Geçenlerde bir yazımda atalarımız
için "Gerçekten harbi insanlarmış, yeri geldiği zaman öylesine okkalı
sözler söylemişler ki, söyledikleri her söz tam on ikiden isabet ediyor."
demiştim.
Evet evet ! Bir kez daha haklı
çıktım.Ve bundan sonra da haklı çıkmaya devam edeceğim galiba.
Bakın size bir iki güzel ve anlamlı
söz;
" Ne ekersen onu
biçersin!"
"Kır atın yanında duran ya
huyundan ya suyundan…"
"Üzüm üzüme baka baka
kararır."
"İtle yatan bitle
kalkar!"
Vs. vs…
Bakın C.G. Salzman isminde bir
yazar var. Hepiniz bilirsiniz.
Çok orijinal bir kitap yazmış;
"Çocuğunuzu Kötü Eğitime
Yolları" diye.
Olay Salzman'dan yorumlamak benden.
Bu arada atalarımızı da unutmamak gerekir.
Yeri geldikçe onların o ihtişamlı
sözlerine/savlarına/ başvuracağız.
Öncelikli söz, "Ne ekersen onu
biçersin"
Bizim garip huylarımız vardır.
Aslına bakarsanız ne çiftçilikten anlarız ne de ekinden.
Konuşmasını, hele hele ahkâm
kesmesini çok severiz. Bal kaymak yercesine konuşur, attı mı da mangalda hiç
kül bırakmayız.
En sevdiğimiz iştir bu!
…
Kadının huyu kötü.
Hani derler ya "Can çıkar huy
çıkmaz." diye (Bakın, yine atalarımıza müracaat ettik.)
Cimri mi cimri…Komşuların değişmez
baş belası.
Kendisi hemen hemen her gün komşu
gezmelerine gider; ama şöyle adam gibi bir davette bulunmaz. O yüzden de evine
kimse gelmez.
Yanılsa şaşsa da kapıya biri gelse,
küçük oğlunu gönderir, "Hadi oğlum kapıya bak. Annem evde yok sokağa çıktı
de." diye savuştururdu komşuyu.
Böylelerinin kapısına ne melek ne
de kelek uğramaz ya! Hani yolunu şaşırsa da bir dilenci gelse, yine küçük
oğlunu gönderir, " Git, biz çok fakiriz de. Bizim de yiyecek ekmeğimiz
yok, biz de yardıma muhtacız, de…" diye söyletirdi.
Bu cimri kadının yalancılığıyla
beraber bir de tembelliği meşhurdu.
Uykuyu çok sever, işe doğru dürüst
hiç gitmez, evin birkaç günlük bulaşıkları yıkanacak dururdu.
Hani ne demişler, " Teker
ortadan kesmiş, yarısı..." Bu kadının kocası da benzer özelliklere
sahipmiş.
Salzman, olayı biraz daha acıklı
hale getiriyor ve bu anne-babaya olabilecek bilumum olumsuzlukları da yüklüyor.
Biz o kadar abartılmaması
gerektiğine inanıyoruz; çünkü bu kadarı da bir çocuğu maddi manevi yok etmek
için kâfidir.
Çoğu zaman farkına varmıyoruz.
Tarlaya ne ektiğimizi de işin gerçeği çok bilmiyoruz.
Eteğimizde buğday tohumu var; dağ
bayır demeden sürdüğümüz tarlanın her noktasına onu ekiyoruz.
Sonara da birilerine hasat zamanı
mısır satmaya çalışıyoruz.
Tarlanın mısır vermesini
bekliyoruz.
Ne ektin ki ne biçesin?
Ne ekersen onu biçersin!
Eteğindeki tohuma iyice bakman
lazım. Sonra sızlanmaya hakkımız olmaz.
…
Anne babalarımızın pek çoğunun
yukarıdaki anlattığım anne baba kadar kötü olmadığını biliyorum.
Ama en az onlar kadar ya da benzeri
yanlışları farkına varmadan yaptıklarını / yaptığımızı / da biliyorum.
Çocuklarımız, yalancı, düzenbaz, ya
da güven yoksunu ise,
Çocuklarımız iyilik yapmayı
sevmiyor, yoksulu ve acizi hor görüyorsa,
Çocuklarımızda hazırcılık varsa,
Çocuklarımız kolay para kazanma
yollarını arıyorlarsa,
Çocuklarımız yediğine içtiğine
bakmıyorlarsa,
Kazandıkları haram mı, helal mi
araştırmıyorlarsa,
Adam sendecilik varsa,
Dünyayı ben mi kurtaracağım,
başkaları çalışsın ben yiyeyim diye düşünüyorlarsa,
Ve siz, " Kime çekti bu çocuk?
Allah bana neden böylesi bir hayırsız evlat verdi? " diye
hayıflanıyorsanız…
Rica ediyorum eteğinize
doldurduğunuz ve tarlaya ektiğiniz tohumun cinsine bir bakınız.
Önce kendi davranışlarımızı masaya
yatıralım. Gece yatarken başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim.
"Bu gün çocuğuma iyi/kötü
örnek olabilecek ne gibi davranışlarda bulundum, ne gibi sözler söyledim?"
diye.
Bu gün çocuğum benden hangi iyi
örnekleri gördü ya da ona hangi kötü örnekleri gösterdim.
Hani ne demiş büyüklerimiz;
"Kurt ulusundan gördüğünü
işler" miş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder