İyiliğin Önündeki Engel Üzerine

 



Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.
-Montaigne
Varoluş, bizlere birbirimizi öldürmeyi, yok etmeyi, alıkoymayı, esir tutmayı ve parçalamayı salık eder. Onu inkar eden, daha doğrusu, ona karşı bir isyan bayrağı çeken her kimse, ruhundaki dipsiz boşluğun bir anda soğuk sularla dolduğunu hisseder ve hayatını buna göre şekillendirir. Bunun gibi, varoluşun bize emrettiği ve diğer hayvanlarla epey benzer duruma düşmemize neden olan birçok hal ve davranış, us için epey bayağı ve alçalıtıcı şeylerdir.

Bir kimse yoktur ki yok olmayı arzulamasın. Hayatın zorunlukta ve bağımlıkta bırakıcı tüm etmenleri, daimi bir döngü içinde tatmin edilme isteği taşıyarak insan bedenini esir tutmuştur. Cinsellik, açlık, susuzluk gibi bedensel ihtiyaçlar, tabiatın bizi var etme teşebbüsündeki ilksel edimlerdir. Buna rağmen, insan aklı, eşyanın oluş değil ama döngü haline takılı kaldığı her anda, varlığı yokluğa tercih edecek ve bu da hiç istenmeyen sorunlar doğuracaktır.

Şimdi, dünyada kendine yer edinmek isteyen herhangi bir kişi ve toplum, ezmeye ve yok etmeye mahkumdur. Öteki dünyaya en çok bağlananların bu dünyada en çok mal ve doyum peşinde koşanlar olması gibi, tümüyle çelişkili her türlü yokluk kurgusu, son derece büyük bir yıkıma, insanın ve toplumun çöküşüne ve ıstırabına zemin hazırlar. 

Uzak Doğu felsefesinde tanık olduğumuz, eşyayla bir olma hali, insan için belki de en etkili yaşama biçimidir. Kendini sürekli eşyadan ayrı, kendi kendine oluşmuş ve vücut bulmuş bir varlık olarak gören insan, kendi tatmini için tüm kötülüklere göz kırpmaktadır. Kendisinin ve her şeyin aynı anda bir olduğunun farkına varan insan ise, her şeye zarar vermekle kendisine de zarar verecek ve bu, onda büyük bir iç buhrana, karşı konulamaz bir üzüntüye sebebiyet verecektir. Sevginin ve nefretin aslında aynı şeyi ifade ettiğini çözümseyen kimse, artık ikisi arasında bir seçim yapma zorunluluğunda hisetmeyecektir. Yaptığı seçimler, kompleks ve aşkın bir sarmalın ufacık bir parçası olmayacak, aksine kainatın tümü için geçerli, geri döndürülemez ve her haliyle yaşamda vuku bulan eylemlere dönüşecektir.

İyilik dendiği zaman insanın aklına gelenlerin belki de en başında şu vardır: Yardımlaşma. Halbuki, birisine yardım eden kimse, yardım ettiği kişiye aslında kötülük yapmaktadır. İnsan, tamamen kendi halinde hayatta kalabilmek için evrimleşmiş ve bu doğrultuda diğer memelilerin hiçbirinde olmayan bir beyne sahip olmuştur. Yardım edilen kişi, zorluklar içinde bu beynini kullanma şansı bulamayacak ve şu halde zihinsel yoksunlukla lanetlenecektir. Yardım eden kişi içinse, yardım etmek durumda olma hali en büyük motivasyondur. Şu halde, yardımlaşma, yardım eden açısından bakıldığında, zor veya kötü durumda olanı o durumdan kurtararak, kendi varoluş çıkmazına bir bahane bulma teşebbüsüdür. Zaten dikkatlice bakıldığında, insana kendisini iyi hissettiren her şey, yoksunluk hali olan varoluşa ve onun zorunluluklarına karşı bahanelerdir. Tıpkı yağsız tencerede yemeğin yapışması gibi, insan da bilincini dinle, iyilikle yahut her neye inanıyorsa, onunla yağlayarak acıdan kaçınmayı ve huzura ermeyi amaçlar. Buna rağmen, iyiliğin en güzel ve koşulsuz formu, iyilik için iyilik yapmaktır. Şu halde, başkasının huzuru veya refahı için değil ama iyiliğin dünyada gerçekleşmeyi hak etmesi yüzünden iyilik yapan kimse kelimenin en doğru anlamıyla iyi bir insandır. 

Şimdi, bizi birbirimizden ayıran, aramıza sınırlar koyan her türlü ideoloji, akım ve inanışlar, toplumların toplum olarak var olabilmesi için ortaya atılmıştır. Varoluşun tamamıyla bireyi alakadar ettiği her türlü anlayış, bu bariyerleri yıkar ve sadece bununla da kalmayarak, toplumları ileriye dahi götürebilir. Kutsanmış tarihi kişiliklere toz kondurulmamasının da en büyük sebebi bu olmakla beraber, insanlar kendi tarihlerinde topluma mâl etme amacıyla zihinlerinde var olan tüm iyilik idealini bir kişiye veya hiç olmazsa bir topluluğa yamarlar. Bu, bireylerin kendilerinde görmek istediği fakat bu ideale ulaşmak için hiçbir şey yapmadıkları bir kısır döngünün başlangıcını simgeler. 

İyilik, güneşin gecedeki hali gibidir. Güneş asla varlığından bir şey kaybetmez lakin onu orada görememek onun yokluğuna bir delildir. Şu halde, en karanlık gecenin bile güneşe bir etkisi olmaması gibi, en yoğun kötülük de iyiliğe işlemez. İyilik, işin aslı, tabiatın insanda görmekten en çok tiksindiği şeydir. Zira varoluşumuz, bize her türlü kötülüğü yapma arzusu vermiştir ve bunun için de bizi sürekli olarak dürtmektedir. Tecavüz etmemizi, öldürmemizi, yakmamızı, yok etmemizi ister ve bundan büyük bir kıvanç duyar.

- Endülüs


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder