Başarmak İçin Yolunu Yordamını Bil Tam Gaz İleri!


İstediğimiz alanda başarılı olmak, çok çalışmakla değil ciddi, sağlıklı teknik ve yöntemleri kullanmakla mümkündür. Şimdiye kadar ortaya konulmuş başarı sırları ile dolu kitaplarda gördüğüm kadarıyla bireysel yaklaşımlar söz konusu. Biz bu bireysel olarak yapılacak şeyler yanında bir grup olarak yapılabilecek şeylerden de bahsetmek istiyoruz.

Eğitim, bir anlamda bilgiyi karaktere dayalı kılma, bilgiyi eylem ve hayata çevirme sanat ve mahareti olarak düşündüğümüzde, ortaya koymak istediklerimize çok daha sıcak ve uygun bir bakış açısıyla bakabiliriz.
Eğitim-öğretimimize kitlesel ve bireysel olarak baktığımızda, mantık ve muhakemeden yoksun olduğunu görüyoruz. Derin düşünme yeteneğinden yoksun öğrencilerimiz, çözüm üretme konusunda çok kısır kalmaktalar. Sınıflandırma mahareti, tahlil kabiliyeti, bir araya getirme dirayetinden yoksun öğrencilerimiz, sınavlarda başarılı olmak için çeşitli arayışlar içindeler. Kaynaklara inme ve kaynakları kullanma becerisinden mahrum öğrencilerimiz kısır bir döngünün içine girmiş durumdalar. Fikirlerini, hayal ve tasarımlarını uygulamaya yansıtma konusunda ciddi sorunlar yaşamaktalar. Plan ve proje üretme konusunda da geri kalmaktayız. Olaylara farklı açılardan bakamadığımız için tekdüze insan tipi ortaya çıkmakta ve hoşgörü yeteneğimizi yitirmekteyiz. Fikirleri süzmeden ve sorgulamadan kabul eden veya reddeden bir anlayışa hâkim insanımız, kendilerine özgü bir sistem oluşturamamakta, bir model ortaya koyamamakta. Bütün bu nedenlerden dolayı yeteneklerini uygulama boyutu içinde geliştiremiyor, bireysel kaldığı için takım kuramıyor ya da bir takıma dahil olamıyor, sinerji oluşturamıyor. Birlikte çalışma, paylaşma ve dayanışma konusunda, çalışmalarını takdim etme ve sunuş becerisi konusunda beceriksiz kalıyor.
Yukarıda gerçekten çok kötü bir tablo çizdik; ama gerçekleri gizlemek pek işimize gelmiyor da ondan. Peki bütün bu olumsuzluklardan kurtulup kitlesel ve bireysel başarıda örnek bir toplum olma yolunda bir şeyler yapamaz mıyız? Elbette yapacağımız çok şey var.
Kişi her şeyden önce psikolojik konumunu çok iyi bilmeli ve kendini telkin edecek şeylerin farkında olmalı.
İnsan, ortaya koymak istediklerinde inancını gözden geçirmeli, ortaya koymak istedikleri ile yaptıkları arasındaki inandığı şeyleri sağlıklı bir süzgeçten geçirmeli. Aklını ve gönlünü hoş tutması gereken kişi, çalışmalarıyla inancı arasındaki köprüyü çok sağlam tutmalı. Davranış değişikliği oluşturmak, verici ile alıcı arasındaki bağların çok kuvvetli olmasıyla mümkündür. Bu bağ sadece mantıksal boyutta geçerli değildir, gönül bağının da güçlü olması gerekmektedir.
Ben nereye aidim, kimlerle birlikteyim, niçin bunları yapıyorum, niçin bu insanlarla birlikteyim… gibi sorulara sağlıklı cevaplar vermemiz gerekmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmalardan dolayı inancımıza uygun biçimde kendimizi ödüllendirmemiz gerekmektedir. Var olanla olması gereken arasındaki farkı ayırt edebilmek ise olgun bir yapılanmayı gerektirir.
“Kişi, ne yerse, ne konuşursa, ne düşünürse odur.” düşüncesiyle hareket ederek, hangi alanla uğraşıyorsak onu gündemimize almayı, fırsat buldukça çevremizdeki insanlarla bu konuyla ilgili sohbetler yapmayı, bu konuyla ilgili düşüncelerimizi çevremize aktarmayı ihmal etmemeliyiz. Gündemimize neyi alırsak, kendimizi ve çevremizi o alanda geliştiririz. Hem kendimiz o alandaki birikimimize birikim katarız hem de çevremize bu konuda yardımcı oluruz.
