Gizleyen Bulutlar Üzerine



"Tanrıyı güzelliği gizler."

"Buldum," der en zayıf olan ve sarılır tahtaları çürümüş köprüsüne, "bak," der, "mutluluğumda ne güzel de alçalıyorum, uçmama gerek kalmadı artık." Yanlış anlaşılmak korkusudur hakikatin en dirençli düşmanı ve katili, halbuki nerede görülmüş rüzgarını sevmeyen kuş ve nerede görülmüş akıntısını sevmeyen balık?

Ya da geceleyin ufak kanatlarını çırpıştıran ateşböceği, korkuyor mu o karanlıktan?
Ya da en kaygan zeminde dans eden buz patenisti, tedirgin oluyor mu o ayaklarının altındaki buzdan?
Ya da hörgücünde yağını toplayan deve, kaygılanıyor mu o açlıktan?
Halbuki insanlar korkuyor hakikatlerinden ve gizleniyorlar güneşin altında. "Git," diyorlar zihin imgelerinde sövüp durarak, "uzaklaş benden de bulantım kusuşumu müjdelemesin sakın."

Eriyik gümüşle ıslandı ağızları hakikat aşıklarının, derileri kurudu ateşin gölgesinde ve sürünün melemeleri yırrtı kulak zarlarını. Utanç bile duymuyorlar geçmişteki kötülüklerinden, aksine bugün çok mutlular kötülüklerinden. Parçaladılar şarap fıçılarını ve kanla doldurdular ardından ve dediler ki, "biz kan içiciyiz, sevmez midemiz tatlı şarabı."

Sonra öldürdüler o güzelim hakikati; hiç acımadan, gözlerini bile kırpmadan. "Uykumuzda mutluyuz biz," dediler, "git de başkalarını uyandır sen. Bak ne güzel rüyalar görüyoruz; güzel kızlar ve bal dereleri akıyor rüyalarımızda, şeytanını da al uzaklaş buradan."

Şeytanları gözlüyor onları en karanlık köşelerde. "Ne güzel de kandırıyorum ahmakları," diyor, "tanrı gurur duyacak benimle artık. O değil miydi zaten bana süre veren ve alçalışımdan sonra ardımdan su döken? Alçakgönüllü bir şeytanım ben artık."

Halbuki şeytan da sıkılır günahlarından. "Biraz da kendini sevenlere bulaşayım," der, "sıkıldım kendilerini aşağı görenlerden ve bundan haz alanlardan. Anlamıyorlar onlar beni artık." Şeytanın da vardır bir ölümü; cehaletin mezarı kazılınca ölür şeytan.

Gizler bulutlar dağın zirvesini. Donmuştur zirvenin kendisi ve ak bir parıltıyla parıldar kendi kendisine. Dağın eteklerinde uzanır gider üzüm bahçeli vadiler ve en tatlı suyun aktığı dereler. Halbuki yaşayamaz münzevi orada; "midemi yırtar suyun tatlısı benim ve sevemem üzümleri eğer çürümekten korkmuyorlarsa hiç." Zirveye çıkmadan önce bulutlarda kaybolur ve göremez hiçbir şeyi. Eğer korksaydı puslu ve sisli havadan geri dönerdi elbet ahmakların toprağına; ama çıkışında bulur zirveyi ki, ölümünü haklı görebilsin. Tanrılaşmıştır onun kötülüğü artık. Şeytanı demiştir ki onun: "üşüyorum dağın bu kadar yükseğinde, gideyim de sıcak tinlerde bulayım ateşimi."

Yalnızdır o münzevi bilge artık. Sert rüzgarlar eser yüreğinde ve etrafında. "Bir zamanlar," der kendisine, "nasıl yaşıyordum ahmakların arasında mutlu mutlu. Şimdiyse izliyorum onları ve bulantım artıyor her bakışımda. Ufaklıkları benim yüksekliğimden de değil halbuki. Onların ufaklıkları bulutlardan korkmalarındadır."

-End.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder