Bu bir lüks değil mi? Yani sevdiğimiz işi yapabilmek. En büyük derdimiz doymak, giyinmek, sağlıklı olmak ve almak, almak, almak... Bunları yapabilmek için para gerekli olduğundan, bu lüksü yaşayamıyoruz, öyle değil mi? Bunun için de çok fazla “Evet”duyuyorum. Fakat bu bakış açısının öğrenilmiş (veya öğretilmiş) bir çaresizlik olduğunu ne sıklıkla düşündük?
Belki de bu, hayatın en önemli öğretisiymiş gibi,
çocukluğumuzdan beri bize böyle işlendi. İyi ve sağlam bir iş, başkasına
muhtaç olmayacak kadar gelir, yüklü bir tazminat ve emeklilik... Daha ne
istenir? Daha ne arar ki insan? Bize bunu öğretmişler. Bunun dışına çıkıp
hareket etmemize izin vermemişler. Eylemi bırakalım, düşünmemizi bile
engellemişler. Çoğumuz suçlu muamelesi gördük aksini düşündüğümüzde. Daha
fazlasını istediğimiz için kınandık. Anlatamadık kendimizi, bunu bizden önce
öğrenenlere. Çünkü onlar da büyüklerinden öyle görmüşler. Büyükler asla
yanılmaz (!)
Varoluşun Sırrı
Halil Cibran’ın Hırslı
Menekşe hikâyesini bilir misiniz? Bahçede kendi arkadaşlarıyla huzur içinde
yaşayan menekşe, bir gün göğe doğru yükselen, zümrüt bir lambada yanan meşâle gibi
duran bir gül görür ve onun gibi bir gül olmak, başını göğe yükseltebilmek,
yüzünü güneşe dönebilmek ister. Gül ona durumundan memnun olanın mükâfatlandırılacağını,
kendini büyük görenin ise ezileceğini söyler. Menekşe bu sözlerin hiçbirini
duymaz, tabiat anadan sadece gül olmayı ister. Tabiat ona istediğini verir,
menekşe gül olur. Ama birkaç saat sonra sert bir rüzgâr ve yağmur başlar. Bütün
güller kırılırken, yere yakın olan menekşelere bir şeycik olmaz. Ölmekte olan
güle dönüşmüş menekşeye, arkadaşları hırsına yenik düştüğünü söylerler. Ama
onun güzel bir cevabı vardır hepsine: “Gecenin sessizliğine gömüldüğümde,
gökyüzünün toprağa söylediklerini duydum: ‘Varoluşun ötesindeki hırs,
yaşamamızın temel amacıdır.’ O anda ruhum isyan etti ve kalbim, kısıtlı
varlığımdan daha yüksek bir konumu arzuladı. Şimdi ise ruhum amacına ulaştı,
artık ölebilirim. Nihayet, yaradılışımın ötesindeki bir dünya bilgisine
ulaştım. Bu, hayatın amacıdır. Varoluşun sırrıdır.”
Kim bilir kaçımız güle dönüşmeyi istiyoruz. Ama
dışarıdaki gürültü o kadar fazla ki, iç sesimizi bastırıyor. Herkesi duyuyoruz
ama sadece kendimize sağırız. Artık bununla yaşamaya da alışmışız. “Böyle
gelmiş böyle gider” zihniyeti yaşam felsefemiz olmuş. Ama yine de içimizi
kemiren bir şeyler var. Değişsin istiyoruz dünyamız. İçimiz kıpırdasın,
stresten uzaklaşalım, derin bir dinginlik hissedelim, yani kendimizi kaybedelim
bir süre. Kendimizi kaybedelim ki biraz boşalsın beynimiz. Yenileriyle
uğraşacak yer açılsın yüreğimizde. Peki, nasıl olacak bu? Yaş kemale ermiş,
sorumluluklar var, hayatını size bağlamış insanlar var.
Nasıl gül olurum ben? Sadece isteyerek… Menekşe
de onu yapmıştı zaten. Bir menekşenin başardığını biz niye başarmayalım?
“Söylemek kolay, ama yapmak zor!” diyorsunuz. Hayatınızı baştan sona
değiştiremeyebilirsiniz. Sevmediğiniz bir işte, anlaşamadığınız insanlarla
çalışıyor, az kazanıyor olabilirsiniz. Bunların hiçbiri, eskilerin tabiriyle
“meşgale”, yenilerin söylemiyle “hobi”yi yaşamımıza katmak için engel değil.
Güldünüz, belki de söylediğimi çok hafife aldınız. O zaman sizin hayatınızda
severek yaptığınız bir şey yok demektir.
Nerede Kaybolursan, Orada Var Olursun
Ruhunuzun sesine bir kulak verin. Futbol seyrederken
mi kaybediyorsunuz kendinizi, eski Türk filmlerini izlerken mi? Bazılarımız
polisiye kitap okurken anlamaz, zaman nasıl geçer. Kimisi de Barbara Cartland
tarzı aşk kitapları okumaya bayılır; ama utanır söylemeye. Kimimiz oltayı
kaptığı gibi deniz kenarında alır soluğu. Bazısı da bir tuvalin üzerindeki
renklerde kaybolur. Haydi, lütfen bir daha dinleyin kendinizi. Nerede
kayboluyorsunuz? Kaybolduğunuz, kendinizi unuttuğunuz yer yaşamaya tekrar
başlayacağınız yerdir.
Hissettiklerin Güzelse Sen de Güzelsin
Yakınlarda bir arkadaşım, hayatımda biri olup
olmadığımı sordu. Çok pozitifmişim son günlerde. Yüzümde bir güzellik,
dudaklarımda hep bir gülümseme varmış. Hayatımda bir değişikliğin olduğunu
fakat bunun sebebinin “biri” olmadığını söyledim ona. Sanıyor ki sadece aşk
insanı bu hale dönüştürür. Yeni bir şey öğrenmeye başladığımı, onun bana çok iyi
geldiğini söyledim. Arkadaşımın söylediklerine de çok sevindim. Demek ki
içimdeki dışarı yansıyordu. Hissettiklerin güzelse sen de güzelsindir.
Hiçbir şey için, hiçbir zaman geç değildir. Adımların
en büyüğü, başlamaktır. Ayrıca büyüklerimizin sırf koruma güdüsüyle düştükleri
hatalara biz çocuklarımızda düşmeyelim. Onlara yeteneklerinin ortaya çıkmasına
olanak verecek anlayışı gösterelim. Çünkü anne ve babanın desteği, yola çıkmak
için tek ve yeterli koşuldur fikrimce. Çocuklarımıza veya yakınlarımıza bu
konuda gösterdiğimiz hassasiyeti kendimizden esirgemeyelim. En azından
deneyelim. Gül bahçelerinde yaşamak dileğiyle…
Kaynak: www.gencgelisim.com