Hırslı Menekşe misiniz?

“İşini severek yapan kişi, hayat boyu çalışmış gibi hissetmez kendini” demiş Konfüçyüs. Kaçımız kendimizi “çalışmış” gibi hissetmeyerek çalışıyoruz? Bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilir miyiz? Birçok “Hayır” geliyor kulağıma.
Bu bir lüks değil mi? Yani sevdiğimiz işi yapabilmek. En büyük derdimiz doymak, giyinmek, sağlıklı olmak ve almak, almak, almak... Bunları yapabilmek için para gerekli olduğundan, bu lüksü yaşayamıyoruz, öyle değil mi? Bunun için de çok fazla “Evet”duyuyorum. Fakat bu bakış açısının öğrenilmiş (veya öğretilmiş) bir çaresizlik olduğunu ne sıklıkla düşündük?
Belki de bu, hayatın en önemli öğretisiymiş gibi, çocukluğumuzdan beri bize böyle işlendi. İyi ve sağlam bir iş, başkasına muhtaç olmayacak kadar gelir, yüklü bir tazminat ve emeklilik... Daha ne istenir? Daha ne arar ki insan? Bize bunu öğretmişler. Bunun dışına çıkıp hareket etmemize izin vermemişler. Eylemi bırakalım, düşünmemizi bile engellemişler. Çoğumuz suçlu muamelesi gördük aksini düşündüğümüzde. Daha fazlasını istediğimiz için kınandık. Anlatamadık kendimizi, bunu bizden önce öğrenenlere. Çünkü onlar da büyüklerinden öyle görmüşler. Büyükler asla yanılmaz (!)
Varoluşun Sırrı
Halil Cibran’ın Hırslı Menekşe hikâyesini bilir misiniz? Bahçede kendi arkadaşlarıyla huzur içinde yaşayan menekşe, bir gün göğe doğru yükselen, zümrüt bir lambada yanan meşâle gibi duran bir gül görür ve onun gibi bir gül olmak, başını göğe yükseltebilmek, yüzünü güneşe dönebilmek ister. Gül ona durumundan memnun olanın mükâfatlandırılacağını, kendini büyük görenin ise ezileceğini söyler. Menekşe bu sözlerin hiçbirini duymaz, tabiat anadan sadece gül olmayı ister. Tabiat ona istediğini verir, menekşe gül olur. Ama birkaç saat sonra sert bir rüzgâr ve yağmur başlar. Bütün güller kırılırken, yere yakın olan menekşelere bir şeycik olmaz. Ölmekte olan güle dönüşmüş menekşeye, arkadaşları hırsına yenik düştüğünü söylerler. Ama onun güzel bir cevabı vardır hepsine: “Gecenin sessizliğine gömüldüğümde, gökyüzünün toprağa söylediklerini duydum: ‘Varoluşun ötesindeki hırs, yaşamamızın temel amacıdır.’ O anda ruhum isyan etti ve kalbim, kısıtlı varlığımdan daha yüksek bir konumu arzuladı. Şimdi ise ruhum amacına ulaştı, artık ölebilirim. Nihayet, yaradılışımın ötesindeki bir dünya bilgisine ulaştım. Bu, hayatın amacıdır. Varoluşun sırrıdır.”
Kim bilir kaçımız güle dönüşmeyi istiyoruz. Ama dışarıdaki gürültü o kadar fazla ki, iç sesimizi bastırıyor. Herkesi duyuyoruz ama sadece kendimize sağırız. Artık bununla yaşamaya da alışmışız. “Böyle gelmiş böyle gider” zihniyeti yaşam felsefemiz olmuş. Ama yine de içimizi kemiren bir şeyler var. Değişsin istiyoruz dünyamız. İçimiz kıpırdasın, stresten uzaklaşalım, derin bir dinginlik hissedelim, yani kendimizi kaybedelim bir süre. Kendimizi kaybedelim ki biraz boşalsın beynimiz. Yenileriyle uğraşacak yer açılsın yüreğimizde. Peki, nasıl olacak bu? Yaş kemale ermiş, sorumluluklar var, hayatını size bağlamış insanlar var.
Nasıl gül olurum ben? Sadece isteyerek… Menekşe de onu yapmıştı zaten. Bir menekşenin başardığını biz niye başarmayalım? “Söylemek kolay, ama yapmak zor!” diyorsunuz. Hayatınızı baştan sona değiştiremeyebilirsiniz. Sevmediğiniz bir işte, anlaşamadığınız insanlarla çalışıyor, az kazanıyor olabilirsiniz. Bunların hiçbiri, eskilerin tabiriyle “meşgale”, yenilerin söylemiyle “hobi”yi yaşamımıza katmak için engel değil. Güldünüz, belki de söylediğimi çok hafife aldınız. O zaman sizin hayatınızda severek yaptığınız bir şey yok demektir.
Nerede Kaybolursan, Orada Var Olursun
Ruhunuzun sesine bir kulak verin. Futbol seyrederken mi kaybediyorsunuz kendinizi, eski Türk filmlerini izlerken mi? Bazılarımız polisiye kitap okurken anlamaz, zaman nasıl geçer. Kimisi de Barbara Cartland tarzı aşk kitapları okumaya bayılır; ama utanır söylemeye. Kimimiz oltayı kaptığı gibi deniz kenarında alır soluğu. Bazısı da bir tuvalin üzerindeki renklerde kaybolur. Haydi, lütfen bir daha dinleyin kendinizi. Nerede kayboluyorsunuz? Kaybolduğunuz, kendinizi unuttuğunuz yer yaşamaya tekrar başlayacağınız yerdir.

Hissettiklerin Güzelse Sen de Güzelsin

Yakınlarda bir arkadaşım, hayatımda biri olup olmadığımı sordu. Çok pozitifmişim son günlerde. Yüzümde bir güzellik, dudaklarımda hep bir gülümseme varmış. Hayatımda bir değişikliğin olduğunu fakat bunun sebebinin “biri” olmadığını söyledim ona. Sanıyor ki sadece aşk insanı bu hale dönüştürür. Yeni bir şey öğrenmeye başladığımı, onun bana çok iyi geldiğini söyledim. Arkadaşımın söylediklerine de çok sevindim. Demek ki içimdeki dışarı yansıyordu. Hissettiklerin güzelse sen de güzelsindir.
Hiçbir şey için, hiçbir zaman geç değildir. Adımların en büyüğü, başlamaktır. Ayrıca büyüklerimizin sırf koruma güdüsüyle düştükleri hatalara biz çocuklarımızda düşmeyelim. Onlara yeteneklerinin ortaya çıkmasına olanak verecek anlayışı gösterelim. Çünkü anne ve babanın desteği, yola çıkmak için tek ve yeterli koşuldur fikrimce. Çocuklarımıza veya yakınlarımıza bu konuda gösterdiğimiz hassasiyeti kendimizden esirgemeyelim. En azından deneyelim. Gül bahçelerinde yaşamak dileğiyle…


Fatma Atasever

Kaynak: www.gencgelisim.com