TÜZDER (TÜM ÜSTÜN ZEKÂLILAR DERNEGİ) BAŞKANI,
MEHMET HİLMİ EREN İLE KONUŞTUK:
-
Merhaba Mehmet Bey. Öncelikle üstün zekâ tanımını yapabilir miyiz?
Seve seve. Ailelere
göre çocukları genellikle zekidir. Çocuklarını akraba ya da komşu çocuklarıyla
kıyaslarlar ve zamane çocuklarının çok akıllı, çok zeki veya üstün zekâlı
olduklarından bahsederler. Ancak üstün zekâlı çocukların nüfus içerisindeki oranı
yüzde 2 civarındadır. Yani rastgele 100 çocuk alırsak bunların arasında en iyi
2 çocuğa üstün zekâlı tanımı koyabiliriz. Deha seviyesindeki çocuklarsa, 1000 içerisinden 3 veya 4 çocuktur.
Üstün zekâlı veya
dâhinin tanımı, aile görüşmesi, öğretmeniyle yapılan görüşmeler, çocuğun gözlemlenmesi
ve en nihayetinde zekâ testleriyle konulabilir. Zekâ testleri de 2 yaşından
başlamakla beraber daha çok 4- 5 yaşlarında yapılarak böyle bir tanı
konulabilir. Bizim tavsiyemiz okula başlamadan önce bütün çocuklara, zekâ ve
yetenek testlerinin yapılması ki tanılamaları olabilsin.
-Çocuk kaç
yaşından itibaren üstün zekâlı olduğunun sinyallerini çevresine verir. Bu
çocukların kendilerini fark ettirecek özellikleri nelerdir, biraz bahsedebilir miyiz?
Bebeklikten
itibaren belirtiler ortaya çıkmaya başlar, ama altını çizerek söylüyorum bunlar
belirtidir. Tanı az önce bahsettiğim kriterlere göre konulabilir. Üstün zekâlı
çocuklar, bünyeleri hassas bireylerdir. Duygusal yapıya sahiptirler, yani
battaniyelerinin rahatsız edici olmaması veya altını doldurduğu zaman, tuvalet
ihtiyacını yaptığında hemen onun değiştirilmesi gerekir. Çünkü sinir uçları çok
daha gelişmiştir. Nöronları ve snaptik
bağları fazla gelişmiş olduğu için, vücudundaki diğer sinirsel bağlara
etki eder. Hassas bir bünyeye sahiptirler. İdeal bir ortam oluşturmanız gerekir.
Hatta hep bahsedilir bu elbiselerin arkasındaki pullardan, yaka kartlarından
rahatsız olurlar. Bunlar belirtidir tabi. Erken konuşmaya başlaması, erken
yürümesi, akranlarına nazaran daha nitelikli olması. ‘Büyümüş de küçülmüş’,
tabiri biraz bu çocuklara uyar.
Şöyle bir misal
vereyim, biz burada daha küçük yaşta çocuklarla konuşurken, bir beyefendi ya da
hanımefendi gibi konuşanlara şahit oluyoruz. Bir hediye veriyoruz mesela “niçin
zahmet ettiniz”, “ne gerek vardı” gibi, 3-4 yaşındaki çocuk böyle cevap
verebiliyor. Daha olgun bir görüntü sergilerler. Kelime hazneleri yaşıtlarından
çok daha ileri olabilir. Yani bu yaşta, bu kavramı bilmemesi gerekir dediğiniz
çocuk, o kavramlardan bahsediyor olabilir. Sosyal hadiselere duyarlıdır. Bir
yerdeki heyelan, sel, depreme ilgi duyabilir ve bunun için ben ne yapabilirim
sorusunu ev ortamında paylaşır.
Yetişkinlerin
tutarsızlığı, onların çok daha fazla gözüne çarpar. Bir avukat gibidir,
annenin, babanın ya da öğretmenin hatırlamak istemediklerini gözüne soka soka
hatırlatır. “Sen böyle demiştin, ama böyle yapıyorsun” şeklinde. Bunlar
belirtilerden bazılarıdır. Daha 6-8 aylıkken konuşmaya başlayan çocuklarımız
olabiliyor. Yine 1.5-2 yaşında okumaya geçen çocuklar olabiliyor. Bunun gibi
çok ciddi bir bulgu varsa erken yaşta bir zeka yetenek testi yaptırmalarını
tavsiye ederiz ama bunun dışında 3,5-4 yaşında böyle bir değerlendirme test
uygundur.
Mehmet Hilmi Eren
-Üstün
zekâlı çocuklar ve parlak zekâlı çocuklar nasıl ayırt edilebilir?
Zekâ
sınıflandırmasında biz, farklı isimler kullanıyoruz. Ortada yer alan grup normal
zekâ. İnsanların yaklaşık yüzde 80-90’ı bu gruba giriyor. Hafif, orta, ağır ve
çok ağır düzeyde zihinsel geriliği olan çocuklar var -ki onlar için biliyorsunuz
rehabilitasyon merkezleri ve birtakım kurumlar var. Bir de bu skalanın diğer
tarafı var. O da parlak ve üstün zekâlı çocuklar ve çok üstün, seviyesinde
çocuklar.
Parlak zekâlı ve
üstün zekâlı çocuklar aslında biraz karıştırılıyor. Öğretmenler de özellikle
karıştırabiliyor. Aslında parlak zekâlı çocuklar öğretmenlerin en sevdiği tipte
çocuklar. Ödevlerini yapan, sorulara cevap veren, çalışkan ve akademik ilgisi
olan çocuklar. Üstün zekâlı çocuklarsa daha çok sorgulayan, nedenini niçinini
merak eden, sizinle didişen ve pek çok kez de küstah, kendini beğenmiş olarak
sıfatlandırılan çocuklar kategorisinde oluyor. Parlak zekâlı çocuğa bir soru
sorduğunuzda, size o sorunun cevabını verir. Üstün zekâlı çocuksa sorunuza
soruyla karşılık verir. Mesela dünyanın şeklini sorsanız, parlak zekâlı çocuk, yuvarlaktır
hatta geoittir şeklinde tam istediğiniz cevabı verir. Üstün zekâlı çocuksa, “niye
yuvarlak, yuvarlaksa alttakiler niye düşmüyor, dünya dönüyor diyorsunuz peki
biz neden savrulmuyoruz” gibi öğretmeni de anne babayı da zorlayan sorular
sorar. Zihinde tatmin edici cevaplar arar.
-Peki
üstün zekâlı olduğu belirlenen çocukların eğitiminde nasıl bir yol izlenmeli?
Ailenin yapacakları
var, ailenin yönlendirebileceği kurumlar var. Ailenin yapacaklarına gelince;
genelde ailelerin yaptığı birtakım hatalar var. Mesela çocuklar soru sorarlar -ki
öğrenmenin temeli soru sormaktır, merak duygusudur- anne diyor ki, “bilmediğin
şeyi niye soruyorsun?” Şimdi bilmediği şeyi soracak ki zaten öğrensin. Hayal de
bizim için çok önemlidir. Mimar Sinan’ı Mimar Sinan yapan, ünlü hatipleri hatip
yapan, hayal güçlerinin ve düşünce yapılarının çok zengin olmasıdır. Biz
çocuklardan hayal kurmalarını isterken, bazen anne babalar hataya düşüp gerçekçi
olmalarını istiyorlar. Rasyonel olmalarını, realist olmalarını, ayaklarının
yere basmasını istiyorlar. “Eski köye yeni âdet getirme”, “hayal kurma”, “bulutların
üstünde uçma”, “icat çıkarma” diyorlar. Öncelikle bu kalıplardan kurtulmamız
lazım.
Çocukların
sorularına da hazır cevap vermektense, mümkün olduğunca sorularının cevaplarını
kendilerinin bulmasını sağlamalılar. Yani biri bize topu attıysa, topu tekrar
tutmak zorunda değiliz. Biz bunu pas edelim. Mesela çocuk bir soru sorduysa, “sen
olsaydın ne yapardın, bir düşün bakalım belki bulursun” gibi ipuçlarıyla
yönlendirerek sorduğu soruyu kendisinin cevaplamasını sağlayabilirsek, ona
beyin jimnastiği yaptırmış oluruz. ‘Armut piş, ağzıma düş’, mantığıyla
büyütülen, bir dediği iki edilmeyen, her istediği önüne sunulan, bunu hem maddi
anlamda hem bilgi anlamında söylüyorum. Her şeyi önüne getirilen çocukların hem
maddi gelişimleri hem zekâ gelişimleri kısır kalacaktır.
- Bazı
ülkelerde, üstün zekalı çocuklara yönelik özel okul ya da kurumlarda, özel
eğitim verilmekte. Bu tip okullar ülkemizde var mı? Bu uygulamanın avantaj veya
dezavantajları nelerdir?
Bahsettiğiniz gibi
Şeydanur Hanım, birtakım ülkeler gerçekten özel ilgi göstermekte. Mesela
İsrail. Fakat İsrail’e gittiğiniz zaman size bu eğitim kurumlarının kapılarını
açmıyorlar. “Buyurun biz üstün zekâlılarla ilgili bu çalışmaları yapıyoruz. Gelin,
gözlemleyin, siz de bunu modelleyin”, demiyorlar. Avrupa’da bazı ülkeler var.
Mesela Güney Kore, son yıllardaki kalkınmasının altında yatan sebebi, üstün
zekâlılara yaptığı yatırım olarak söylüyor. Şöyle bir misal vereyim; 1960’larda
Güney Kore’de kişi başına düşen milli gelir 100 dolar civarındayken, 2008’de 20
bin dolara kadar çıktı. Aradaki farkın, bu alana yaptıkları yatırımlar sayesinde
olduğunu söylüyorlar.
Amerika’da yine
buna yönelik özel kurumlar var, fakat bu kurumlara da baktığımızda, aslında
bunların çalışma stillerinin bizden taklit edildiğini görüyoruz. Taklit edilen
sistemin adını söyleyeyim; Osmanlı’da mevcut olan Enderun Sistemi. Enderun Sistemi’ndeki
birtakım yol ve yöntemlerle bugün bu çalışmaları yapıyorlar. Bizim de Tüzder
olarak önemli bir projemizin adı Enderun Projesi’dir. Projedeki amacımız da,
Enderun ruhunu tekrar canlandırarak, bu memlekette olan deha beyinleri
keşfedip, okul öncesi dönemden alıp yükseköğretim dönemine kadar desteklemek ve
takip etmek.
-Ülke
olarak yeni eğitim sistemini konuşuyoruz her an. Peki 4+4+4 eğitim sistemi,
üstün zekâlı çocuklarımız için bir fayda sağlayacak mı?
Yeni eğitim sistemi
dikkat edilirse, birtakım avantajları içinde barındırıyor. Özellikle okula
başlama yaşının daha erkene çekilmesi bir avantaj olarak görünüyor. Çünkü;
üstün zekâlı çocukların takvim yaşıyla zekâ yaşı aynı değil. Takvim yaşı 5, zekâ
yaşı 8, takvim yaşı 7, zekâ yaşı 11 olabiliyor. Zekâ yaşı üstün olduğu için
erken başlamanın faydası var. Diğer bir avantajı, sınıf atlama imkanı. Çok sık
karşılaşırız, “12 yaşında üniversiteyi bitiren dâhi çocuk”, “14 yaşında doktora
öğrencilerine ders veren dâhi çocuk” haberleriyle. Bizde bu sistem olarak
mümkün değil. Çünkü sadece bir kez sınıf atlayabiliyor çocuklarımız. Bir başka
olumlu tarafıysa, zekâ oyunlarının seçmeli ders olarak konulması. Eğer bu
alanda eğitimli kişiler tarafından verilirse, zekâ oyunları dersiyle çocukların
pek çok kabiliyetinin geliştirilebileceğini düşünüyoruz. Bu konuda Tüzder’in
eğitim sonunda sertifika verdiği kurslar var.
-Tüzder’in
üstün zekâlılara yönelik ne tür projeleri var?
Ailelere yönelik
eğitimlerimiz var. Bunlardan biri, çocukta dikkat ve becerileri geliştirme
yöntemleri. Bizi internetten takip ederlerse faaliyetlerimizden haberdar
olabilirler. Zekâ ve akıl oyunları eğitmenliği kursumuz var. ‘Bir icat nasıl
yapılır, bir fikir nasıl ortaya çıkar, patent nasıl alınır, güncel problemlere
nasıl fikir üretilir’, gibi eğitimlerin verildiği mucitlik seminerlerimiz var.
Bilim, deney, robotik astronomi, dikkat ve düşünme becerileri, yazarlık, liderlik
gibi atölye çalışmalarımız var. Bunun dışında yeni bir çalışmamız var. İstanbul
Valiliği tarafından onaylanan bir proje. Dezavantajlı bölgelerde yaşayan üstün zekâlı
çocukların ve ailelerin desteklenmesiyle ilgili bir proje. Buna göre İstanbul’un
13 ilçesinde eğitim çalışmalarımız olacak. Yaklaşık 1 milyon liralık bir proje
ve bu İstanbul Valiliği tarafından vakfımıza hibe.
-Çok
teşekkür ederim. Umarım aileler için de faydalı bir söyleşi olmuştur.
Ben teşekkür ederim.
Şeydanur Yılmaz
sydnrylmz@hotmail.com
sydnrylmz@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder