AİLE VE ÇİFT TERAPİSİ ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ


Aile terapisti Şirin Hacıömeroğlu ATÇEKEN ile çiftler arası ilişkiler üzerine güzel bir sohbet gerçekleştirdik. İlişkiler nasıl olmalı? Sorunlar karşısında neler yapmalı, kime danışmalı? gibi soruların cevaplarıyla, bu işin uzmanlar tarafından gerçekleştirilen bilimsel ve sistematik çözüm süreçlerini, gelin Şirin Hanım’ın penceresinden izleyelim:


1: Öncelikle çift ve aile terapisi deyince ne anlamamız gerekiyor? İki kişinin sorunlarının çözülmesi mi, ilişkilerinin düzeltilmesi mi, ilişkinin daha iyi bir noktaya gitmesi mi?
Çift terapisi de aile terapisi de özellikle ilişkiye odaklanan terapi yöntemleridir. Çift terapisinde, evli olsun veya olmasın çiftlerin yaşadığı sorunlar ele alınır; sağlıksız ilişkisel döngülerin farkına varılıp değiştirilmesine çalışılır; çiftin arasındaki iletişim geliştirilerek birbirlerini daha iyi anlamaları ve aralarındaki problemleri yapıcı bir şekilde çözebilmeleri sağlanır. İfade edilemeyen meselelere güvenli bir alan açarak ifade edilmesine ve bitirilmemiş işlerin bitirilmesine olanak verilir. Tüm bunlar, terapi sürecinde işlendiğinde çiftin ilişkisi iyileşmeye, yaralar sarılmaya, çiftler arasındaki bağ güçlenerek yakınlaşmaya ve daha iyi iletişim kurulmaya başlanır.
Bunun yanında çift terapisinin, ilişkilerin düzeltilmesinin haricinde odaklandığı farklı konular da olabiliyor. Mesela, bazen taraflardan biri veya ikisi de aslında ayrılmak istiyor fakat bunu çeşitli sebeplerden dolayı dile getiremiyor ve ilişki çok yıpranıyor. Çift terapisi bu kararın alınması için bir zemin oluşturabiliyor ve iki taraf da rahatlıyor. Bazen de çift boşanma kararı alıyor ve özellikle de çocukları varsa, çift terapisine gelip boşanma sürecini, hem kendileri ve hem de çocukları için nasıl sağlıklı bir şekilde yürütebileceklerini öğreniyor.

Aile terapisi de aynı şekilde, olabildiğince tüm aile fertlerinin katıldığı bir terapi sürecidir. Amaç aile fertleri arasındaki ilişkileri ve iletişimi geliştirmek, güçlendirmek, aradaki meseleleri yapıcı bir şekilde ele almaya ve problemleri çözmeye yardımcı olmak, sağlıksız ilişki döngülerini fark edip değiştirmek ve aile bağlarını kuvvetlendirmektir.

2: Dünya, modern zamanda çekirdek aile ile tanıştı ve insan gittikçe yalnızlaştı. Eskiden büyükbabalar ve büyükanneler ile yaşanan evlerde büyükler gençleri yetiştirir, gerektiğinde terapistleri olurdu. Bu düşünceye katılıyor musunuz?

Aile bağları insanoğlunun en önemli içsel kaynaklarından biridir. Aile bağlarından uzaklaşmanın, büyük şehirde, özellikle yalnızlaşmanın, insani özelliklerin gitgide erozyona uğramasının, bireyleri çok mutsuz ettiğine inanıyorum. Tabi o zamanlar çift terapistleri yoktu ve muhtemelen ailenin büyükleri olaylara dışarıdan bakarak yapıcı öğütlerle ilişkinin devamını sağlıyordu. Neden olmasın? Yapıcı olunduğu, otoriteyle baskı kurulmadığı ve bireysel sınırlara dikkat edildiği sürece aile büyükleri de uzmanın olmadığı yerde destek sağlayabilir.

           3: Çift olmadan önce bireysel sorunlarımızı halledememek, çift olarak bir araya geldiğimizde ilişkilerin daha sorunlu hale gelmesine neden oluyor mu? Bir ilişki yaşamak, bireylere olumlu etki yapar, diye düşünüyoruz genelde. Bu genelleme doğru mu?
Bir ilişki başladığında aslında iki taraf da geçmişten içi dolu bir valizle geliyor. Sevdiğim bir söz vardır: “Bu hayatta kasıtlı olarak birini eş olarak seçeriz. Ve o kişi her gün bize çocukluğumuzun bitirilmemiş işlerinin kâbusunu yaşatır.” diye… Evet, bu kâbusu en iyi eşimiz yaşatır; başka birisi, arkadaşımız, kardeşimiz ya da ortağımız değil... Kişi, eşinin hangi davranışına aşırı tepki verdiğini düşünüyorsa, bir durup düşünsün: “Bu duyguyu veya beden duyumunu geçmişten nerede hatırlıyorum?” diye. Muhtemelen çocukken de ebeveynleriyle benzer duyguları hissetmiştir. Bu da çok doğaldır… Önemli olan farkında olmak ve eşimizle yapıcı bir diyaloga girebilmek... O zaman hem çift, hem de ilişki, duygusal anlamda büyümeye başlar.
4: Günümüz çiftlerinin ve evlilerinin başlıca sorunları neler?
Günümüz çiftlerinin başlıca sorunlarının başında iletişim problemleri geliyor; kendini ifade edememe, anlamama ve anlaşılmama, çatışmayı yönetememe sebebiyle problemlerin çözülememesi ve gitgide birikmesi gibi... Ayrıca iki tarafın aileleriyle ilgili anlaşmazlıkları, aldatma, güvensizlik ve paylaşımın gitgide azalması nedeniyle çiftin duygusal anlamda birbirinden uzaklaşması, zaman zaman eşlerden birinin alkol problemi, evdeki iş bölümü veya aile bütçesi ile ilgili anlaşmazlıklar, kişilik çatışmaları, kültürel ve ailesel farkların anlayışla kabul edilememesi gibi konular da sık gördüğümüz diğer sorunlar...
5: Her sorunumuz olduğunda terapiste mi gitmeliyiz? Çiftler birbirlerinin terapistleri olabilirler mi?
Her sorunumuz olduğunda terapiste gitmeye gerek yok tabi ki… Fakat bence, özellikle ilişkilerin başlarında yaşanan sorunlar çözülemiyorsa veya birikmeye meyilliyse, ben mutlaka bir danışmanlık öneririm. Sevgi, ilişki bir sanattır; nasıl yeni bir sanat dalını öğrenmek ve uygulamak istediğimizde önce ders alır, inceliklerini öğrenir daha sonra da severek sık sık pratik yapar ve ciddi emek harcarsak, sağlıklı ilişki kurmak da böyle bir şey...
 Mesela Amerika’da okuduğum yıllarda evlilik öncesi danışmanlığın çok yaygın olduğunu görmüştüm. Evlenmeye karar veren çiftler (ki bunlar genç, yeni evlenen çiftler de olabiliyor, ikinci kere evlenen ve daha önceki eşinden olan çocukların da aileye katıldığı evliliklerde daha sağlam bir başlangıç yapmak için de olabiliyor) çift terapistine gidiyor. Bu seanslarda sağlıklı iletişim kurmanın yollarını, arada potansiyel olabilecek problemleri ve bunları nasıl çözebileceklerini, aradaki bağı nasıl kuvvetlendireceklerini, sağlıklı sınır koymayı, sorumluluk almayı, stresle başa çıkma becerilerini geliştirmeyi, varsa evlilikle ilgili endişeleri ve bunun gibi birçok önemli konuyu daha problemler kangrenleşmeden hallediyorlar ve sağlam bir başlangıç yapıyorlar.
Gözlemlerime göre bazen çiftler o kadar uzun yıllar aynı kısır döngüleri yaşıyor ve birbirinden uzaklaşıyor ki, bana geldiklerinde artık ilişkiyi kurtarma motivasyonu hiç de kalmamış oluyor. Zaten terapiye de “Ben ayrılmak istiyorum, karar verdim ama bir de çift terapistine gideyim; elimden geleni yapmadım demeyeyim” diye geliyorlar. Tabi ki iki tarafın da ilişkiyi kurtarma motivasyonu olmazsa ve sorumluluk almazlarsa, biz terapistler hiçbir şey yapamayız. Bu gibi durumlarda en sağlıklı sonuç ayrılık oluyor. Demek istediğim, geç kalmadan terapiste gitmekte fayda var. Altyapı sağlam oluşursa, çift önemli becerileri edinirse, o zaman zırt pırt terapiste taşınmaya gerek kalmaz; birbirlerini iyileştirmeyi becerebilirler.
6: Sizden destek alan danışanlarınızla nasıl çalışıyorsunuz? Sorunların çözülme aşamaları nasıl gerçekleşiyor?
Her çift ve aile terapisti, kendi terapötik yönelimine göre farklı bir yol izleyebilir, farklı yöntemler ve çerçeveler kullanabilir. Ben çiftlerle çalışırken, önce çift ile bir öngörüşme yapıyorum. Bu görüşmede çifti bana getiren sorunları, ilişki hikâyelerini, iki tarafın bakış açısını ve süreçten beklentilerini belirliyoruz. Sonra her bir eşle ayrı ayrı birer seans yapıyoruz. Bu bireysel seanslarda amacımız iki tarafı da bireysel olarak daha iyi tanıyabilmek (daha önceden dediğim gibi geçmişten gelen valizlerini tanımlamak) ve birbirlerinin yanında söyleyememiş olabilecekleri konulara alan açmak. Sonra yeniden çift seansları devam ediyor, haftada bir görüşüyoruz ve birlikte belirlediğimiz problem alanlarıyla ilgili çalışmalarımıza başlıyoruz. Arada çifte ödevler veriyoruz, seans sırasında farkındalıklarını arttıracak çalışmalar yapıyoruz. Eğer çiftin motivasyonu varsa, düzenli devam ediyorlarsa yavaş yavaş ilişkisel becerileri artıyor, aralarındaki bağ yeniden kuvvetleniyor ve daha iyi iletişim kurmaya başlıyorlar.
7: Çiftlere, ilişkilerini ve evliliklerini düzeltmeleri için ve mükemmel hale getirmeleri için neler tavsiye ediyorsunuz?
Öncelikle mükemmel olmaya çalışmamak lazım… Mükemmel evlilik diye bir şey yoktur. Mükemmellik tüm büyümenin, gelişmenin bittiği noktadır ve insanoğlunun doğasına aykırıdır. İnsan hatalarından öğrenir, hatanın olmadığı yerde öğrenme de olmaz, büyüme de. O yüzden mükemmel olma fantezisinin bırakılması ve “yeterince iyi” olmaya çalışmak gerekir.
Gözlemlerime göre çifti en çok zorlayan davranışlar ve tutumlar, öncelikle birbirlerini oldukları gibi kabul etmek yerine, devamlı karşı tarafı değiştirme çabası içinde olmak şeklindedir. Oysa herkes şartsız sevilmek ve kabullenilmek ister; varoluşumuzun özünde görülmek ve anlaşılmak vardır. Bunu hisseden kişi zaten uzlaşmaya açık olur. Oysa çiftler bunu yapmadan güç savaşı içinde amansız bir değiştirme çabasına girince gerginlik artıyor, çatışmalar çıkıyor, ümitsizlik, sevilmeme, anlaşılmama hissi artıyor ve ilişki çok zarar görüyor.
Her evlilik için benim önerim, hem eşlerin ortak kaliteli paylaşımları, ortak alanları olması hem de bireysel alanları olmasıdır. O zaman ilişki çok daha sağlıklı yaşanır. Farklı kaynaklardan beslenen çift, birbiri de besleyebilir. Stres daha iyi tolere edilebilir. Dışarıdan gelen stresin ev hayatını etkilemesi azalır. Bunun için de herkesin deşarj olacak alanları olmalıdır ki birbirlerine yansıtmasınlar. Kişisel sınırlara saygı duymak ve bunu korumak da önemlidir.
“Hayır” diyebilmek, ihtiyaç ve beklentileri net bir şekilde ifade edebilmek, rahatsız olunan şeyleri içinde tutmadan uygun bir zamanda yapıcı ve yumuşak bir şekilde ifade etmek de bu sınırları ve özgürlüğü korumak için önemlidir.
Çiftin arasındaki çatışmaların krize dönüşmemesinin en önemli yollarından birisi de sağlıklı iletişimi öğrenmektir. Unutmayalım, iletişim bir sanattır. Genelde iletişim içinde en sık yapılan hatalar suçlayıcı ve eleştirel ifade tarzı, konular üzerinde soğumadan, tüm öfkeyi hemen açığa çıkarmak, sık sık savunmaya geçmek, konuşurken taraflardan birinin duvar örmesi ve diğerinin reddedilmiş hissetmesi, küçümseme ve aşağılamadır. Bu şekildeki bir iletişimde, kişilerin kendini anlaşılmış hissetmesi, birbirine verilen mesajların yerine ulaşması ve uzlaşma sağlamak mümkün değildir.
Bir diğer yol da çiftin arasındaki olumlu etkileşimi arttırması, birlikte geçirilen zamandan keyif alınması, birbirine yeteri kadar kaliteli zaman ayırması, ilgi ve sevgiyi iyi bir şekilde ifade etmesidir. Bu ne kadar çok ve sağlam olursa yaşanan gerginliklerin tolere edilmesi, meselelerin halledilmesi ve aradaki güvenli ortamın devamı mümkün olur.
8: Kendi hayatınızdaki ilişkilerinizde sorun yaşadığınızda bir terapist gözüyle kendinize bakabiliyor musunuz?

Tabi ki terapist olmak, hayata bakış açımı, olayları ele alış şeklimi ve davranışlarımı etkiliyordur ister istemez. Fakat yine de olayların içindeyken objektif bakabilmek çok kolay değildir. O yüzden terapistler de çok ihtiyaç duyduklarında terapiste giderler ve bu da doğru olandır.

Adem ÖZBAY
www.ademozbay.com

Kaynak: www.gencgelisim.com