Bir zamanlar televizyonda
başrollerini Kadir İnanır’ın oynadığı “Köprü” diye bir film seyretmiştim.
Kadir İnanır, büyüyüp mühendis
olduktan sonra tekrar çocukluğunun geçtiği köye dönüp insanlara çok ciddi
sıkıntı çektiren Fırat ırmağına köprü yapmaya çalışıyor.
Köprüyü yapınca, karşıdan karşıya
geçiş kolay olacak. Çocuklar okula gidebilecek. İnsanlar rahat edecek.
Velhasıl köprü kurmak çok faydalı
bi şey! Ama onu engellemeye çalışanlar var.
Köprü olmadığı için insanları
ırmaktan ‘sal’la karşıya geçirip para kazananlar var. Onlar köprü kurulmasını
istemiyorlar.
…
Burada oturup bütün filmi size
anlatmak niyetinde değilim. Ama köprü kurmak çok faydalı onu bilirim.
Peki, bu köprüler sadece ırmakların
mı üzerine kurulur? Bunların maddi anlamlarından başka anlamları yok mudur?
“Yoktur!” diyenlere ise tüm
ciddiyetimle şaşarım.
Vardır! Ve noter tasdikli de
söylerim, “Vardır!”
…
Peki bu günün yanlışı ne?
Bu gün pek çok anne-baba ve
eğitimci arkadaşım, gençlerle aralarına köprü kurmak yerine duvar örmeyi tercih
ediyorlar.
Kalın kalın duvarlar… Hem de taş
duvarlar…
İşin garip yanı şu ki; insanlar
taşıdığı ve üst üste koyduğu taşların sonradan duvar şeklinde karşısına
çıkacağını bilmiyor.
Çocuk diyor ki; “ Hocam, ben
intihar etmek istiyorum, ama intihar etmem annemi ve babamı sevindirir diye
edemiyorum…”
İşte orada dur bakalım kızım!
Hangi anne-baba çocuğunun
intiharına (ölümüne) sevinir?
Hangi anne- baba çocuğunun zarar
görmesini ister? Saçının bir tek teline halel gelmesini ister?
Sanırım yoktur böyle bir anne-
baba!
Hani şu çikolatalı gofret
reklâmındaki, sarışın, çilli ve sevimli küçük kız çocuğunun “Aranızda
çikolatalı gofret sevmeyen var mı?” diye sorduktan sonra dediği gibi?
“Yok mu?”
“Yoktur kızım!
“Yoktur!”
Hiçbir anne-baba, çocuğunun zarar
görmesini istemez.
Böyle anne-baba yoktur!
…
İyi de çocuklarımız neden böyle
algılıyorlar o zaman?
Niçin anne-babalarının kendilerini
sevmediğini düşünüyorlar?
Ben söyleyeyim mi?
Biz elimizdeki malzemelerle
çocuklarımızla aramıza köprü kuracağımız yere, onlarla aramıza duvarlar
örüyoruz.
Kalın kalın duvarlar… Hem de taş
duvarlar!
Bazen o kadar gaflet içinde
işe-güce kendimizi kaptırıyoruz ki! Ördüğümüz duvar Çin Seddi’nin boyunu aşmış
da farkına bile varamamışız.
En acısı da bu!
Duvar ördüğümüzün farkında bile
değiliz!
…
Çocuklarımızın ergenlik döneminde
(aslında her dönemde)onlara karşı biraz daha anlayışlı, sevecen ve ilgili
olmamız gerekirken, çocuklarımıza karşı daha katı, uzak ve itici oluyoruz.
Onları anlamak yerine, onların bizi
anlamalarını ve işimize gücümüze anlayış göstermelerini bekliyoruz.
Oysaki onların anlaşılmaya bizden
çok ihtiyaçları var!
Sevilmeye ve kabul görmeye…
…
Anlaşılmak çocuklarımız için o
kadar önemli ki! Bazen tek istedikleri şey bu oluyor.
Her insan için anlaşılma arzusu,
sevilme ihtiyacı kadar şiddetlidir.
Madem bu arzu var!
Madem artık siz de biz de bunu
biliyoruz!
Madem taşıdığımız malzeme ile köprü
kurmak gerek!
Neden hala burada oturuyorsunuz?
Haydi, kalkın, hemen gidin!
İmkânınız mı yok?
O zaman telefon edin!
Ve çocuğunuza onu çok ama çooookkk
sevdiğinizi söyleyin.
Yanlışlıkla ördüğünüz duvarı
yıkmaya hemen başlayın.
Eeee! Hadi ama!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder