Batıni Gelenekler bilinci genelde
Modern Psikolojininkine benzer biçimde tanımlar. Sufilerin kavramları Modern
Psikoloji kavramlarının açık birer habercisidirler. Sufilerin Öğretici
Menkıbeleri genellikle "zihni söylenenlerle çok fazla meşgul olan",
"beklentileri nedeniyle talimatları yanlış yorumlayan" ve "kendi
zihinsel inşasının kısıtlamaları nedeniyle önünde duran şeyin ne olduğunu
göremeyen" insanlar üzerinde odaklanır. Sufiler, sürekli olarak değişen
eğilimlerin "normal bilincimizi" oluşturması üzerinde dururlar.
Tasavvuf ve diğer gelenekler,
seçici ve kısıtlanmış "sıradan bilincimizin", diğer alıştırma ve
tekniklerin yanında meditasyon süreciyle üstesinden gelmeye çalışırlar. Amaç,
sıradan bilincin otomatikliğini ve seçiciliğini ortadan kaldırmaktır. Sufiler,
Sıradan Bilinci, derin uyku ve körlük durumu olarak, yani dünyanın gereksiz
boyutlarıyla aşırı ilgilenme olarak tanımlarlar.
Hint düşüncesinde Kişisel Bilinç,
yalnızca kendi yapılamaları içinde yaşayan "sarhoş maymun",
"yanılsama dünyasına" benzetilir. Bu ise, Hıristiyan geleneğindeki "insanın
düşüşü" konusunun mecazi anlamıyla aynı düşüncedir. Bu metaforlar, modern
psikoloji açısından küçültücü çağrışımları olmaksızın, seçici ve yapılanmış,
bilincimizin, model kırmamızın, otomasyonun ve sınırlı kategori sistemlerinin
tabloları şeklinde anlaşılabilir.
Batıni disiplinlerin amaçlarından
birisi de, körleşme ya da hayali, "uyanık ve yeni bir algılamaya"
çevirmektir. Aydınlanma terimi ise bilinç düzeylerindeki bir atılımı anlatan
bir kelimedir. Hint geleneği ÜÇÜNCÜ GÖZÜN AÇILMASINDAN, yeni bakış açısından ya
da vizyondan ve daha fazlasını görmekten söz eder. Zen'de SATORİ, sezgisel bir
UYANIŞ olarak görülür. Sufiler, Yeni bir algılama organının geliştirilmesinden
bahsederler.
Meditasyon disiplinlerini
uygulayanların yaşantılarına ilişkin raporlar, Yoğunlaştırıcı meditasyon
alıştırmalarının birincil sonucunun "Bilincin Açılması" olduğunu,
"Otomasyondan Uzaklaşma" olduğunu göstermektedir. Arthur Deikman bu
tür bir çalışmayı raporlaştırmıştır. Denekleri bir çok oturumda yarım saat
süreyle mavi bir vazoya bakmışlar ve bunun sonucunda vazonun daha parlak ve
daha aydınlık göründüğünü söylemişlerdir.
Paulain şöyle yazar : İçinde
Sınırsız İyi'nin barındığı yer, gizemli bir karanlıktır. Bu "Birlik"
halinde, çeşitlilik duygusu kaybolur (Nasreddin Hoca'nın bir hikayede Tevhid
Telini çalması gibi). Bu kişiler tekrar
kendilerine geldikten sonra, nesnelerin daha açık seçik bilgisine (Açıklık!), daha aydınlık ve daha mükemmel
bir bilgiye sahip olduklarını hissederler.
William Blake'e göre bu
meditasyon uygulamaları "Algı Kapılarının" temizleyicisidir. Gürcüyef
bu yaşantıları henüz dünyaya karşı otomatik dışlama biçimleri geliştirmemiş
olan bir çocuğun yaşantısına benzetirler. Zen'de, bir şeyi, ilk kez görüldüğü
haliyle "beş yüz kez" görmekten söz edilir.
Bu tanımlar, Çağdaş Psikoloji
terimleriyle anlaşılabilir ve bu terimlere tercüme edilebilirler :
"çevrenin bir modelini inşa etme", model için sınama ve girdi seçme
süreci gibi. Bir şeyi "beş yüz
kez" gördüğünüzde, bir model geliştiririz ve girdiden uzaklaşırız.
Bilincin Tanımları, Bilimsel
psikolojik araştırmalar ve Batıni psikologların metaforları arasında bir kesişme
noktasını temsil eder. Çağdaş Psikologlar "beynin" girdiyi
denetlediğini, modeller kurduğunu ve dış dünyaya "otomatik olarak tepki
gösterdiğini" söylerler. Batıni Gelenekler ise bu süreçlere, insanın
çevresine ilişkin tam bir bilincin eksikliği olarak bakarlar. Bunu Körleşme
olarak nitelendirerek insanın GELİŞİM SÜRECİNDE bir engel olarak görürler. Bu
bağlamda meditasyon uygulanması, doğrusal ve sözel etkinliğe geçici olarak bir
son vermeye ve bir süre için tüm girdi işlemlerini kapatmaya yarayan bir girişim
olarak görülebilir.
"Girdi Seçme
Sistemlerinin" (Algı Filtrelerinin) durdurulmasının bir sonucu, aynı duyu
girdisi daha sonra tekrar karşımıza çıktığında, onu yeniden farklı olarak
görmemizdir. Uzun bir tatil yaptıktan sonra geriye döndüğümüzde yakın çevremize karşı kendimizi daha farkında
hissederiz. Daha önce dinlemekten vazgeçtiğimiz eski plaklarımızı tekrar
çalmaya başlarız. Bahçemizdeki bitkilere yeniden bakarız, duvarlarımızı
boyarız, arkadaşlarımızı görürüz.
Yoğunlaştırıcı Meditasyon
sürecini, eski konumumuzu terkederek bir süre için dış dünyayla rutin ilgilenme
biçimimizi, durdurup, bilincimizi otomatiklikten uzaklaştırıp, daha sonra
bilincimizi "yeni", "taze"ve "farklı" bulduğumuz,
"tatil yapmaya benzer bir süreç" olarak görebiliriz.
Karşılaştığımız yeni bir
teknoloji, yeni bir insan kısa zamanda "yaşamımızın", "dış
dünyaya ilişkin" modelimizin" ayrılmaz bir parçası haline gelir.
Meditasyon uygulaması tarafından özellikte ortadan kaldırılacak olan işte bu
Model Oluşturma sürecidir. Zen'de tümüyle uyanık kalınırken, kavramsal
düşünceye son verilmesi istenir. Yoga'da amaç, "İnşa Ettiğimiz Model"
ile Dış Dünyayı özdeşleştirmeye son vermek, yanılsamadan kurtulmaktır.
Batıni gelenekler, bu
uygulamalarla, her uyarımın "bilince girmesine izin veren" (Ayırmayan,
Bölmeyen, Seçmeyen), girdileri seçmeyen, model oluşturmayan ve kategori
sistemlerini kullanmayan bir bilincin geliştirilmesinden söz ederler.
İstenen bu bilinç biçimini
tanımlamak için çoğu gelenekte "AYNA METAFORU" kullanılır.
Sufi şair Ömer Hayyam der ki:
"Ben bir Aynayım. Bana bakan ve benimle konuşan, iyi de kötü de konuşsa,
kendisi hakkında konuşmuş olur."
Çağdaş Zen Ustası Suzuki Roshi
ise: "Mükemmel insan, aklını bir Ayna gibi kullanan insandır. Hiçbir şeyi
yakalamaz, hiçbir şeyi reddetmez, alır ama saklamaz" der.
İsa Mesih dua ederken, "Ben
Sende kendimi gördüğüm bir Aynayım" der.
Bilincin Ayna metaforu,
Psikologların kendi metaforlarının bazılarıyla çok iyi uyuşur. Bir Ayna her
girdinin eşit olarak girmesine, yansımasına izin verir ve kendisini yalnızca
belirli bir girdiyi almak için ayarlamaz. Girdiye herhangi bir şey eklemez, bir
şeyi dışlamaz, girdinin özel bir yönüne odaklanmaz. Tüm girdileri eşit olarak
kabul eder.
NLP İle Ruhsal Gelişim/Cengiz Erengil/Akis Kitap
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder