Halime, kocası Haris ve üç çocuğuyla
birlikte şehre uzak bir köyde oturuyordu. Şehre göre temiz bir havası vardı,
serindi, yayla özelliği taşıyordu. Doğal ve taze gıdalarla besleniliyordu.
Şehir sıkıcıydı.
Sıcaktı.
Boğucuydu.
Bulaşıcı hastalıklar görünüyordu sıklıkla.
Dil de iyice bozulmuştu.
Halime ailesi geçimini güçlükle
karşılıyordu.
Etinden, sütünden ve yününden
faydalandıkları birkaç koyun ve keçileriyle, yük taşıdıkları çelimsiz bir
eşekleri bulunuyordu.
Yoksul bir aileydiler.
Her yıl şehre inerler, süt annelik için
çocuk bakarlardı.
Şehirde yaşayan varlikli aileler,
çocuklari şehrin sicak, bogucu ve sikici havasindan kurtarmak, bulaşici
hastaliklardan korumak, bozulmamiş bir dil ögrenmesi için süt anneye
verirlerdi.
Halime ile eşi Haris de bu amaçla yola
çiktilar. Şehre inecekler, varlikli aile çocuklarindan birine bir süre süt
annelik yaparak geçimi kolaylaştiracaklardi. Grup halinde çiktiklari yolda çok
geride kalmişlardi. Ayaklari üstünde bedenini zor taşiyan zayif, hasta ve
çelimsiz eşekleri bir türlü yürümüyordu. O yüzden yol alamiyorlardi.
Onlar şehre indiklerinde, kendilerinden
önce oraya ulaşan diger süt anneler, zengin aile çocuklarini çoktan
paylaşmişlardi. Yola çikmak üzereydiler.
Onların payına babadan öksüz bir yetim
kalmıştı.
Adı güzel, kendi güzel
Muhammed’di bu.
Halime ve Haris önce tereddüt ettiler.
Bu çocuğu alıp da yoksulluklarına ortak
etmekten başka ne yapabilirlerdi. Bir yetimi emzirmek çok karlı bir iş değildi
çünkü.
Geriye boş dönmektense bu yetimi almaya
razi oldular.
Her şeyde bir hayir vardi.
Bu işte de mutlaka bir iyilik, güzellik,
hayir ve bereket olmaliydi.
Birlikte yola çıktıkları insanlar çoktan
hareket etmiş, hayli ilerlemişlerdi.
Halime anne kucağında gül güzlü güzeller
güzeliyle eşeğe bindi.
Yola çıktılar.
O da nesi?
Gelirken yürümeyen, bir adım atmakta
zorlanan, ayakta zor duran merkep birden canlanmış, kuvvetlenmişti sanki.
Müthiş bir şekilde yol alıyordu. Haris eşeğe ayak uyduramıyordu.
Öylesine hızlı gidiyordu ki, gören onun
bir eşek değil, bir yarış atı ve avını kovalayan güçlü bir arslan olduğuna
hükmederdi.
Merkep dünyanın en mesut varlığıydı. Çünkü
üzerinde varlık sebebi vardı. Güzeller güzelini, Gül Ahmet’i taşımak ne büyük
saadetti.
Bir çırpıda herkes geçtiler. Herkes onları
hayretler içinde seyretti.
Halime ailesi hallerinden öylesine
memnundular ki. Bu yetim yavrucağı iyi ki almışlardı. Evlerine bolluk bereket
girmişti. Koyunlarının sütü, sütlerinin yağı artmıştı. Evleri güzelliklerle
dolmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder