Bu
soruyu sormaktaki amacımız, karşımızdaki insanın hep kendi doğrusuna öncelik
verip vermediğini, bununla beraber başkalarına karşı saygılı olup olmadığını
öğrenmek. Hep ‘ben’ diyen biri mi? Başkalarına değer verip dinleme özelliğine
sahip mi? Bunu cidden bilmek gerekiyor. İletişim esnasında, “Bu konuda senin
düşüncen ne?” diyerek karşısındakine değer verdiğini hissettiriyor mu?
Bu
konuda Ahmet Bey “Ben ne kadar değerliysem, sen de benim için bir o kadar
değerlisin. Birikimlerimiz ve doğrularımız birleştiği zaman gerçek doğruyu
bulacağız.” demişti. Bu benim için çok önemliydi. Ne senin doğrun, ne benim
doğrum. Senin doğrunla benim doğrumu birleştireceğiz gerçek doğruyu bulacağız,
çünkü ortak nokta bu. Ahmet Bey bu konuda harika bir açıklama yapmıştı.
Bu
konuda çok farklı örneklerle karşılaşıyoruz. İnsanlar, işitsel, görsel ve
dokunsal olarak ayrılırlar. Bir de kendi kendine içinden konuşan insanlar
vardır. Onlar dışa dönük konuştuklarını zannederler ama karşılarındaki insan
hiçbir şey duymamıştır. Bu tür insanları konuşturup iletişim kurabilmek için
bazı metotların uygulanması gerekir.
İletişim
kurmak emek ister, biraz da akıl… Bu tür insanlarla iletişim kurarken ‘bu
konuda ne düşünüyorsun, bu konuyu nasıl algılıyorsun ya da bu konudaki fikrini
öğrenmek istiyorum’ diyerek konuşmalarını sağlayabilir bu şekilde iletişim kurabiliriz.
Çünkü bu tür insanlar içlerinden yani karınlarından konuşurlar. Karnından
konuşan insan kendine göre doğruyu bulmuştur. Eşinin de o doğruyu yapacağını
düşünür. Ama eşi bunu bilemediği için onun tersi bir şey yapabilir. Ve eşi de
onu bu yüzden kırabilir, incitebilir, cezalandırabilir. Eşlerin bu anlamda
kadın olsun, erkek olsun çok kıvrak olması gerekiyor. Bu insanların soru
sorularak konuşturulması gerekiyor. Düşüncelerinin sebebini sorgulayarak, uzun
cümleler kurmasına yardımcı olmalıyız. Onların konuşmaları çok kısadır. ‘Evet,
hayır, tamam, anlıyorum, haklısın’ gibi… Kurdukları cümleler havada kalır.
Evet, ama neye evet. Yani sana göre evet ne? Doğru düzgün konuşmak için de emek
gerekiyor, hem erkek için hem bayan için. Konuşmakta zorlanan kişilerde normal
programlar ortadan kalkıyor, kişinin iç referansı dediğimiz dokunsal insan
karakteri özellikleri sergilenmeye başlıyor.
Dokunsal
insan; beden diliyle konuşan insandır. Konuşurken ellerini ve yüz mimiklerini
ziyadesiyle kullanır. Duygusaldır, nefes alışverişleri bile farklıdır.
Diyaframlarına kadar, derin nefes alıp verir. Oksijeni ciğerlerine tam
gönderir, karbondioksiti tam çıkarır. Bu tip insanlar daha çok sanatçılardır,
Bülent Ersoy gibi. Sesi diyaframın en derininden çıkartıyor. Yani iç referanslarından
dolayı, iç sesleri çok güçlüdür. Dış referanslı olanlar da; ağızlarına ne
gelirse söylerler, rahattırlar, içleri dışları birdir. Görsel kişiler ise
oksijeni göğüs kısmına kadar alır.
Tabi
bu aşamada iç referanslı olmak mı dış referanslı olmak mı daha iyidir dersek;
ideal olan ikisinin de denge halinde olmasıdır. Her konuda olduğu gibi, her şey
dengeli, yerinde ve dozunda olmalı. İç referanslılar her şeyi iç dünyalarında yaşarlar.
Kendi kararlarını kendileri verir, kimseye danışma ihtiyacı hissetmezler. Dış
referanslılar ise, kararlarını mutlaka birileriyle paylaşır ve sürekli onay
beklerler. Konuşur, konuşur sonra da “değil mi” diye sorar, onay beklerler.
Hislerinin duygularının içlerinde kalmasına tahammül edemezler.
Seminer
eğitiminde ilginç bir olay yaşamıştık. Hanım, “Fatma Hanım, ben 20 yıldır
evliyim ve eşim bana seni seviyorum sözcüğünü hiç kullanmadı.” dedi.
Eşiyle
bir görüşme yaptık. Beyefendi tam bir dokunsal, içinden konuşan bir insandı.
Hanımefendinin rahatsız olduğu mevzusunu eşiyle görüştüm ve “20 yıllık
evlisiniz ve hâlâ ‘seni seviyorum’ sözcüğünü kullanmamışsınız eşinize.
Sevmediğinizden dolayı mı, söylemiyorsunuz” dedim. Beyefendi güldü, “Olur mu
öyle şey, ben her zaman ifade ediyorum.” dedi. Beyefendi söylediğini
zannediyor, ama içten söylediğinin ve karşıdakinin duymadığının farkında değil.
“Eşinizin sevildiğini duymaya ihtiyacı var ve bir defa dahi söyleseydiniz
unutmazdı.” dedim. Belli ki Beyefendi dokunsaldı. Ama içselliğini neden bu
denli derinden yaşadığını incelediğimizde “Fatma Hanım, doğduğumda babam o
kadar çok sevinmiş ki, çocuğum oldu diyerek beni komşulara götürmüş. Herkes
hayırlı olsun derken, en sevdiği komşulardan birisi, “Sen erkek adamsın, çocuk
öyle tutulmaz, götür karına ver çabuk, karın bakar.” demiş. Ve o gün babam beni
bırakmış, bırakış o bırakış. Ne kardeşlerimi ne de beni hiç kucaklamadı ve
bizde bunu devam ettirdik. Çünkü öyle yetiştik. Eşim haklı, hiç kendime bu
kadar dikkat etmemiştim,” derken zaten hıçkırıklara boğulmuştu. Ve beyefendi
kalktı ağlıyordu, eşine sarıldı ve ilk defa ‘seni çok seviyorum’ dedi. Ve
inanılmaz bir duygu yoğunluğu yaşandı.
Daha
sonra hanıma, aranız nasıl, hâlâ söylüyor mu diye sordum, “Bırakın yalnızken
söylemeyi, geçenlerde bir aile ortamında görümceler var, yengeler var, yemek
sofrasındaydık, masanın bir ucunda ben, bir ucunda o vardı ve ‘hayatım seni çok
seviyorum’ dedi. Ben zaten dayanamadım ve ağlamaya başladım. Herkes şok oldu,
insanlar bir bana bir eşime bakıyorlar. İnanılmaz güzel bir keyifmiş.” dedi.
Evet,
bu gerçekten güzel. 20 yıl sonra da olsa sevgi yaşanabiliyor. Sevgi dille ifade
edilmedikten sonra hiçbir şey ifade etmez. Bunun tersini yapan bayanlar da var.
Yine
20 yıllık evli bir çiftle sohbetimiz olmuştu. Hanım, “Ben eşime hiç ‘canım
cicim’ diyerek konuşmadım ve sevdiğimi söylemedim.” dedi. Bu nedenle de eşi
başka hanımlarla yaşamaya başlamış. “Bu kesinlikle büyük eksiklik, eşinize
muhakkak güzel sözler söylemeniz lazım. Bunu da bu akşam yapmanızı istiyorum.”
dedim. Hanımı enerji programları ile motive ettim ve gönderdim. Eve gittiğinde
eşine, ‘seni çok seviyorum, sen benim için çok özelsin’ demiş. Hanım eşinin
kızacağını zannetmiş, ama eşi daha çok mutlu olmuş ve koşmuş eşini
kucaklamış. Burada özüne indiğimizde
hanımın aile ortamında hiç güzel sözler söylenmemiş. Daha sonra güzel sözcükler
söylemek istemiş, fakat utanmış. Daha sonra beyefendiyle de görüştük, çok
teşekkür etti. “Eşimle 20 yıldır evliyiz sayenizde bana sevdiğini söyledi.” dedi.
Benim
içinde harika bir duyguydu. Ben de en az bu çift kadar mutlu olmuştum.
150 Soruda Evlilik/Akis Kitap
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder