Yalnızlık
bir insanın en fazla kendi kendisiyle konuşmaya başlamasıyla dayanılmaz bir hal
alır. Aslına bakarsanız normalde bunu herkes yapar. Ama kimse mecburiyetten bu
hallere düşmez. Kendi kendinizle konuşmamak için etrafınızda başka birilerinin
varlığını arama ihtiyacı hissedersiniz. Ama o kişilerin de hayat içerisinde –en
azından sizin için- konuşulmaya değer güzelliklere sahip olması gerekir.
Boşa konuşmaktansa hiç konuşmamak daha mantıklıdır. Yoksa zaten yalnızlık
etrafta bu tarz insanların bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Bir insanın kendi kendisiyle konuşmasının
en kötü olan tarafı, sorulan sorularla verilen cevapların aynı kişiye ait
olması sebebiyle hayatın varoluş özelliğini ya da gerçekliğini kaybetmesidir. Soruyu
soranla buna cevap vermek zorunda kalan aynı kişidir. Ve aslında hiç kimse
aklındaki bilinmezliklere kendi kendine cevap veremez. Çünkü doğru yanıtları
bilemez. Bilse zaten böyle soru ya da sorunlarla uğraşmaz. Eğer böyle bir şey
yaparsa hemen hemen her cevabı sadece zanlarına dayanan tahminlerden ibaret
olur. Çünkü o, bilinmezliklere dayanan ve yorumlarla kendine açıklık getirmeye
çalışan bir saçmalığın içerisinde yer almış olur. Dolayısıyla da gerçeğe çok
uzaktır. Yanılma olasılığı fazladır. Ve bu sebepten de hiç inandırıcı değildir.
Dolayısıyla kişi kendi bilinmezliklerinden hiçbir şekilde kurtulamaz. Ve bunun
özünde de çare aradığı ama fayda göremediği kendisini suçlu bulur. Yalnızlık,
insanın kendisiyle bu şekilde olan muhataplığı yüzünden dayanılmaz bir hal alır.
Ve bu haliyle bünyesinde barındırdığı sıkıntıları gerçek birer çaresizliğe
dönüştürür. Yani yalnızlık zaman geçtikçe dayanılmazlaşan bir kavrama dönüşür. İnsan hayatı başkalarından öğrenip,
kendinde netleştirir. Yalnızlık, hayatı öğrenmekten uzaklaşmak anlamına gelir.
Ve aslında hayat yaşandıkça öğrenilir. Eğer öğrenilmiyorsa, yaşanılamıyor
demektir. Yalnızlık, var olmak ama yeterince yaşayamamanın acısı ile
belirginleşir.
Aytekin Mehmet Arslan,Ünlemler
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder