Mühendislik,
öğretmenlik, geniş bir ailede annelik, hayvanlarla ilgili çalışmalar ve bir
aile şirketinde yöneticilik gibi bir çok değişik meslek grubunu içeren bir
kariyere sahip olan Wendy Grandt, Uygulamalı Psikoloji Akademisi’ni ve Ulusal
Danışmanlar Hipnotizma Uzmanları ve Psikoterapistler Derneği’nin bir üyesidir.
Hayatlarının kontrolünü ellerine almak isteyenler için ‘Kontrol Sizde mi?’ adlı
bir kitap yazmıştır. Bu kitapta yaratıcı canlandırma ve kendi kendine hipnoz
yöntemlerinin uygulamalarıyla birlikte,
kendine güven, motivasyon, öz disiplin geliştirmek, öfke, suçluluk ve
fobilerden kurtulmak, tepkileri değiştirebilmek, korku, gevşemeyi öğrenmek,
ilişkileri geliştirmek gibi konular işlenmektedir.
Wendy
Grand’ın lişkiler ve iletişim üzerine
görüşleri aşağıda özetlenmektedir.
İlk
ilişkimiz doğal olarak annemizle kurduğumuz ilişkidir. Bu genellikle iyi bir
duygudur. Annemiz bize bakar, sevgi ve huzur verir. Bu deneyim gelecekteki ilişkilerimizin
temelini oluşturur. Aşama aşama geliştikçe babamızla, kardeşlerimizle, diğer
akrabalarımızla ilişkiler kurarız. Birkaç yıl sonra güvenli evimizin dışında
ilişkiler kurmaya başlarız. Dünyamızı genişletiriz. Hepimizin ihtiyaçları
vardır ve varoluşumuzun özünü bunlar oluşturur. Yeni doğmuş bir bebeğin
ihtiyaçları annesi tarafından karşılanır. O ilk yıllarda, çocuğuna bakmanın
içgüdüsel tatmin duygusu da annenin ihtiyaçlarını karşılar. Her ikisi de
memnundur ve aralarında güçlü bir ilişki
vardır. Eğer bir nedenle anne çocuğu reddederse, onu hiç doğurmamış olmayı
istediğini belli ederse, bu doyurucu ilişki oluşmaz. Bunun etkileri çocuğun
davranışlarında güvensizlik, duyguları ifade edememe, öfkeli bir alınganlık
olarak ortaya çıkar. Aşırı talepkar bir kişilik gelişebilir.
İlk kez aşık olduğumuzda harika bir ilişkimiz vardır.
Sevdiğimiz kişinin olumlu yönleri üzerinde yoğunlaşırız. Onun hatalarını ya da
zayıflıklarını görmeyi başaramayız. Bu durumu ifade eden deyim ‘aşkın gözleri
kör ettiğidir. Zamanda, sevdiğimiz kişinin çok çekici olmayan yanlarını
farketmeye başlarız. Bulutlardan aşağı ineriz. Gerçeklere ve insan olmanın
sınırları içine geri döneriz. Eleştiriler başlar ve yaralar açılır.
Kesin olan bir şey var ki, hiçbirimiz aynı kalmıyoruz.
‘Sen benim evlendiğim kişi değilsin. Eskiden böyle değildir!’ sözü, aslında
imkansız bir rüyaya tutunmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Değişiklikleri farketmeliyiz.
Evliliği, ayrılık ya da ölüm nedeniyle bozulmuş en az bir
kişi tanıdığımızdan eminim. Çok incinmiş ve yıkılmışlardır. O dönemlerde bu
acıyı atlatamayanlarına inanmışlardır. Ama onlarla bir yada iki yıl sonra
tekrar karşılaştığınızda, mutlu bir yeni ilişki kurmuş olduklarını
görebilirsiniz.
İlişki üzerine verdiğim seminerlerimde bazen insanlar
yanıma yaklaşır ve bana “Benim sorunum bir ilişkiyi değiştirmek değil, onu
başlatmak!” derler.
Sorun nedir?
Bazı erkek ve kadınları, hayatlarını umutlarını ve
rüyalarını paylaşabilecekleri bir eş ya da yakın arkadaş bulmaktan alıkoyan
nedir? sorunun cevabı, kendileriyle ilgili düşüncelerinde yatıyor. Kimsenin
onları bir arkadaş, eş veya sevgili olarak isteyebileceğine inanmıyorlar.
Kendileriyle ilgili imgeleri o kadar zayıf ki, bu mesajı hiçbir söz söylemeden
kabul ediyorlar. Bu sorunun kökeninde genellikle utangaçlık yatmaktadır.
Çözüm nedir?
Wendy Grandt’a
göre eğer hayatınızı birisiyle paylaşmayı çok istiyorsanız, kendinize olan
güveninizi ve saygınızı geliştirmeye çalışın. Eğer siz kendinizi sevmezseniz,
bu siz farkında olmasanız da başka insanlara yansır.
NLP/Cengiz Erengil/Akis Kitap
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder