Tutulmayacak
sözlerin hiçbir anlamı yoktur, boş, anlamsız, yersiz söz vermeler abesle iştigaldir.
Mesela nişanlılık öncesi, ‘sana evler, takılar alacağım, seni mutlu etmek için
elimden geleni yapacağım. Kesinlikle kılına bile zarar verdirmeyeceğim. Elini
sıcak sudan, soğuk suya sokmayacaksın’ kabilinden birçok söz veriliyor. Fakat
evlilikle birlikte hiçbir sözün tutulmadığını görüyoruz. Çoğu zaman söylenenle
yaşanan farklı oluyor. Ağzımızdan çıkanları iyi ölçmeli ve nereye gittiğine
dikkat etmeliyiz.
Uygulayamayacaksak, kesinlikle telaffuz etmemeli, söz
vermemeliyiz. Karşımızdakini incitmeden, kırmadan hayatı paylaşmalıyız, gerçekleri
açıkça dile getirmeliyiz. Aksi halde hayal kırıklığı ve hüsrana sebep oluruz.
Bu
konuda bir bayan danışanım, başından geçenleri şöyle anlatmıştı: 10 yıllık
evli, fakat evliliğin beş yılını eşiyle, diğer beş yılını ise ayrı yaşamış.
Adam ikinci evlilik yapmak ister. Bunun üzerine hanım ayrılmaya karar verir.
Ayrılma işlemini gerçekleştirmek üzere bir avukata başvurur. Bunun üzerine
müracaat ettiği avukat, hanımla fazlasıyla ilgilenir ve ona değer verdiğini
hissettirir. “Sen benim için özelsin, çok değerlisin.” diyerek hanıma evlenme
teklif eder. “Seni hiç üzmeyeceğim, bir dediğin iki olmayacak, ellerin sıcak
sudan soğuk suya girmeyecek.” diye de süslü laflar ekler. Hanımın üzerine
arsalar yapacağını, ev ve araba alacağını, her yeri gezdireceğini vaat ederek
hanımla evlenir.
Hanım
diyor ki; “Bu saydıkları benim için hiç önemli değildi. Benim için arkadaşlığı
önemliydi, espriler yapıyor, beni güldürüyor, mutlu ediyor, sık sık hediye
alıyordu. Bu yönü beni çok etkiledi. Çünkü geçmişte hiç böyle şeyler yaşamadım,
hayatım boyunca hep hesap verdim. Dolayısıyla onun böyle sınırsız harcaması,
vaatleri, yaşattığı ortamlar beni cezp etti.” Evliliklerinin 10. günü
balayından dönerler ve beyefendi verilen sözlerin hiçbirini yerine getirmez.
Hanımı iki odalı bir yere getirir. Eşya konusuna gelince; hanımın eşyasından ve
beyefendinin eşyasından da getirilir. Evi öylece döşerler.
Önceleri
daha çok para bırakırken, yavaş yavaş verdiği parayı da azaltır. Eşi daha sonra
eve gelmemeye başlar. Bunun üzerine eşine ‘sen bana bir sürü vaatlerde
bulundun, ama şimdi söylediklerinden eser yok. Seni böyle değiştiren nedir’
diye sorduğunda, ‘sana sahip olmak istemiştim, o yüzden öyle söyledim. Ben
buyum, işine geliyorsa, gelmiyorsa ayrılalım’ der.
Hanım
bu sebeple depresif hale gelmişti ve durumu çok kötüydü. “Fatma Hanım, ben ayrılma
fikrine hazır değilim, bu konuda bana yardım edin.” demişti. İçler acısı bir
durum, insanın zaaflarını kullanarak faydalanmak kadar kötü bir şey olamaz.
Burada bir hayat söz konusu, bir kalemde silinip atılacak bir şey değil. Adam
daha dürüst olsaydı, olaylar belki bu raddeye gelmeyecekti.
Özellikle
yeni evli çiftlerde bunu görüyoruz. Arada uçuşan sözler ve vaatler dolayısıyla,
genelde anneler birbirleriyle kavga etmeye başlar. Çoğu zaman eşya bir kavga
sebebidir. Eşya ne zaman olsa olur, yerini bulur. Önemli olan, ruh beraberliği,
gençlerin birbirleriyle bütünleşmeleridir. Toplumumuzda gençler evlenmiyor
aslında, aileler evleniyor. Gençler gözlerini açmalı, buna çok dikkat
etmeliler. Gençler aileleri çok müdahale ettirmeden, ortak noktada kendi
doğrularını yaşamalılar. Akılcı olmak, vaatlerden çok yapılanlara bakmak
gerekiyor. Söylenenler ne kadar yapılıyor, ne kadar uygulanıyor, çok iyi
gözlemlemek gerekiyor.
150 Soruda Evlilik/Akis Kitap
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder