Örneğin 1–3
yaş dönemi arasındaki hareketlerimiz ile 3–6 yaş arasındaki davranışlar
arasında ciddi bir fark vardır. Bu gelişim dönemi sürdükçe sınırlar yavaş yavaş
kalkmaktadır. Dünyayı keşfetmek için var olan o merak duygusu ile öğrenme
ihtiyacı had safhada olan çocuk, nedense ilerleyen zamanlarda bu öğrenme güdüsünü
kaybetmektedir. İşte bizim sorunumuz da burada başlıyor: Öğrenmeye sınır koyma.
Neden
öğrenmelerimizi sınırlanıyoruz? Niçin 7 yaşındaki çocuk gibi artık soru sormayı
ve etrafımıza olan ilgimizi azaltıyoruz? Bu konuyu hiç düşündük mü? Acaba şu an
kaçımız her gün yolda giderken çevremize dikkatli gözlerle bakıyoruz?
Öğrenmelerimize sınır koyma hastalığı insanın yaşama olan bağlılığını da
azaltır. Şu bir gerçektir ki ilim sonsuzdur. Sonsuz olanı arayışımıza zaten
ömrümüz yetmeyecektir. Bu arayış içinde ömrümüz akıp giderken emin olun zamanın
nasıl geçtiğini bile anlamayacaksınız. Bu da şu demektir: Sınırsız düşünün!
Sınırsız
düşünmek mi? Evet sınırsız düşünelim. Yaşadığımız hayat zaten sınırlı. Bırakın
düşünceleriniz sınırsız olsun. Fakat bu sınırsızlık olumlu bir gelişime adım
atacak yönde olursa bize faydası dokunacaktır. Örneğin bundan 40 yıl önce birisi
: “Ben öyle bir alet icat edeceğim ki hepiniz telefonlarınızı cebinizde
taşıyacaksınız.” dediğinde çoğu kişinin ona nasıl bir gözle baktığını düşünün.
Televizyon icat edildikten sonra ona karşı olan önyargılar ve şu an
televizyonda ulaşılan boyut. Ya internet teknolojisine ne demeli? Victor
Hugo’nun devrin en büyük yayıncısına şiirlerini bastırması için götürdüğü örnek
kitaba, yayıncının bunlar beş para etmez hiçbirini basamam dediğinde 15
yaşındaki Victor Hugo’nun vermiş olduğu cevap sınırsız düşünmenin en güzel
örneğidir : “Çok yazık. Büyük bir servet kazanmak fırsatını kaçırdınız. Çünkü
sizinle anlaşmak ve ileride yazacağım, bütün eserlerin telif hakkını da size
satmak istiyordum.”
Peki ya
bizler? Ne kadar sınırsız ve cesaretle düşünebiliyoruz? Teknolojinin asla
ulaşamayacağı bir beyne sahip olmamıza rağmen onu hakkıyla ne kadar
kullanabiliyoruz? Hayallerimizin arkasında durmamız bile sınırsız düşünmeye
atacağımız en büyük adımlardan bir tanesidir. Çünkü insanlar hayallerinden
vazgeçtikleri için mutsuz oluyorlar. Kırık dökük hayaller tıpkı birer cam
parçası gibi onların önüne seriliyor ve her adım atışlarında ayaklarına batan
cam parçalarının eşliğinde yürümeye devam ediyorlar. Onun için bizler
hayallerimize sahip çıkalım. Ne de olsa hayallerin faturası da yok. O halde
hayal kurmakta kendimize neden sınır koyuyoruz ki? Derhal şimdi hayal
gemilerinizi zincirlerini çözün ve sonsuz düşünce okyanusuna bırakın. Bu
yazının bitiminde gözlerinizi kapayın ve gerçekleştirmek istediğiniz hedeflere
doğru yol alın. Sınırsız düşüncenin kapısını aralayıp o dünyadan içeriye
gireceğiniz güzel günler dileğiyle…
Hakan BİROL
www.hakanbirol.com
Kaynak: www.gencgelisim.com