Dünyanın
nimetlerinden haberdarsınız. Gördünüz, tattınız, dokundunuz, duydunuz,
anladınız, anlattınız, hissettiniz, yaşadınız, yaşattınız. Her bir duygunun
içinde bulundunuz. Geçen bir yılınızı düşündüğünüzde hayatınız nasıl?
Adına
yaşam denilen dünyayı nasıl buldunuz?
Sahi acısıyla, tatlısıyla yıllardır
yaşamaktasınız. Dünyanın nimetlerinden haberdarsınız. Gördünüz, tattınız,
dokundunuz, duydunuz, anladınız, anlattınız, hissettiniz, yaşadınız,
yaşattınız. Her bir duygunun içinde bulundunuz.
Peki, iç dinamiklerinizi harekete geçirerek
kendinizi değerlendirmeyi ve içinde isteyerek ya da istemeyerek bulunduğunuz bu
dünyanın adını belirlemeyi denediniz mi?
***
Şirketler yılsonu
değerlendirmeleri, karda yahut zararda olup olmadıklarını anlamak ve gelecek
yıla dair hedeflerin belirlenmesinde çok önemsedikleri bir konu üzerinde
düşünmelidir. Öyle ya, geçmiş durumlarını ve şu anki durumlarını belirleyebilen
bir kuruluş geleceği daha iyi okuma ve değerlendirme şansını elde
edebilecektir.
Bir de şirketler gibi sınırlı
bir ömre sahip insan evladı vardır. Onlar da belli bir süre yaşarlar ve bu âlemi
terk ederler. İsteyerek veya istemeyerek bu yıllar yaşanır ve sona erer.
Peki, yaşadığınız bir yılın
muhasebesine bir baktınız mı?
***
İnsanı halden hale çeviren,
birbirinden farklı, ilginç ve değişik duyguların yaşandığı, her şeyin arzu
edildiği gibi şekil bulamadığı, ruhun bedenle bütünleşemediği, ruhun bedenle
bütünleştiğinde hayatın bitişi olduğu, sevgilerin yerini alışkanlıkların,
saygıların yerini anlayışsızlıkların ve idare etmelerin aldığı, araştırma ve
öğrenmenin hazıra konma ve tembelliğe dönüştüğü, aşkın yerini mantığın
doldurduğu, hayatın başkalarına göre kuşanıldığı bir şekilde yaşanılan ve
yaşatılan bir dünya sunmaktaydı bu, yaşam!
***
Kimisi bu hayatı tadına
vararak yaşamaktaydı, kimisi hayatın içerisindeki zehirleri içerek
yaşamaktaydı.
Kimisi yaşadığı
olumsuzluklardan kendine yeni yükler ve sorunlar oluşturmamakla hayatı daha
yaşanılır kılmaktaydı. Hayatın zorluk ve zahmetlerinden her yönüyle kendini
sıyırmakta ve kendi ruh sağlığına bir iyilik yapmaktaydı.
Kimisi de en ufak bir sorun
ve olumsuzlukta yıkılmaktaydı. Hayatın zor tarafları ile karşılaşınca hemen
yıkılmakta ve tükenişi yaşamaktaydı. Hayat içerisinde yaşanılan bir takım
problemlerin iç dünyalarını mahvetmesine izin verenlerin hayatlarının da altüst
olduğunun çokça örneklerini ibretle izlemek mümkün oluyordu.
Hayattı.
Her şey normaldi.
Dert etmeye değer miydi?
Dertlenmekle ne kazanılırdı?
Hiç bir şey kişinin
kendisinden değerli olabilir miydi?
***
Yıllara Meydan Okuyun!
Yıllar geçtikçe yaratılış
gereği insanın özelde yüzünde, genelde bedeninde belli ölçüde kırışıklıklar ve
pörsümeler oluşacaktır. Doğaldır. Olmalıdır. Doğum ve hayata taptaze başlamak
ne kadar doğal ve normal ise ölüm de o kadar doğaldır. Böyleyken bedenin belli
ölçüde eskimesi, kullanmadan kaynaklanan sorunlar yaşaması normaldir.
İlginçtir, beden üzerinde en
çok etkiyi oluşturan ruhi durum olmaktadır. Yüzün güzelliği veya çirkinliği,
vücudun sağlık ve sıhhati yahut buruşup kırışması tamamen iç dünyada
oluşturulan derin dinamiklerin sıhhatine ya da sıhhatsizliğine bakmaktadır.
***
Geçenlerde bir alışveriş
merkezinin et ürünleri reyonundan geçerken bir müşteri ile personel konuşması
çok ilgimi çekmişti. Müşteri 70’li yaşlarda bir beyefendiydi. Şakacı ve
kendisiyle alay etme becerisini gösterebilen bir tipti. Et ürünlerindeki personele
hayata bakışını özetleyen çok güzel bir sözle hitap etti:
‘Kardeşim, o etler benim gibi
buruşmuş. Daha yeni kesim yaptığın varsa onu alayım!’ Personelin davranışını
konu etmeyeceğim. Beni ilgilendiren çok güzel bir söz duymuştum. İç dünyası
güzel ve olumlu bir insan bakışı ve konuşması yakalamıştım. Ne güzeldi yahu!
Yaşanılan hayatın içinde diri
kalmak ve özgüvenin kaybedilmemesi için mutlaka olumlu olmak kadar güzeli yok.
***
Kimisi dünyanın bütün güzel
nimetlerine sahiptir ama elindekinin kıymetini bilmemektedir. Bir türlü yetinme
duygusunu yaşamamaktadır. Hep daha fazlasını istemektedir. Kaybettiğinde de
artık yapacak bir şey kalmamış olacaktır. Ama işte, insan içindeki garip
kişiliği bir şekilde konuşturmak ihtiyacını kuşanmıştır.
Öyle yaşamak ve buruşmak
istiyorsa öyle yaşasın ve buruşsun, efendim! Ne diyebiliriz ki?
***
Kimisi dünyanın bütün
zahmetli hallerini yaşadığı halde büyük bir olgunluk içerisinde sorunların
üstesinden gelmeyi ve her zaman olumlu olmayı deneyerek kendi ruh sağlığı için
iyilik yapmaktadır. Ve iyi de etmektedir.
Bu hayatta hiçbir şey kişinin
kendisinden daha değerli olmayacaktır.
***
Cevabını bulmam gereken
soruları düşündüm:
Hayata ve olaylara değer
katmak için neler yapabildim?
Kendimi bedenen ve ruhen
sağlıklı kılabilmek için ne yaptım?
Başkalarına koşarken kendimi
ne kadar önemsedim? Ya da ne kadar ihmal ettim?
Hayatı sadece kendi
penceremden mi gördüm?
Kendimi karşımdakinin yerine
koyabildim mi?
Günlerimi ve yılımı kalp
kırmadan tamamlayabildim mi?
Ufuk açıklığım için ne yapabildim?
Sabahları güneş doğmadan
yeryüzünde ne kadar dolaşabildim?
Yağmur altında kaç kez
yürüyüş yaptım?
Kendime ne kadar iyi
davrandım?
Kendime eziyet etmekten
vazgeçebildim mi?
Bir şeylerin içimi kemirip
durmasına izin vermemeyi başarabildim mi?
Geriye baktığımda pişmanlık
hissettiğim neler yaşadım?
Keşke demeksizin yaptığım iş
ve olay miktarım ne kadar?
Yaşadığım anlardan keyif
almayı denedim mi?
Olumlu bakmayı başarabildim
mi?
Kendime hayatı daha yaşanılır
kılmak için ne yaptım?
Geçen bir yılımı düşündüğümde
aklıma gelen ve cevabını bulmam gereken sorular ve konular bunlar oldu.
***
Dolu dolu ve anlamlı, nitelikli ve ilkeli ve bir o kadar da keyifli
zaman dilimleriyle iç içe olmuş bir yaşamla yaşanılır kılınmış dünya ve yeni
bir hayatın zihinlerde yeşermesi arzumuzdur.
Abdüllatif Erdoğan
http://www.abdullatiferdogan.com/
Kaynak: www.gencgelisim.com