Resul Yavuz ile İşgal’in Sancılı Yılları



1-      Kitaba neden bu ismi verdiniz? Daha farklı bir isim olamaz mıydı mesela?
Bilmem daha farklı bir ismi hiç düşünmedim. Daha yazmaya başladığım ilk anda bu isim hafızamdaydı. Yazdıkça, olayları araştırdıkça bu ismin kitaba en uygun isim olduğu kanaati oluştu bende. Ayrıca 1919 ve 1920 arası dönemde Anadolu insanının yılgınlığını, yorulmuşluğunu, öfkesini, yoksulluğunu ve dünya savaşının en acı sonuçlarına rağmen yine de Anadolu insanının  umudunu en iyi anlatan bu isim olur herhalde diye düşündüm.

resul-yavuz-
2-      Kitabı elime alıp, arka kapakta bulunan  soruları okumaya başladığımda Milli Mücadele dönemiyle ilgili gerçekten çok ilginç sorularla karşılaştım. Mesela o sorulardan birisinde demişsiniz ki Mondros Ateşkes Antlaşması’na direnen Türk Komutanı var mı? Benim bildiğim kadarıyla bir tek Kazım Karabekir Paşa var. Gerçekten başka  var mı?
(Gülüyor…) Karabekir Paşa Mart 1919’da Anadolu’ya geçti. Ondan önce direnen yığınla Türk komutanı var. Mesela siz hiç duydunuz mu Fahrettin Paşa’nın Medine’deki direnişini? Aylarca direndi… Padişah Vahdettin  teslim olması için özel olarak  iki kurye gönderdi. Kabul etmedi. Ordusunda açlık baş göstermesine rağmen direnmeye devam etti. Medine şehrinin etrafı asi Araplarca sarıldığı halde devam etti. En sorunda teslim olmak sorunda kaldı. Hatta çok ilginçtir, geç teslim olduğu için İngilizler ona Kahire’de farklı muamele etmek isterler… Aynı şekilde Kafkaslar’da direnen Yakup Şevki Paşa, Nuri Paşa, Mürsel Paşalar… Irak cephesinde direnmeye çalışan Ali İhsan Paşa  var. Suriye Cephesinde direnmeye çalışan Mustafa Kemal Paşa var… Bu gelişmeler yaşanırken Karabekir Paşa İstanbul’da genelkurmayda görevli…
3-      Peki o sırada Mustafa Kemal ne yapıyor?
Güney cephesinde Suriye’den İskenderun’a geri çekilen orduyu komuta ediyor. Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanalı beş gün olmasına rağmen hükümete gönderdiği telgraflarında İngilizler’in gerçek niyetlerinden bahsediyor. Fakat biliyorsunuz fazla dayanamıyor hükümet onu İstanbul’a çağırıyor.
resul-yavuz-kitaplar
4-      Kitabınızda İngiliz İşgal Kuvvetleri 1919’da İstanbul’da hatırı sayılır kalburüstü kişileri tutukladığından bahsetmişsiniz, hatta anladığım kadarıyla içlerinde bakanlık, valilik, kaymakamlık yapmış kişiler var. İngilizlerin bunlarla sorunu ne olabilir ki?.. Bunlar tarih kitaplarında pek geçmiyor kanımca…
Sadece onlar mı?..  Bir dönem sadrazamlık yapmış kişiler var, gazeteciler var yığınla, ordu komutanları var… Aylardır neden tutuklandığını bilmeden Bekirağa Bölüğü’nde yatıyorlar. O dönem İngiliz istihbarat kayıtlarına baktığımızda adları “İstenmeyen Milliyetçiler” olarak geçiyor…
5-      Peki neden tutuklanıyorlar ki?
