ÖSS'nin Yolu Kars'tan Geçer mi?

                  Bir laf var ya hani kovayı denize de soksan aynı suyu alır, kuyuya da diye… Ben, kova değilim.

                   Burası Kars Kağızman, aylardan ocak. Evimiz karlar altında. Tek yiyeceğimiz patates ve tandır ekmeği… Tabii bir de bol bol sütümüz var. Hepsi bu. Buralarda saat 18.00'den sonra hava kararıyor. Kararan hava ile beraber bastıran uyku, yanmayan lambalar, yapacak tek şeyin uyumak olduğunun tek kanıtı. Buralarda gün erken bitiyor. Uyumak zorundayız.
                Tam 17 yaşındayım. Türkçeyi okulda öğrendim. Bu yıl liseyi bitiriyorum. Dayım  yarın burada olacak. Üniversite sınavına İstanbul’da gireceğim. Eğer kazanırsam da orada okuyacağım.
                  Ve beklenen gün geldi, İstanbul’dayız. Sınavdan yarım saat önce sınıfıma girdim. Yanımdaki öğrenciyle konuşmaya başladım.
Öğrenci:
- Merhaba. Nereden geldiniz?
Ben:
- Kars Kağızman. Siz?
- Beyoğlu. Hangi okuldan mezunsunuz?
- Kağızman Lisesi, ya sen?
- Galatasaray Lisesi.
                   
Sustum. Ne söyleyecek sözüm vardı ne de daha fazla konuşabilecek Türkçem. İçimden konuşmak en iyisiydi. Düşünüyordum. Kızıyordum. Sisteme soruyordum.

Aynı Sırada Galatasaray ve Kağızman
Okulumun ve evimin arası tam 5 km, araba yok. Yollar kar kaplı. Kurtlar yollarda. Önümüzde silahlı bir adam bize her sabah rehberlik ediyor. Tam 3,5 saat yol alıyoruz. Önümüzde neden mi silahlı biri oluyor? Bizim oralarda okula giderken kurtlara yem olma olasılığı var.  Elimizde annemizin verdiği yarım tandır ekmeği, içeceğimiz kar... Bizim oralarda yokluk var. Her şeye rağmen okula varıyoruz. Okul buz gibi, ısınma sistemi zaten yok. Her öğrencinin elinde 3-5 odun. Sobamızı yakıyoruz, hiç sorun değil; değil de ders matematik, hoca yok. Bizim oralarda hocası olmayan dersler var. Bilgisayar, laboratuar zaten hiç olmadı. Tarihten araştırma yapılacak, kitap yok. Bizim oralarda içinde kitap donanımı bile olmayan okullar var. Hayvanımız çok, çoban yok. Çobanlık yapılacak. Bizim oralarda okula giden öğrenci olması gereken çobanlar var. Annem da babam da okuma-yazma bilmez. Kardeşim soru sorar, cevap veremez. Bizim oralarda cevaplanmamış  sorular var. Kız kardeşimi geçen ay istemeye geldiler, yaşı 14, ilkokula bile gitmedi. Türkçe konuşmayı bile bilmiyor. Bizim oralarda okuma-yazmayı öğrenmesi yasak olan, cahil kalmaya mahkum olmuş genç gelinler var. Ben İstanbul'u daha önce hiç görmemiştim. Bizim köyde tek televizyon kahvede, gazete zaten gelmez. Gelenler anlatır yüksek yüksek binaları, bizim köyde bir binayı İstanbul zannedenler var.
Bugün sınav günü. Ben de buradayım. Boş geçmiş matematik derslerimle, çobanlık yaptığım okul günlerimle, bozuk Türkçemle, sadece üç kitaptan öğrendiğim bilgilerimle, kütüphaneden aşırdığım hikaye kitabındaki taklit karakterimle...  Yırtık ayakkabılarım, yün çoraplarım,  olmayan iç çamaşırım, sadece Bolu'da yarım ekmek döner yemiş midem, şekilsizce kırpılmış saçlarım, pis tırnaklarım, bana dönmüş acayip bakışlardan dolayı utancım, ister istemez vahşi bakışlarım ve en önemlisi, nasıl burada olduğuma dair şaşkınlığımla buradayım.
Ben Kars'tan geldim, sen yarım saat öteden. Aramızda var olan bu anlaşılmaz farklılıklara rağmen seninle aynı sıradayız. Aynı soruları çözeceğiz. Öyle mi? Bu durumda ÖSS'nin yolu Kars'tan geçer mi?
   
Zahide Kocaoğlu Çavuş

Kaynak: www.gencgelisim.com