Kendinize Acıma Hissinden Nasıl Kurtulursunuz?





Hayatın adil olmadığını söylemek, adil olmamız gerektiği anlamına gelmez. Çoğu kez, dürüstlüğün günümüzde kayıp olduğu anlayışı söylenip durulur. Oysa dürüstlük her zaman kazançtır. Aynı zamanda bizim, yaşadığımız çevreyi güzel görmemizi sağlayan bir değerdir. Sadece saf ve dikkatsiz olmamız gerekiyor.

Asalet adalettedir. Adil olmak her vatandaş gibi bizim de asli görevimizdir. Elbetteki yaşamda tatsız olaylar yaşanacaktır, biz adaletli davranırken, birileri böyle olmadığı gibi bizim bu davranışımızı dikkate bile almayacaktır. Bunlar sürprizler değildir, yaşamın doğallığıdır. Eğer tüm olumsuzlukları “sürpriz” olarak algılarsanız değer yitikliğine uğraş, irade kaybı, yaşarsınız. Bunların böyle olacağını baştan bilin; önemli olan sizin bu küçük olumsuzluklar karşısında takınacağınız dengeli ve pozitif tavırlardır. Kişi nasıl görüyorsa öyle algılar; ve bu görüşlerdir insanı yönlendiren.
Ne kendimiz için ne de başkaları için adil olma noktasında ajitasyon hastalığına girmemeliyiz. Bu durum bir ruh çöküntüsüdür. Rutubet nasıl ki koca bir duvarı eritir, yer bitirirse adına “keder” denilen ruh çöküntüsü de sizi yer bitirir. Öyleyse değerlerimizde, merhametlerimizde asi bir ruh yerine iş yapıcı, eksikleri tamamlayıcı metotları denememiz lazım. Birilerinin duygusal ilgisine fazlaca duyacağınız ihtiyaç bahsedilen ajitize kederlerden biridir. İnsanı çoğu kez çökerten duygusallık hastalığıdır. İngiltere’nin eski başbakanlarından Disrael’nin çok güzel bir sözü var, hatta bu sözü Abraham Lincoln söylemiştir: “Kendinize kötülük yapmak istiyorsanız kendinize acıyın?”

Çok doğru bir söz. İnsanın hiçbir şey yapmayıp oturup ağlaması ve kendine acıması tanrıya ve tabiata isyandır. Kendinize asla acımayın, yapmanız gerekeni yapın. Kendine acımak kötülüğün sessiz dilidir. Aslında zaman zaman stresler yaşamamız, vücudumuzdan zehrin atılması gibi ruhumuzdaki negatif dalgaları boşaltır. Değilse oturup ağlamak işleri daha çok karmaşıklaştırır. Sorunlar sizi yenmesin siz sorunları yenin; sorunlar sizi acınacak hale getirip bir de kendinize acındırtmasın, siz onu acınacak hale getirin. Böyle durumlarda eyleme geçmek en iyisidir.

Büyük bilge Gautama Buddha çekilen sıkıntıları tarif ederken bakın neler söylüyor:
“Izdırap bir duygudur, zengini de bulur fakiri de. Izdırap ona nasıl bakıldığına bağlıdır. Ya siz onu kullanırsınız ya da o sizi kullanır. Kendinin farkında olmadığın ve işlediği günahı sevap sayabilecek kör ve şaşkın bir adamsan ızdırabın kollarındasın demektir. Kötü olmayana da ızdırap vardır, fakat etki etmez. Ebediyetten esen bir ilham rüzgarı ol! Sesi semavileştir. Gerçek kudret fazilettedir. Izdırabı hatırlatmayacak, onunla ilgili tüm hatırlatıcı bağını kopartacak adam mutlu olur; ancak, kötülük, kötü duygular, çaresize eziyet ızdırabı hatırlatıcı duyguları koparmada engeldir. O halde sen iyi ol ki mutlu olasın.”

Ünlü yazar Tolstoy, gözün gördüğü hakikati kalbe bağlıyor ve güzel görmenin bilgiden ziyade, bilgiye yüklenmiş yürekli bakışta buluyor:
“Hangi seviyeye gelirseniz gelin, kendinizi asla bir seçkin sınıf sanmayın. Bu, bir insan için en büyük tuzaktır. Akıl yaşamak için vahşice öldürmeyi öğretir. İnsanları seveceğin zaman akıl hemen karşına dikilir. Ne büyük bir tuzak. Ben akıllı değilim, akıl bana hiçbir şey öğretmedi, bütün bildiğimi bilgi değil, yürek verdi, vicdan verdi. Gök kubbenin göz aldatıcılığında ve yıldızların görünüşündeki hareketinde bile vicdan gizlidir. O halde!.. gelişmek istiyorsan çevrene iyi bak, görmen gerekeni, gör, bilgiden ziyade güzeli gör. Unutma kötülük, insanların akla uygun bulduğudur. Hep akıl dersen bunalıma girersin, kalbinin ve yüreğinin sesine de kulak ver.”
Sıkıntılarımız karşısında yapılacak en iyi şey akıl mekanizmasını çalıştırmaktan ziyade kalp zincirlerimizin halkalarını birbirine eklemektir.

İyi niyet, insanlık, bilgelik ve doğruluk karşısında kifayetsiz hiçbir şey yoktur. İyi niyet, yalancılıktan ve riyakarlıktan sakınmayı emreder; insanlık, şefkati doğurur, şefkat ise insanlığı; bilgelik ruhun kurtuluşunu ve tehlikeden korunmayı sağlar. Bilgiyi iyi niyet ve insanlıkla yoğurmayı emreder. Yüce yaratıcıya ve törelere saygıyı emreder. Yüce yaratıca ve törelere saygıyı tavsiye eder; Doğruluk, huzur içinde yaşamaya götürür. Doğru olan bir insan omuzlarında ki yükü atmıştır; adalet herkese eşit davranmak ve herkesin hakkını vermektedir.

Çoğumuz içinde bulunduğumuz sorunları dağlar kadar olduğunu zannederiz. Oysa karşımızda dağlar değil, sadece küçük bir tümsek durmaktadır. Ve büyüyen dağlar değil, cüceleşen bizlerizdir. Konfüçyüs bunu az ve öz şöyle ifade eder.
“Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir!”


Lilay Koradan
Dahi Beyin Blog



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder