Bir
Galatasaray taraftarı olarak çok sevmiştim Selçuk Yula’yı. Galatasaray’a imza
attığında bile “Fenerbahçeliyim” diyecek kadar dürüst, oynadığı takımın
başarısı için alın terinin son damlasına kadar akıtan bir profesyoneldi o.
Kendi bildiği doğruları uğruna kimselere aldırmadan gerçekleri söyleyen ve bu
yüzden “9 köyden” kovulan bir spor yazarıydı aynı zamanda.
Baktım,
cenazesinde Galatasaraylısı, Fenerlisi beraber ağlıyordu, çünkü o şu veya bu
takımlı değil hepimizin futbolcusuydu. Hayatına birçok başarıyı sığdırmış ama
şimdiki bazı futbolcular gibi burnu havada olmayan bir entelektüeldi o. Futbol
oynamanın hayata çalım atmak kadar zor olduğu yıllarda koştu hayallerinin
peşinden ve istediğini de aldı hayattan.
8 kasım 1959
yılında Ankara’da doğan Selçuk Yula, hem yurtiçinde hem de yurtdışında
başarıyla temsil etti bizi; Şekerspor’dan Fenerbahçe’ye uzanan ve orada
kaptanlığa kadar yükselip herkesin Selçuk Abi’si oldu. Kaptan olduğu yıllarda
bile kimsenin “efendisi” olmadı; her zaman futbolun “çalışanı” oldu.
Spor yazarlığı
da aynı güzellikteydi; kalemi hiç eğilmedi, doğru bildikleri aktı ucundan,
yüreğinde ne varsa önündeki kağıtta da o oldu.
Kimini kızdırdı, kimini sevindirdi ama kimseyi “üzmedi”. Kalemi de
kuyruğu gibi hep dik gezdi… Kıvırmadı, kıvırtmadı. Belki de o yüzden bu kadar
sevildi. Bu kadar sahiplenildi. Anadolu’da iyi bir söz vardır: “İyi ağaçtan
kötü baston çıkmaz.” diye; işte tam da onu anlatan bir sözdür bu, o hayatı
boyunca hep iyi oldu, kimse ona kötü diyemedi.
Ama 6 Ağustos’ta
bize bir haşarılık yaptı ve çaktırmadan “hadi bana eyvallah” deyip bizi bize
bırakarak çekti gitti.
Aşk olsun be
Selçuk Abi… Erken olmadı mı şimdi?
Serkan Ertem
Dahi Beyin Blog