İstediğimiz alanda başarılı olmak, çok çalışmakla değil
ciddi, sağlıklı teknik ve yöntemleri kullanmakla mümkündür. Şimdiye kadar
ortaya konulmuş başarı sırları ile dolu kitaplarda gördüğüm kadarıyla bireysel
yaklaşımlar söz konusu. Biz bu bireysel olarak yapılacak şeyler yanında bir
grup olarak yapılabilecek şeylerden de bahsetmek istiyoruz.
Eğitim, bir anlamda bilgiyi karaktere dayalı kılma, bilgiyi
eylem ve hayata çevirme sanat ve mahareti olarak düşündüğümüzde, ortaya koymak
istediklerimize çok daha sıcak ve uygun bir bakış açısıyla bakabiliriz.
Eğitim-öğretimimize kitlesel ve bireysel olarak
baktığımızda, mantık ve muhakemeden yoksun olduğunu görüyoruz. Derin düşünme
yeteneğinden yoksun öğrencilerimiz, çözüm üretme konusunda çok kısır
kalmaktalar. Sınıflandırma mahareti, tahlil kabiliyeti, bir araya getirme
dirayetinden yoksun öğrencilerimiz, sınavlarda başarılı olmak için çeşitli
arayışlar içindeler. Kaynaklara inme ve kaynakları kullanma becerisinden mahrum
öğrencilerimiz kısır bir döngünün içine girmiş durumdalar. Fikirlerini, hayal
ve tasarımlarını uygulamaya yansıtma konusunda ciddi sorunlar yaşamaktalar.
Plan ve proje üretme konusunda da geri kalmaktayız. Olaylara farklı açılardan
bakamadığımız için tekdüze insan tipi ortaya çıkmakta ve hoşgörü yeteneğimizi
yitirmekteyiz. Fikirleri süzmeden ve sorgulamadan kabul eden veya reddeden bir
anlayışa hâkim insanımız, kendilerine özgü bir sistem oluşturamamakta, bir
model ortaya koyamamakta. Bütün bu nedenlerden dolayı yeteneklerini uygulama
boyutu içinde geliştiremiyor, bireysel kaldığı için takım kuramıyor ya da bir
takıma dahil olamıyor, sinerji oluşturamıyor. Birlikte çalışma, paylaşma ve
dayanışma konusunda, çalışmalarını takdim etme ve sunuş becerisi konusunda
beceriksiz kalıyor.
Yukarıda gerçekten çok kötü bir tablo çizdik; ama gerçekleri
gizlemek pek işimize gelmiyor da ondan. Peki bütün bu olumsuzluklardan kurtulup
kitlesel ve bireysel başarıda örnek bir toplum olma yolunda bir şeyler yapamaz
mıyız? Elbette yapacağımız çok şey var.
Kişi her şeyden önce psikolojik konumunu çok iyi bilmeli ve
kendini telkin edecek şeylerin farkında olmalı.
İnsan, ortaya koymak istediklerinde inancını gözden
geçirmeli, ortaya koymak istedikleri ile yaptıkları arasındaki inandığı şeyleri
sağlıklı bir süzgeçten geçirmeli. Aklını ve gönlünü hoş tutması gereken kişi,
çalışmalarıyla inancı arasındaki köprüyü çok sağlam tutmalı. Davranış
değişikliği oluşturmak, verici ile alıcı arasındaki bağların çok kuvvetli
olmasıyla mümkündür. Bu bağ sadece mantıksal boyutta geçerli değildir, gönül
bağının da güçlü olması gerekmektedir.
Ben nereye aidim, kimlerle birlikteyim, niçin bunları
yapıyorum, niçin bu insanlarla birlikteyim… gibi sorulara sağlıklı cevaplar
vermemiz gerekmektedir. Yapmış olduğumuz çalışmalardan dolayı inancımıza uygun
biçimde kendimizi ödüllendirmemiz gerekmektedir. Var olanla olması gereken
arasındaki farkı ayırt edebilmek ise olgun bir yapılanmayı gerektirir.
“Kişi, ne yerse, ne konuşursa, ne düşünürse odur.” düşüncesiyle
hareket ederek, hangi alanla uğraşıyorsak onu gündemimize almayı, fırsat
buldukça çevremizdeki insanlarla bu konuyla ilgili sohbetler yapmayı, bu
konuyla ilgili düşüncelerimizi çevremize aktarmayı ihmal etmemeliyiz.
Gündemimize neyi alırsak, kendimizi ve çevremizi o alanda geliştiririz. Hem
kendimiz o alandaki birikimimize birikim katarız hem de çevremize bu konuda
yardımcı oluruz.
Şimdi, günümüzdeki gençliğin büyük bir çoğunluğunun beni
anlaması çok güç olacak sanırım. Onun için bu konuyu biraz açmak istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım, çevremizdeki insanlarla bir araya geldiğimizde
gündemimizi belirlerken, hem kendimizi hem de çevremizdeki insanların düşünce
yapılarını gözden geçirmeyi ihmal etmemeliyiz. Beni en çok düşündüren, okulda
öğrendiklerimizi sokağa ve eve taşımanın bazıları için mahcup olunacak bir
davranış gibi görünür olması. Bu yaklaşım beni üzmekte… Özellikle belirtmek
istedim.
Gerçekler-Hayaller
Bağlantısı ve Bir Deha Olmak
İnsanın kendini yetiştirmesinde psikolojik temelleri göz
önünde bulundurmalıyız. Kişinin anlamlandırmaya çalıştığı konularda sadece zihinsel
platformda değil kalbi değerleriyle de hareket etmesi gerekmektedir. Nitelikli
insanlarla birlikte olmak, insanın kendini gözden geçirmesinde büyük bir katkı
sağlayacaktır. Görevini yapmış olmanın verdiği rahatlığı yaşamak, insana büyük
bir üretme isteği verecektir. Bunları çevresiyle paylaşmak gerekir. Bilgiyi
paylaşmak, paylaşan herkesin gelişimini sağlayacaktır.
Teselli, teşvik, takviye kişiye ayrıcalıklı bir güç
verecektir. Yapmış olduğumuz çalışmayla ilgili kafamızda hiçbir tereddüt
barındırmamalıyız. Elde ettiğimiz bilgileri işlemek, eyleme geçirmek, fırsat
buldukça değişik alanlarda kullanmak bize büyük bir ivme kazandıracaktır.
Zihnimizi ve gönlümüzü gerçeklerle süslemek bize farklı bir özellik
katmaktadır. İnsan olarak sahip olduğumuz imkânların farkında olmak ve bu
imkânları kullanırken, başka canlıları ve başka zamanları da düşünmek gerek.
Bütün değerlerimize karşı saygınlığımızı yitirmemek de bize özel bir kimlik
kazandıracaktır. Gerçeklerle hayallerimiz arasındaki bağın gücü ile bir deha
olabiliriz.
Tecrübelerimizi ve birikimlerimizi başkalarıyla paylaşarak,
hem kendimizi geliştirip hem de başkalarına yardımcı olmanın mutluluğunu
yaşayabiliriz. Birçok insanın uzak olduğu, düşünmeye ayıracağımız vakitlerle
kendimizi daha zengin ve huzurlu hissedeceğiz. Karşımıza çıkacak fırsatları çok
iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Başarıyı yakalayanlar asla şunu
unutmamışlardır: Yaşanmış her zorluğun ardından bir kolaylık vardır. Yaşanılan
her sıkıntı, insanın bir adım daha atabilmesi için insana tanınmış bir
fırsattır.
Bilinçli
ve Etkili Çalışma Sırları
Şimdi de kısaca kişinin çalışmalarında göz önünde
bulunduracağı bazı metotları sıralayalım:
Kişi, kendini gözden geçirme konusunda, öz eleştiri
konusunda ne kadar iyi ise o derece çalışmalarında sağlıklı bir yol
izleyecektir. Kendimizi her yönümüzle tanımalıyız. Kendimizi tanırken de ön
yargılar oluşturmamalıyız.
Çalışmalarda, çoğumuzun uygularken çok sıkıldığı ama
başarmanın temel şartlarından biri olma özelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir
şey daha var: tekrar. Olayların ve sunulan gerçeklerin önem derecesini
algılamak ve bir anlamda altını çizeceğimiz yerleri belirleyebilmek için tekrar
yapmalıyız. Öğrendiklerimizi hayatımıza geçirme konusunda olgun bir noktaya
ulaşmak için tekrara ihtiyacımız vardır.
Zihinleri aydınlatmak için,
İhtiyaçlarımızın farkına varmak için,
Farkındalığımızı diri tutmak için,
Birikimlerimizi refleks haline getirmek için,
Anlamlandırma kabiliyetimizi geliştirmek için TEKRAR
gereklidir.
Birikim kazanırken yapmamız gerekenlerden biri de bilginin
kaynağına inmeyi becerebilmek. Sahip olduğumuz kazanımları İSPAT yöntemiyle
daha sağlıklı ve kullanılır hale getirebiliriz. SOMUTLAŞTIRMA yöntemiyle, soyut
kazanımlarımızı daha anlaşılır hale getirebiliriz. Birikim kazanırken beş duyu
organımızı da kullanmalıyız. Eğitimde en önemli nokta, öğrendiklerimizi öteki
duyu organlarımızla desteklemektir. Çok iyi bir GÖZLEMCİ olmalıyız. Bakmakla
görmek arasındaki farkın farkında olmalıyız.
Çevremizi, dünyamızı, evrenimizi
gözlemlemeliyiz. Hayal dünyamızı gözlemlemeliyiz. İç ve dış dünyamızın farkında
olduğumuz sürece kendimizi daha zengin hissedeceğiz. Birikimlerimize birikim
katmanın, kazanımlarımızı zenginleştirmenin en önemli yollarından biri de soru
sormayı bilmektir. Soru sormayı bilen insanlar, kendilerini, çevrelerini ve
zamanlarını aşıp çok büyük başarılara imza atmışlardır.
Karşılaştırma yöntemini kullanarak fikirler arasında,
kişiler arasında, zamanlar arasında, kısacası iki varlık ya da kavram
arasındaki benzerlikleri, farkları çok daha iyi görürüz. İyi-kötü,
olumlu-olumsuz durumlar karşısında bardağın dolu tarafını görebilmek, üretkenliğimizde
ve çözüm üretmede bize yeni bir boyut kazandıracaktır.
Çünkü amaç kazanmaktır, kaybetmek değil…
Kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değil…
Muhabbetle kucaklamaktır, kin beslemek değil…
Paylaşmaktır, benlikleri öne sürmek değil…
Umut vermektir, nefret üretmek değil…
Şefkatli olmaktır, düşmanlık değil…
Yağmuru rahmete çevirmektir, felaket telalığı yapmak değil…
Gül bahçesinde bülbülün nağmelerini dinlemektir, tozu dumana
katmak değil…
Örneklendirme yöntemiyle,
olayları, durumları, kavramları daha iyi kavrarız. Bu, öğrenmek
istediğimiz şeylerin zihnimizde daha iyi canlanmasını, kazanımlarımızın havada
kalmamasını, uygulama yeteneğimizin zorlanmamasını sağlayacaktır. Gerektiğinde
geri dönüşlerle zihnimizdekileri pekiştirmemiz, yaptıklarımızdan ve
öğrendiklerimizden emin olmamız gerekebilir.
Yaradılışımıza uygun olmayan yaklaşımlardan, yöntemlerden,
tekniklerden uzak durmalıyız. Toplumsal ve kişisel yapılanmamızı göz ardı
ederek yapacağımız her girişim, bizi ciddi sıkıntılara sokacak ve sonuçta kaş
yapacağız derken göz çıkarmamıza neden olacaktır. Birikimlerimizi ailemizle,
arkadaşlarımızla, hocalarımızla paylaşmamız gerekir. Paylaşmak, yukarıda da
belirttiğimiz gibi hem kendimizi hem de çevremizi geliştirecektir. Gücümüze güç
katacaktır. Başarının ekip işi olduğunu unutmayan zihniyetler, bugün dünyayı
kontrol altında bulunduran zihniyetlerdir. Yapılan büyük eserlerin altında
artık bir kişinin değil bir grubun imzası vardır.
Bütün bunları yaparken tarihimizden ve çevremizden örnek
alacağımız insanları çok iyi seçmeliyiz. Örnek alacağımız insanları çok iyi
tanımalı, onlarla diyaloga geçmeliyiz. Onlarla özdeşleşmeliyiz.
Hislerimizi ve duygularımızı yönetebiliriz. Alternatif
düşünme teknikleri ve zihin açma egzersizleriyle sorun çözüm tekniklerini çok
iyi bildiğimizde değmeyin keyfimize. Temiz bir zihin ve temiz bir beden,
sağlıklı yaklaşımlar geliştirmemize yardımcı olacaktır. Beynimizin her iki
lobunu da birbiriyle ilişkili bir biçimde kullanarak, hata yaptığımızda
kendimizi teselli etmeyi, başarılı olduğumuzda da teşvik etmeyi bilerek çok
büyük başarılara imza atabiliriz. Uygulayarak ve yaşayarak…
KUTU
Gideceğiniz
yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur. Peter F. Drucker
KUTU
Çocukluktan sıkılırlar, büyümek için acele ederler. Ne var
ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama
sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarınlarından endişe ederken bugünü
unuturlar. Sonuçta ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi
yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler. Eflatun
M. Abdullah Yılmaz www.abdullahyilmaz.com
Kaynak: www.gencgelisim.com