Mondros Ateşkes Antlaşması’na karşı geldikleri için, İttihatçı oldukları için, güya İngiliz esirlerine kötü muamele ettikleri için ve tabi o dönemin en meşhur suçlaması Ermeni olayları nedeniyle tutuklanıyorlar… İlginçtir, hiçbir ciddi ihbara bakmadan bunları yapıyorlar… Hatta İstanbul’a geldiklerinde ellerinde listeler var kimlerin tutuklanacağına ilişkin… Mesela Ali İhsan Paşa’nın tutuklanması var en ilginci... Paşa, Mardin’den İstanbul’a hükümette görev alacağı zannıyla gidiyor; ama 1 Mart gecesi Haydarpaşa Garı’na indiğinde  saat 01.00 sularında etrafı İngiliz askerlerince sarılıyor… Paşa, daha ne olduğunu anlamadan tutuklanıp 45 gün boyunca berbat bir yerde tutuluyor. Sonrasında ise Malta’ya sürülüyor… Ailesiyle dahi görüştürülmüyor. Ali İhsan Paşa bu olayları hatıratlarında anlatırken hükümetin tutuklamalara kayıtsızlığını çok sert eleştirmekte… Aynı şekilde aralarında Ziya Gökalp’ın olduğu üniversite profesörleri tutuklanıyor İttihatçı oldukları için…
6-      Yani o dönemde İttihatçı olmak bir suç mu?
Tabi... Hem de ciddi bir suç İngilizlerin gözünde… İstihbarat raporlarında herbir önemli İttihatçı için yorum yapıyorlar kendilerince mesela…
7-      Herhangi bir suç bulunabiliyor mu peki?
İki yıl boyunca bütün istihbarat kaynaklarının araştırmalarına rağmen İstanbul’da kurulan düzmece mahkemelere rağmen, hatta dönemin Amerikan Büyükelçiliğinden yardım istenmesine rağmen ciddi bir suç isnadı için delil bulunamıyor; ama bu süre zarfında da çok çok üzücü olaylar oluyor, içlerinde idam sehpalarına gönderilen görevliler var siyasi linç uğruna…
resul-yavuz-sozler
8-      Yani bu tutuklamalar siyasi bir linç mi diyorsunuz?
Ben demiyorum tarihi belgeler bunu söylüyor… Belgeler açıkça bir siyasi linç olduğunu ortaya koyuyor… Neden iki yıl sonra serbest kalıyorlar? Çünkü Anadolu’da atmosfer değişmeye başlıyor… Mustafa Kemal’in Anadolu’da başlattığı direniş hareketinin zafere ulaşacağının ilk emareleri alınmaya başlıyor...
9-      Kitabınızda İzmir’in işgalini maskeli bir işgal olarak değerlendiriyorsunuz. İzmir’in işgal edileceği bilinmiyor muydu ki?
İşgal gününe kadar, aylar evvelinden işgalin olacağı söylentileri var halk arasında; ama hükümet bunu gizlemeye çalışıyor. Hatta eğer olacaksa işgalin İngilizler ya da Fransızlar tarafında olmasını istiyor. İzmir’de bir Yunan işgalini istemiyor Padişah ve dönemin hükümeti…
10-  Peki, ama işgal Yunanlılar tarafından oluyor…
Evet, ama İngilizler son ana kadar bu işgalin kendileri  tarafından gerçekleştirileceğini hükümete bildiriyorlar; ancak işgale saatler kala işgalin Yunan askerleri tarafından yapılacağını söylüyorlar… Doğal olarak bu durum İstanbul’daki siyasi çevrelerde paniğe sebebiyet veriyor. Damat Ferit telaşa kapılsa da vilayetlere tebligat gönderiyor.
11-  Ne gibi tebligat mesela
İşgale direnmeyin, bu işgal geçicidir, sükûnetinizi koruyun, diyor. Hatta kitapta da kullandım: Elimde o dönemde yaşamış genç bir Darülfünün öğrencisinin günlüğü var… Günlükte işgalin gerçekleştiği hafta İstanbul’daki siyasi ve sosyal atmosferi anlatıyor kendi penceresinden. Damat Ferit Hükümetinin tebligatlarından bahsediyor. Hatta 24 Mayıs 1919 tarihli hatıratında “…hükümet vilayetlere tebligat gönderiyor, güya bu işi siyasetle halledeceklermiş..” diyor.
12-  Bütün bu işgaller olurken Padişah Vahdettin nerede peki?
İstanbul’da olayları yakinen takip ediyor. O da üzülüyor bu işgallere; ama cesaret edemiyor.
13-  Neye cesaret edemiyor?
Radikal adım atmaya, tahtını bırakıp direnişin başına geçmeye… Çağrılmasına rağmen iştirak etmiyor. Bir avuç serseri, İttihatçı artıkları, diyor… Böyle yapmakla memleketi felakete sürükleyecekler, diyor çevresindekilere…
14-  Yani Padişah Vahdettin Milli Mücadeleyi desteklemedi diyorsunuz…
Belgelere bakın, olayların gidişatına bakın, hatta ve hatta Padişah Vahdettin’in  Sand Remo’da yazdırdığı hatıratlarına bakın… Bir kere şehzadeliği boyunca İttihatçılardan nefret eden birinin hükümdar olduğunda Milli Mücadeleye  bütünüyle İttihatçı olarak bakan birinin böylesine bir hareketi desteklemesi beklenebilir mi? Size bir şey söyleyeyim: İngiliz Yüksek Komiserleri Anadolu’daki direnişi “…gırtlağına kadar İttihatçı hareketinin içerisine gark olmuş…” bir hareket  olarak nitelendiriyorlar…  Belgelere bakın diyorum ya, gidin dönemin Sovyet, İngiliz ve Fransız devlet arşivlerine bakın, hatta Yunan devlet arşivlerine bakın… Bunlar artık gün yüzüne çıkmış, tarihçilerin ilgisini bekliyor.
resul-yavuz-yazilar
15-  Ama sizin gibi düşünmeyen tarihçiler de var…
(Gülüyor…) Olabilir, kimse benim gibi düşünmek zorunda da değil; ama gerçek, bilimsel ve objektif bir araştırma yapılmak isteniyorsa tarihi gerçekler ışığı altında belgelerden yola çıkmak gerek… Temenni duygularıyla, günümüz sezileriyle  tarihçilik yapılabilir mi, tarihi gerçekler ortaya konulabilir mi? Bir kere öyle düşünenler gitsin Vahdettin’in yarım bıraktığı  hatıratlarını okusunlar... O bile hata yaptığını söylüyor, hatasını kabul ediyor…
16-  “İşgalin Sancılı Yılları” adlı eserinizi toplum neden okumalı sizce?
Sadece benim kitabımı değil, bu alanda  toplum genel olarak okumalı… Eğer tarihe ilgi duyuluyorsa, mukayeseli okunmalı, belgelere ve bilimsel araştırmalara dayalı tarih kitapları okunmalı… Biz tarih kitabı okumayı sevmiyoruz; ama tarih üzerine ahkam kesmeyi çok seviyoruz toplum olarak…
17-  Şöyle sorayım o zaman: Okuyucu bu kitapta neler bulacak?
Milli Mücadele’nin ilk yıllarındaki siyasi çekişmeyi, daha ilk başlarda direnişe indirilmek istenen siyasi linçin körelttiği hayatları, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçip örgütlemeye çalıştığı direnişin perde arkasını, İngilizler’e misilleme yaparcasına tutuklattığı İngiliz subaylarını, nasıl Malta’daki Türk siyasi tutuklularına karşı koz olarak kullandığını... İnanmış bir liderin adım adım zafere giden kararlılığı…
18-  Yeni bir kitap çalışması var mı peki?
Elbette… Yine bu dönemleri anlatacak olan bilimsel verilere dayalı bir kitap planı var kafamda… Şimdi sırada o var.
19-  Yazmak için cesaret bekleyen genç araştırmacılara ne önerirsiniz?
Cesaret beklenmez ki… Kitap yazmak için cesaretten ziyade, donanım birikim ve kendinizi bu alanda yeterli hissetmeniz önemlidir… Bir kere yazmak için çok okumalı, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan... Ayrıca dil bilmek çok önemli… Eğer ülke sınırlarının ötesinde ses getirmek istiyorlarsa ve tabiki de tarih üzerine yazacaksanız Osmanlıcaya hakim olmalısınız… Elbette bunlar zaman  ve sabır isteyen aktiviteler; ama getirisi üretim olacaktır… Unutmamak gerek... Öyle değil mi?


Lilay Koradan
lilaykoradan@gmail.com
 Dahi Beyin Blog

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder