Başarı ve Doyum Fabrikası


Çevrenize bir bakın; iyi mevkilere gelmiş, iyi paralar kazanmış birçok insanın mutlu olmadıklarını görürsünüz. Mutluluğu sağlayan kime göre ve ne kadar başarılı olduğumuzdur.

Başarının anlamı nedir? Size göre başarı nedir? Bu sorunun yanıtını ararken doyum kavramı çıkıyor karşımıza, yaptığınız iş, geldiğiniz nokta sizi doyuruyorsa; o zaman bu bir başarıdır.
Başarı mutluluk getirir. Aslında mutluluk doyumun fabrikasından çıkan bir üründür. Doyum ve başarıda bu fabrikanın makineleridir. Doyum olmadan başarı yakalanabilir. Ancak bu başarılar tesadüflere bağlı başarılardır. Tekrarlanamazlar ve mutluluk vermezler.
Belki doktorsunuz. Belki bir avukat. Belki bir tezgahtarsınız ya da kendi işinizin sahibisiniz. Büyük bir iş adamı ya da bir memur olmanız fark etmez. Önemli olan bulunduğunuz mevkide doyumu yaşayıp, yaşamadığınızdır.
Mesleğiniz ne olursa olsun, bulunduğunuz konuma gelebilmek için çok büyük bir istek duyan, bunun için mücadele veren ve sizin mevkiinizde bulunduğu takdirde mutlu olacak insanlar vardır. Ama siz bulunduğunuz konumda mutlu olmayabilirsiniz. Çünkü siz orda olmayı planlamamıştınız. Orda olmak istemiyordunuz ve asla bu konuda hayal kurmamış ve hiç çaba sarf etmemiştiniz. Sadece tesadüfler sonucu bu mesleği icra etmektesiniz. Bu iş sizi doyurmuyor ve mutlu etmiyor.
Anne babasının istekleri doğrultusunda meslek seçen ve mutlu olamayan birçok insan vardır. Başarılı ancak doyumsuz isek; mutsuz olmamız kaçınılmazadır. Kendinize sorun:

         Neyi başarmak istiyorum?
         Bu gerçekten istediğim şey mi?
         Başkasını etkisinde kalıyor muyum?

         İşin başında başarıyı kendimize göre tanımlayıp, yaşam amacımızı belirlemeliyiz. Aksi halde onu elde ettiğimizde neyi elde edeceğimizi bilmediğimiz için istediğimizin bu olduğunu fark edemeyiz.
         Duygusal çöküntüler başarısızlıklardan ve doyumsuzluklardan kaynaklanabilir. Başarısızlıklar da belirsizlik ve amaçsızlıklardan kaynaklanır. “Nereye gideceğini bilmeyen bir gemiye hiçbir rüzgar yön veremez”
         Neyi başarmak istediğinizi bilmiyorsanız hayat size ne verirse versin doyuramaz. Ama yaptığınız şey istediğiniz şeyse bir parça kuru ekmek ya da az gelirli bir iş sizi sonsuz bir zenginlik hissiyle doyurur. Çünkü tercih ettiğiniz, planladığınız, hayal ettiğiniz durumu yaşamaktasınızdır. Bunlarla yetinin demiyorum ama ne istediğinizi bilin. Çünkü ancak böyle mutlu olabilirsiniz.

Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin Aynalı Dağ’ denilen bir dağ vardı. Bu dağın zirvesine gerçektende bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti. Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç görüntülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.
Bir gün, bu ülkede yaşayan küçük mutlu bir köpek, bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı ve sonra neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu.
Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Zirvede az kalsın hayretten dilini yutacaktı! Bin tane küçük mutlu köpek kendisi gibi kuyruklarını hızla salıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara. Karşılığında bin tane sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin katı fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karardı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı.
Dağdan inerken kendi kendisine ‘Burası harika bir yer! Bu yere sık sık geleceğim’ diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat arttı…
Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine gelip de yukarıya baktığında şikayete başlamıştı bile.
‘Gösteri yerini neden bu kadar yükseğe koyarlar, anlamıyorum ki!’
Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti. Doğru ya bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu!
Aynaların olduğunu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karşılaşacakmış gibi başını aşağıya eğmişti. Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerine inanamadı: Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaçmaya başladı.
Dağdan inerken kendi kendine ‘Burası korkunç bir yer! Bu yere bir daha asla gelmeyeceğim!’ diyordu. Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile. Levhada şöyle diyordu:
‘Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece size aittir. Aynı şekilde, hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz…’


Bülent Şenyürek
Dahi Beyin Blog