Şimdi, günümüzdeki gençliğin büyük bir çoğunluğunun beni anlaması çok güç olacak sanırım. Onun için bu konuyu biraz açmak istiyorum. Sevgili arkadaşlarım, çevremizdeki insanlarla bir araya geldiğimizde gündemimizi belirlerken, hem kendimizi hem de çevremizdeki insanların düşünce yapılarını gözden geçirmeyi ihmal etmemeliyiz. Beni en çok düşündüren, okulda öğrendiklerimizi sokağa ve eve taşımanın bazıları için mahcup olunacak bir davranış gibi görünür olması. Bu yaklaşım beni üzmekte… Özellikle belirtmek istedim.
Gerçekler-Hayaller Bağlantısı ve Bir Deha Olmak
İnsanın kendini yetiştirmesinde psikolojik temelleri göz önünde bulundurmalıyız. Kişinin anlamlandırmaya çalıştığı konularda sadece zihinsel platformda değil kalbi değerleriyle de hareket etmesi gerekmektedir. Nitelikli insanlarla birlikte olmak, insanın kendini gözden geçirmesinde büyük bir katkı sağlayacaktır. Görevini yapmış olmanın verdiği rahatlığı yaşamak, insana büyük bir üretme isteği verecektir. Bunları çevresiyle paylaşmak gerekir. Bilgiyi paylaşmak, paylaşan herkesin gelişimini sağlayacaktır.
Teselli, teşvik, takviye kişiye ayrıcalıklı bir güç verecektir. Yapmış olduğumuz çalışmayla ilgili kafamızda hiçbir tereddüt barındırmamalıyız. Elde ettiğimiz bilgileri işlemek, eyleme geçirmek, fırsat buldukça değişik alanlarda kullanmak bize büyük bir ivme kazandıracaktır. Zihnimizi ve gönlümüzü gerçeklerle süslemek bize farklı bir özellik katmaktadır. İnsan olarak sahip olduğumuz imkânların farkında olmak ve bu imkânları kullanırken, başka canlıları ve başka zamanları da düşünmek gerek. Bütün değerlerimize karşı saygınlığımızı yitirmemek de bize özel bir kimlik kazandıracaktır. Gerçeklerle hayallerimiz arasındaki bağın gücü ile bir deha olabiliriz.
Tecrübelerimizi ve birikimlerimizi başkalarıyla paylaşarak, hem kendimizi geliştirip hem de başkalarına yardımcı olmanın mutluluğunu yaşayabiliriz. Birçok insanın uzak olduğu, düşünmeye ayıracağımız vakitlerle kendimizi daha zengin ve huzurlu hissedeceğiz. Karşımıza çıkacak fırsatları çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Başarıyı yakalayanlar asla şunu unutmamışlardır: Yaşanmış her zorluğun ardından bir kolaylık vardır. Yaşanılan her sıkıntı, insanın bir adım daha atabilmesi için insana tanınmış bir fırsattır.

Bilinçli ve Etkili Çalışma Sırları
Şimdi de kısaca kişinin çalışmalarında göz önünde bulunduracağı bazı metotları sıralayalım:
Kişi, kendini gözden geçirme konusunda, öz eleştiri konusunda ne kadar iyi ise o derece çalışmalarında sağlıklı bir yol izleyecektir. Kendimizi her yönümüzle tanımalıyız. Kendimizi tanırken de ön yargılar oluşturmamalıyız.
Çalışmalarda, çoğumuzun uygularken çok sıkıldığı ama başarmanın temel şartlarından biri olma özelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir şey daha var: tekrar. Olayların ve sunulan gerçeklerin önem derecesini algılamak ve bir anlamda altını çizeceğimiz yerleri belirleyebilmek için tekrar yapmalıyız. Öğrendiklerimizi hayatımıza geçirme konusunda olgun bir noktaya ulaşmak için tekrara ihtiyacımız vardır.
Zihinleri aydınlatmak için,
İhtiyaçlarımızın farkına varmak için,
Farkındalığımızı diri tutmak için,
Birikimlerimizi refleks haline getirmek için,
Anlamlandırma kabiliyetimizi geliştirmek için TEKRAR gereklidir.
Birikim kazanırken yapmamız gerekenlerden biri de bilginin kaynağına inmeyi becerebilmek. Sahip olduğumuz kazanımları İSPAT yöntemiyle daha sağlıklı ve kullanılır hale getirebiliriz. SOMUTLAŞTIRMA yöntemiyle, soyut kazanımlarımızı daha anlaşılır hale getirebiliriz. Birikim kazanırken beş duyu organımızı da kullanmalıyız. Eğitimde en önemli nokta, öğrendiklerimizi öteki duyu organlarımızla desteklemektir. Çok iyi bir GÖZLEMCİ olmalıyız. Bakmakla görmek arasındaki farkın farkında olmalıyız.
Çevremizi, dünyamızı, evrenimizi gözlemlemeliyiz. Hayal dünyamızı gözlemlemeliyiz. İç ve dış dünyamızın farkında olduğumuz sürece kendimizi daha zengin hissedeceğiz. Birikimlerimize birikim katmanın, kazanımlarımızı zenginleştirmenin en önemli yollarından biri de soru sormayı bilmektir. Soru sormayı bilen insanlar, kendilerini, çevrelerini ve zamanlarını aşıp çok büyük başarılara imza atmışlardır.
Karşılaştırma yöntemini kullanarak fikirler arasında, kişiler arasında, zamanlar arasında, kısacası iki varlık ya da kavram arasındaki benzerlikleri, farkları çok daha iyi görürüz. İyi-kötü, olumlu-olumsuz durumlar karşısında bardağın dolu tarafını görebilmek, üretkenliğimizde ve çözüm üretmede bize yeni bir boyut kazandıracaktır.
Çünkü amaç kazanmaktır, kaybetmek değil…
Kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değil…
Muhabbetle kucaklamaktır, kin beslemek değil…
Paylaşmaktır, benlikleri öne sürmek değil…
Umut vermektir, nefret üretmek değil…
Şefkatli olmaktır, düşmanlık değil…
Yağmuru rahmete çevirmektir, felaket telalığı yapmak değil…
Gül bahçesinde bülbülün nağmelerini dinlemektir, tozu dumana katmak değil…
Örneklendirme yöntemiyle,  olayları, durumları, kavramları daha iyi kavrarız. Bu, öğrenmek istediğimiz şeylerin zihnimizde daha iyi canlanmasını, kazanımlarımızın havada kalmamasını, uygulama yeteneğimizin zorlanmamasını sağlayacaktır. Gerektiğinde geri dönüşlerle zihnimizdekileri pekiştirmemiz, yaptıklarımızdan ve öğrendiklerimizden emin olmamız gerekebilir.
Yaradılışımıza uygun olmayan yaklaşımlardan, yöntemlerden, tekniklerden uzak durmalıyız. Toplumsal ve kişisel yapılanmamızı göz ardı ederek yapacağımız her girişim, bizi ciddi sıkıntılara sokacak ve sonuçta kaş yapacağız derken göz çıkarmamıza neden olacaktır. Birikimlerimizi ailemizle, arkadaşlarımızla, hocalarımızla paylaşmamız gerekir. Paylaşmak, yukarıda da belirttiğimiz gibi hem kendimizi hem de çevremizi geliştirecektir. Gücümüze güç katacaktır. Başarının ekip işi olduğunu unutmayan zihniyetler, bugün dünyayı kontrol altında bulunduran zihniyetlerdir. Yapılan büyük eserlerin altında artık bir kişinin değil bir grubun imzası vardır.
Bütün bunları yaparken tarihimizden ve çevremizden örnek alacağımız insanları çok iyi seçmeliyiz. Örnek alacağımız insanları çok iyi tanımalı, onlarla diyaloga geçmeliyiz. Onlarla özdeşleşmeliyiz.
Hislerimizi ve duygularımızı yönetebiliriz. Alternatif düşünme teknikleri ve zihin açma egzersizleriyle sorun çözüm tekniklerini çok iyi bildiğimizde değmeyin keyfimize. Temiz bir zihin ve temiz bir beden, sağlıklı yaklaşımlar geliştirmemize yardımcı olacaktır. Beynimizin her iki lobunu da birbiriyle ilişkili bir biçimde kullanarak, hata yaptığımızda kendimizi teselli etmeyi, başarılı olduğumuzda da teşvik etmeyi bilerek çok büyük başarılara imza atabiliriz. Uygulayarak ve yaşayarak…
KUTU
Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. Peter F. Drucker
KUTU
Çocukluktan sıkılırlar, büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Eflatun
 M. Abdullah Yılmaz                                                                       www.abdullahyilmaz.com                                                                   

Kaynak: www.gencgelisim.com