için sallanan sandalyeyi kullanıp
uyuduktan sonra onu yatağına almaya kocaman bir çizgi çiziyoruz. Bunlar çocuk
büyütme kanunlarına son derece aykırıdır.
Eğer bebeğiniz uyumada zorlanıyorsa ona ılık
bir duş yaptırmanız veya kısa tutmak şartıyla yatak başında kitap okumanız
yeterlidir. Çocuğunuz altı ayını geçtikten sonra, yataktayken eline küçük bir
battaniye ya da sevdiği oyuncağı vermeniz, onun kendi kendine uykuya dalmasını
öğretecektir. Bu yöntemle onu emzikle ağızda saatlerce sallamaktan sizi kurtaracaktır.
Eğer çocuğunuzu sallarsanız, tahmin edin ne olur? Bebek bunu sizden hep
bekleyecektir. Unutmayın ki bebeğiniz karnındayken siz onu sallamadan gayet
rahat bir şekilde kendi kendine uyuyabiliyordu. Bebek her ağladığında onun
odasına gitmeyin, çünkü bebekler uyuduklarında ağlamaya benzer sesler
çıkartabilirler. Öncelikle sesleri analiz edip onları birbirlerinden
ayırmamız gerekiyor. Eğer ağlama sesi ise, bu bebeğinizin size “Ben daha yeni rüyamdan uyandım ve rahatsız
edildim” ağlaması, ya da ‘‘Anne hemen
buraya gel ve sen beni doyururken bezimde sana bıraktığım hediyeyi kontrol et’’
ağlamaları şeklinde olabilir. Eğer size acil bir ağlama sesi olarak gelmiyorsa,
bir kaç dakika bekleyin ve onun kendi kendini uykuya geri koyup koymayacağını
görmek için kendinize biraz zaman verin. Eğer her ağladığında kendinizi bebeğin
odasında bulursanız, bebek tembelleşecek ve size bağımlı hale gelecektir ve siz
de bu kötü alışkanlığı kazanmasına önemli bir yardımda bulunmuş olacaksınız.
Tahmin edebileceğim gibi onu ağlarken kendi haline bırakmak içinizi
parçalayabilir, ama unutmayın bu durum, onun sizden nefret edeceği anlamına
gelmeyecektir. Sabah yine uyandığında yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sizi
karşılayacaktır. Bebekler büyükler gibi kin tutmayı bilmezler!
Eğer
bebeğiniz gecenin bir yarısı aç olduğu için uyanmışsa ve sadece anne olarak siz
bu ihtiyacı karşılıyorsanız, bu görevi eşinize biberonu vererek devredin ve
bırakın, bebeği o doyursun. Bu durum, hem bebeğin sadece sizden beklentiler
içine girmesini önleyecek ve hem de bebeğin babası ile güçlü bir bağ
oluşturmasına yardımcı olacaktır. Bebeğiniz eğer açlık ve ağrı olmayan sebepler
dışında ağlıyorsa, kesinlikle onu alıp odanıza getirmeyin. “Kimse ağlamaktan ölmez” tekniğini kullanın ve anne-babaların dayanamayıp
her ağlamasında yanına almak için kullandıkları bahane yanlışlıklarına
kesinlikle kapılmayın. Çocuğunuz sizin yatağınıza alışırsa eğer, bunu
değiştirmek son derece güçtür. Bebeğin yalnız uyuması en uygunudur. Yanınıza
alıp uyutmak, bebeğin uykudayken boğulma riskini yükseltir.
Hepimiz, çocuğumuz
herhangi bir hareket yapar yapmaz, onun ne kadar ve nasıl geliştiğini
öğrenmek için bazı listelere ve değerlere bakarız. Lütfen sakin olun ve
arkanıza yaslanın. Çünkü listede verilen değerler ve gelişim listeleri
ortalamadır. Çocuk bunların hepsini de yapabilir sadece bir kaçını da. Bunlar
çocuğunuzun geri kaldığını ya da çok ileride olduğunu göstermez. Unutmamamız
gereken bir nokta vardır ki, bir bebeğin yapması gereken bazı hareketler
vardır. Bunlar bebeğinizin ne kadar sağlıklı olarak büyüdüğü ve geliştiği
sorularına önemli birer cevaptır. Eğer aklınızda en ufak bir soru işareti var
ise, profesyonel birinden yardım almakta her zaman fayda vardır. Eğer
bebeğinizde gecikmeler var ise bunlar bazı ciddi sorunların habercisi olabilir.
Aşağıda vereceğim özellikler, 2–4 ay
arasındaki bir bebeğin yaptığı günlük hareketlerdir:
1.
Gülümseme,
2.
Yüz ve vücut iletişim kurma isteği,
3.
Çeşitli türlerde ağlamalar,
4.
Yüz üstü yattığında gövdesini ve başını kaldırma,
5.
Ayaklarını geri atıp çekme,
6.
Ellerini açıp kapama,
7.
Ellerini ağzına götürme,
8.
Oyuncaklarını sallama,
9.
Duyular,
10.
Yüz ve hareketten her şeyi takip etme,
11.
Alışık olduğu her şeyi ve bildiği insanları uzaktan
da olsa tanır,
12.
Verilen tüm seslere gülüşüyle cevap verir, siz ona
“çirkin ördeğim” deseniz bile,
13.
Farklı sesler çıkarmaya başlar,
Son olarak,
bebekler doğduklarında sadece kırmızı ve yeşil rengi görürler; 2. aydan
itibaren ise tüm renkleri görürler. Unutmayın görürler ama renkleri
tanıyamazlar ve ayırt edemezler. Bebeklerin duyu organları, doğumlarına 2 ay
kalmasından itibaren gelişmeye başlar. Bu yüzden evde çıkardığınız günlük
seslerden ya da süpürgenin sesinden hiç rahatsız olmayacaklardır. Hamileyken
sürekli kavga ettiyseniz, inanın bana bebek buna alışık olacağından,
kapınıza dayanıp rahatsız oluyorum demeyecektir.
Saniye ULUKAYA
Kaynaklar:
www.olumlamalar.com