Yapılan işle, çalışılan işyeri
ayrı kavramlar gibi görünüyor. Birbirinden farklılıkları var elbet! Yapılan
işin doğru iş, çalışılan iş yerinin de doğru iş yeri olması gerekiyor. Yapılan
işlerde nitelikli olmanız, arzu edilen yahut aranılan özellikleri taşıyor
olmanız her zaman yeterli olamıyor. Kimi zaman işyerinizin işinizin
nitelikleriyle örtüşmemesinden kaynaklanan
‘iş niteliği ve verimliliği sıkıntısı’ yaşanabiliyor. Kimi zaman işyerinizi
yönetenlerin ‘yöneticilik kaliteleri’nden kaynaklanan ilginç ‘yapı kusurları’ da ortaya çıkabiliyor
ki, bu durum bireyi çok yıpratıyor. Doğru işyerinde değilseniz, pek de mutlu
olamıyorsunuz. Mutlu olamayınca da
‘mutsuzluk gereği’ni yapmaya kalkıyorsunuz. Bu gerekler kimi zaman insanı
rahatsız etse de çoğunlukla doğru bir sonuca ulaştırabilecektir.
Hikaye bu ya anne ve yavru deve
tembel tembel yemeklerini yerken birden yavru anneye dönmüş:
- Sana bir şey sorabilir miyim
anne?
- Elbette yavrum, sor.
- Anne, bizim niye hörgücümüz
var?
Anne gururla:
- Bu hörgüçlerde biz su
biriktiririz yavrum ve bu sayede çölde herhangi birisinden çok daha uzun süre
susuz dayanabiliriz.
- Peki anne, bizim bacaklarımız
niye bu kadar uzun ve ayaklarımız yuvarlak?
- Bu sayede biz çölün
kumlarında herkesten daha rahat ve daha hızlı hareket edebiliriz.
- Bunu da anladım. Peki,
kirpiklerimiz niye böyle uzun, bazen görüşümü bile bozuyorlar.
- Onlar gözlerimizi çölün
kumlarından korur, gözümüze kum kaçmaz.
- Anladım, hörgüçlerimiz çölde
daha uzun dayanabilmemiz için su depolar, bacaklarımız uzun ve böylece çölde
daha hızlı ve rahat hareket edebiliriz, kirpiklerimiz gözlerimizi çölün
kumlarından korur. Anlayamadığım şey, o zaman bu hayvanat bahçesinde ne işimiz
var?
Hikayenin
ana fikri:
Becerileriniz, yetenekleriniz,
özellikleriniz ve tecrübeleriniz sadece doğru yerdeyseniz işinize yarar. İşini sev ama
asla işyerine bağlanma. Zira, işyerinin sana ne kadar bağlı kalacağını
bilemezsin!
Tanıdığım başarılı işletme
yöneticilerinden birinin başına gelenler aynı bu şekildeydi: İşinde çok iyiydi.
Vazgeçilmezdi. Şirketin muhasebe, pazarlama-satış, üretim, ar-ge, yatırım,
yönetim vs. her adımında vardı. Şirketin en tepe noktasında yöneticiydi. O
olmasa işler olmazdı. Bir gün onun olmamasına karar verdiler. Ve ilgili kişi
tam bir yıkım yaşadı.
Nasıl olurdu? Hani ben olmasam
akan sular dururdu? Hani ben bu şirketin her şeyiydim? Hani ben…?
Şimdi kendisinin vazgeçilmez
birisi olmadığını ve fakat işinde çok iyi olduğun bilen birisi olarak işyerini
daha doğru seçimlerle yöneten birisi olan bu kişinin hikayesi ibretlik bir hal
arz ediyor!
İş dünyasının kendine has bir yapısı
var mutlaka! İş’te başarılı ve mutlu olmanın en büyük faydalarından biri de
kişinin kendine olan özgüveninin sağlanması olacaktır. Özgüvenini kazanan bir
kişi de doğal bir yapı kuracak, kendine özel bir dünya oluşturacak ve iç
dinamikleri diri tutacak yapı arz edecektir.
İşinizi sevmelisiniz. Yaptığınız işi
benimsemelisiniz. Sevdiğiniz iş, yaptığınız işse keyif alırsınız. İşyerini
sevmelisiniz. Çalıştığınız işyeri size mutluluk vermelidir! Mutlu ya da huzurlu
bir ortamda çalışırsanız, işyerine bağımlılığınız artabilir. Ve fakat işyeri
yöneticileri de değişkenlik arz edebilir.. Bir vakit vazgeçilmez olursunuz, bir
vakit istenmez olursunuz. İstenilmediğiniz yerde durmanıza gerek yoktur.
İstenildiğiniz işyerinde, yapmaktan keyif aldığınız işiniz varsa sizden daha
mutlusu ve daha iyisi olamaz.
İşinizi sevin. Mutlu olursunuz.
Sevmediğiniz işte çalışmayın. Mutlu olamazsınız.
İşyerinizi sevin. Fakat bağlanmayın.
Değişen anlayışlarla bir gün ‘vazgeçilmez’ olmadığınızı anladığınızda ‘dayanma
gücü’nüz kalmayacaktır.
Abdüllatif Erdoğan
abdullatiferdogan@hotmail.com
dahibeyin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder