Bazılarımıza psikolojik
rahatsızlığın dışında fiziksel hastalıklar veriliyor. Bir an için neden bunun
bize verildiğini düşünelim. Ama herkeste ortak bir inanç var; neden ben, ben
bunu hak edecek ne yaptım? Acaba size hastalıkların verildiği insanların, yanlış
bir şey yapanlar olduğunu kim söyledi? Ya da neden kendi yakınlarımıza ölümü
yakıştırmıyoruz, nerden geliyor bize bir şey olmaz inancı? Gizli vahiyler mi
alıyorsunuz yoksa? Böyle bir şey olsa Türk insanı yerinde durmaz kanal kanal
gezer peygamberliğini ilan eder. Demek ki ortada vahiy yok…
Öbür tarafa gidip de, ömür
çizelgesi alan var mı aramızda? Şu bir ışık gördüm diyenlerin dışındakiler
lütfen! İyice karıştık, insan tanımlarının dışına çıkar olduk. Alemler arası
gezenler, ruhlar arası gidip gelenler, gözünü kapatınca kanala girenler. Ne
oluyor çok merak ediyorum.
Ayaklarımız yere basmadan yaşama çabası.
Evin, arabanın, paranın, eğlencenin haz vermediği zamanlara giriyoruz yavaş
yavaş. Peki bize öğretilenlere ne oldu, hepsi yalan mıydı? Çok çalışmak, zengin
olmak, en güzel eşle, en zenginiyle evlenmek, en iyi çocuğu yetiştirmek… Bunlar
mutlu etmiyor mu yoksa… Acı geldi galiba, hayatın kendisinin bir yalan olduğunu
anlamak; şoktan başka bir şey değil bu...
Ne yediklerimiz yarıyor artık ne
de içtiklerimiz. En iyi meyvelerden kanser oluyoruz, en sağlıklı sebzelerden
virüs kapıp, en teknolojik ve lüks mekanlarda domuz gribine yakalanıyoruz. Galiba
bir boşluğa düşmeye başladık. Belki de zihinsel engellilerin dünyası bu hayat. Sağlıklı
zannettiğimiz insanların hasta olduklarını anlamak ne acı!
Ne çok insan var, “her şeyi ben yaptım” diyen. Ben başardım,
ben aldım, ben yarattım…
Bu yaşıma kadar çok çalıştım ve sahip olduğum her şeyin
mimarıyım. Bu şirketi ben bu hale getirdim… Uzayıp giden; ben yaptımla başlayan
cümleler…
Gerçekten inanıyor musunuz sahip olduğunuz her şeyi
kendinizin yaptığına.
Biraz haddimizi mi aştık ne? Biz
ne yaparsak yapalım yaratıcı izin verdiği sürece ulaşıyoruz. Bizim en iyi
yapabildiğimiz şey; istediklerimize sahip olabilmek için elimizden geleni yapmak.
Gerisi yaratıcının kararı. Aslında her şeyi yaratıcı yaptı, biz sadece onu hak
edebilmek için savaş veriyoruz. İnanın üzülerek seyretmeye başladım
etrafımdakilerin yaşamlarını. Etrafımız Tanrı gibi davranan insanlarla dolu. Ben
inanılmazım, ben şifacıyım, ben tüm sorunlarınızdan kurtarırım, ben
geleceğinizi değiştiririm, çok tehlikeli cümleler bunlar. Neden başkalarına her
şeyi yapabilenin, kendine pek hayrı olmuyor acaba? Farkında değiliz ama çok
güçlü cümleler kuruyoruz, bu güçlü cümleler olumsuz bir yapı taşıyor. Çünkü
yaptığımızı zannettikçe daha çok söylemeye devam ediyoruz. Bu da büyük bir
yıkımın habercisi olacak geleceğimiz için.
Yaratıcı, yaptıklarımıza hemen
cevap vermeyebilir. Kötüyü de, iyiyi de hemen yaşamayabiliriz. Bazen kendi
yarattığımız acıların içinde boğulmaya başlarız. O anda bile neden böyle oldu
ben ne yaptım yerine, suçu dış dünyada arayarak, rahatlamaya çalışırız.
İnsanın gücü sadece, hayallerine ve hedeflerine ulaşabilecek,
performansı sergilemeye yeter, sonuçları biz yaratamayız. Süreçlerin sahibiyiz.
Sonuçları Yaratıcı isterse verir. Hırs sonuçları isteyen insanların sahip olduğudur.
Azim; süreçleri, nedenleri düşünen insanların sahip olduğudur.
Kendimize ve çocuklarımıza bu iki
duygunun ne olduğunu iyi anlatmak lazım. Belki de çok iyi anlatamadığımız için
yaşamımızı suç şehrine çevirdik. Görünen ve görünmeyen suçlarla yaşıyoruz. İstediklerimize
ulaşabilmek için kırıp döküyoruz, atıp tutuyoruz, sövüp duruyoruz. Ama genelde
hep bunu yapıyoruz.
Ne zaman mı bitecek?
Hırslarımızdan kurtulduğumuz zaman. Bu bir anda olmayacak. Çünkü biz olumlu,
faydalı yöne yönelmeye başladığımızda, yaratıcı bize ödülümüzü hemen vermeyecektir.
Bizim sabrımızı, özümüzü, dürüstlüğümüzü sınayacaktır. Bu sınavı da sabredenler
geçecek. Sabırsızlar göçecek.
Kaynak: www.gencgelisim.com