Böyle bir durum
olabilir mi? Evet, kesinlikle evet. Çevremde bu tür yakınmalara tanık
olmuşumdur, böyle konuşan insanların olduğunu duymuşumdur. Yadsınamaz bir
gerçektir günümüz insanının keşmekeşliği. Tüm bunların altında yatan sebep
“farkındalık” eksiğidir. Güzel bakmasını bilemeyen için hayat, korku dolu gözlerle
elinde çekic tutan bir adamı andırır. Böyle bir ruh hali, ne yaşamın özünü
duyumsatabilir ne de var olanla yetinmeyi... Bir defa olsun çevresinde ne olup
bittiğini merak etmeden kendi katranlı dünyasında kabus dolu anlar yaşayan
insan için elbette ne paranın ne de “her şey”in bir faydası olur.
Sokrates, “Güzel
Bak!” derken çevrenin ve ailenin önemine yüzyıllar önce dikkat çekmiştir:
“Yoldaş
vatandaşlar, neden her taşı çevirip sürterek bolluk yaratmaya çalışıyor. Fakat
bir gün her şeyinizi miras bırakacağınız ailenize, çevrenize, sizden sonra
gelecek çocuklarınıza bu kadar az vakit ayırıyorsunuz? Yaşam ilahi noktada
güzel bakmak, güzel düşünmektir. Bir öksüzü, başını eğmiş, düşünceli ve üzgün
gördüğün zaman, kendi çocuğunun yüzünü öpme.”
Güzel Bakmanın
en yüce ve en müşfik tüneli hiç kuşkusuz merhamet tünelidir. Bu merhamet
tünelinden içeriye giren, var olduğu imkanlar içerisinde anlamsızlık boşluğu
yaşamaz; “her şeyim var ama mutsuzum” diye bir tedirginlik merhametin aydınlık
tünelinde mum gibi erir. Çoğumuz, zengin olmuş bilim adamlarının, yazarların,
işadamlarının hayır kurumları ve vakıflar kurduğunu biliriz. Onlar bakmasını
bilenlerdir. Onlara ne mutsuzluk vardır, ne de huzursuzluk. Öyleyse, her ne
olursak olalım; ister fakir, ister orta halli ister zengin bir tek şeyi ihmal
etmeyelim: hayat güzel bakmasınız.
Sabır ve cesaret
yaşamın tohumlarıdır. Akıl ise bu tohumları serpen en önemli araçtır “Allah’ım
bize değiştiremeyeceğimiz şeylere katlanmak için sabır, değiştirebileceğimiz
şeyleri değiştirmek için cesaret, bu ikisini birbirinden ayırt etmek için de
akıl ver.” Diye yaşam tarlasının özetini çıkarmış olan bilge köle Epiktetos, bu
üçlü saç ayağı tarzındaki ifadesinde hayata nasıl bakılması gerektiğinin altını
çizmiştir.
Bir arkadaşının
keder dolu halinden rahatsızlık duymayan insan mutsuzluğa dikiş atmış demektir.
Oysa arkadaşının karşıya geçmesine yardımcı olanın kendisini de karşıdadır.
Yağmur,
yeryüzünde yaşayan insanlara bereket gönderirken onlardan hiçbir şey beklemez.
Bulut da yağmura bu bereketi nakşederken hiçbir talepte bulunmaz. Pozitif
bakmasını bilen insan için bu med-cezir hadisesinde çok hikmetler vardır.
Dahası, “Her Şeyim var ama mutsuzum” duygusu artık bundan sonra yerini iç
binice ve iç huzura bırakır.
“Tımarhaneler,
dışarıdakiler kendilerin: akıllı hissetsinler diye kurulmuştur” diyen Montesqieu,
aslında bir hakikate işaret etmiştir: Var olan imkanlarımızın farkında olup
(Güzel bakmak), yersiz mutsuzluk ve huzursuzluklar üretmeden yaşama becerisini
kazanmamızı istemiştir. Bakmasını bilen için, çevremiz ibret alınacak
materyallerle doludur. Çocuk Esirgeme Kurumları, Darülacezeler (Yaşlılar
Yurdu), Mezarlıklar, hapishaneler, akıl hastaneleri… Tüm bu yapılar biz
dışarıdakiler için yeterli şükrediş mekanları değil midir? Öyleyse mutlu ve
huzurlu olmak için daha neyi bekliyoruz?
Lilay Koradan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder