Aşağıda okuyacağınız itiraflar, geçen sayılarda
14. bölümünü yayınladığımız “Beynini Kullananların
İtirafları”
başlıklı yazımızın 15. bölümünü oluşturmakta. Seri halinde devam edeceğimiz yazımızın
bu bölümünü de beğeniyle okuyacağınızı ümit ediyor, paylaşımlarınızın devamını
bekliyoruz.BEYNİNİ KULLANAN BİR İNSANIN İTİRAFLARI -15
Beynini kullanan bir kişinin ağzından döküldüğü halde bilin ki, bu cümleler tarih boyunca bütün beynini kullanan insanların ortak yaklaşımıdır. Tarihe damgasını vurmuş, ismini, beynini kullanan her insanın kalbine kazımış bu insanların toplu bir MANİFESTOSU gibi de düşünebilirsiniz aşağıda söylenenleri. Okuyun bakalım bu topluluğa katılmak ister misiniz? Bu topluluğa katılmak isterseniz ne kimlik kartı çıkartmanıza gerek var ne de aidat ödemenize. Ne birilerine kendinizi ispat etmenize ne de bir kâğıt imzalamanıza. Yapmanız gereken tek şey aşağıda söylenenleri hayatınızda gördüğünüzü söylemek ya da uygulamaya çalışacağınıza dair kendi kendinize söz vermektir.
Kurbağalar bir gün yarışma düzenlemiş. Hedef; çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiç biri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: ”Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!”
Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin
tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden
sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş. Seyirciler
söylenmeye devam ediyorlarmış:”Zavallılar! Hiç bir zaman başaramayacaklar!”
Sonunda bir tanesi hariç, hepsinin ümitleri
kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayretle mücadele
ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içerisinde bu işi
nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş: “Bu
işi nasıl başardın?” Kurbağa, bir şeyler
sorduğunu hissederek arkadaşına: “Af edersiniz, sizi duyamıyorum. Ben sağırım.”
demiş.
Bizler işimize gelmeyen konularda bu kurbağa kadar
sağırızdır.
Küçüklükten
beri hep olumsuzlukları, zorlukları sıkıntıları bağırdılar kulağımızın dibinde.
“Ekmek aslanın ağzında”ydı, sonra “Ekmek aslanın midesi”ne kadar indi. O kadar
zor ki hayat şartları hayatta kalmak için insanüstü bir çaba sarf etmek hatta
bazen çalıp çırpmak gerekti. Öyle bir noktaya gelindi ki “zenginlik kötüdür.” denmeye
başlandı. Birçok insan böyle söylemlerin içinde sıkışıp kaldı.
Bizler
yukarıdaki kurbağa kadar sağır olduğumuz için bunları duymadık. İyi ki
duymamışız.
Bolluk
ve zenginlik içinde yaşamanın nesi kötü? Haklısınız basın organlarımız bas bas
bağırır: Zengin insanlar çalıyor, çırpıyor, sömürüyor.
Oysa
çalıp çırpıp sömüren insanlar on-on beş yıl içinde öyle bir duruma düşüyorlar
ki, o kadar kişinin ahını alıyorlar ki, kimse onları bu kötü durumlarından
kurtaramıyor.
Arkadaşlar
bolluk içinde yaşayanların, zenginlerin hepsi kötü değil ki. Ölünceye kadar
zenginlik içinde yaşayan birçok insan hakkında bir olumsuz habere
rastlamamışızdır. Belki birkaç haber okumuşsunuzdur bu insanlar hakkında, ama
birkaç gün sonra yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
İşte
bizlerden… Allah kimimize ilim vermiş kimimize zenginlik… Bizim zenginlerimiz
kendi emekleriyle zengin olanlardır. Bizim zenginlerimiz hastane, kütüphane,
yurtlar… yaptırarak paylaşır zenginliklerini. Bizim zenginlerimizi hiçbir zaman
son model arabalarda göremezsiniz. Son model arabalara binmek kötü bir şey mi?
Hayır, sadece zengin olmak demek yat almak, pahalı arabalara binmek demek
değildir. Zengin olmak demek paylaşmak demektir.
Düşünün
dünyanın en zengin insanı Bill Gates ve eşi… Amerika’nın en çok bağış yapanlar
sıralamasında en başta yer alıyorlar. Servetlerinin % 50’sini öteki insanlarla
paylaşıyorlar. Ne kadar güzel bir şey insanın servetinin % 50’den fazlasını
bağış olarak dağıtabilmek…
Bize
göre zengin olmak demek daha fazla paylaşmak demek. Biz zaten bolluk içinde
olan bir evrenin içinde yaşıyoruz ve bizim bolluk içinde yaşamamız gayet doğal.
Benim inancıma göre zengin olmak demek daha fazla paylaşmak demek.
Evren
her zaman bize bolluk içinde olduğunu hep bağıra bağıra haykırdı, hem de öyle
bir bolluk ki, hani istemediğin kadar deriz ya, aynen onun gibi.
Şimdi
biraz örnek verelim.
Sabah,
domatesinizi yiyorsunuz ve içinde yirmiye yakın çekirdek var. Bu çekirdeklerin
her biri yine bir domates fidesi olma potansiyelinde.
Yediğiniz
her zeytinin içinde zeytin ağacı olabilecek bir çekirdek var ve bir zeytin
ağacının ne kadar zeytin verdiğini tahmin edersiniz herhalde.
Gelelim
yazın yediğimiz karpuzlara, o çekirdekler ne öyle yahu? Hani bolluk olur da bu
kadar mı olur?
Kavuna
ne demeli, elma, portakal, mandalina, armut, limon vs. bütün meyveler bire bin
veriyor. Sebzeler de aynı, diğer her şey böyle...
Evrenin
büyüklüğü ve sonsuzluğu karşısında insanımızın konumunu tekrar değerlendirmesi
kendine, çevresine, dünyasına farklı açılardan bakmayı sağlayacaktır.
Bütün
bu bolluk içinde ne mutlu bize ki bu bolluğun farkındayız. Şükretmesini
biliyoruz. İsraf etmiyor; paylaşıyoruz. Allah kimimize ilim zenginliği;
kimimize de mal mülk zenginliği versin. Zaten ikisinin bir arada olması da
istisnadır, bilirsiniz.
Sözlerimi
gene bizlerden biri olan Necip Fazıl
Kısakürek’in sözleriyle bitirmek isterim:
Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu?
Kıymetli
malı olanlar bağırmaz.
Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor.
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur. Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor.
M. Abdullah YILMAZ
www.abdullahyilmaz.com
ayilmaz67@yahoo.com
Kaynak: www.gencgelisim.com