Aşk Kitaplardakilere Benzer mi?


Her sabah uyandığımda elim yine telefona gidiyor. Alışkanlık işte… Her sabah “günaydın sevgilim” mesajını okuyarak güne başlamak ayrı bir zevk veriyordu bana…

“Günaydın” mesajın yoktu bu sabah da… Ve belki de hiç olmayacaktı… O an aklıma geldi gözyaşları içerisinde birbirimize veda edişimiz. Attım yine telefonu elimden!

En son evine uğurlarken öpmüştüm seni. Nerden bilebilirdim ki seni son kez öpeceğimi; veda busesi olacağını… Belki de içime doğmuştu öyle pervasızca çekip gideceğin. Hiç sarılmadığım gibi sarılmıştım sana.

Öylece çekip gidişin geliyor aklıma… Başımı yastığa koyuyor ve ağlıyorum dakikalarca… Ağlıyorum işte yaşıma başıma bakmadan! Hani gidenlerin ardından su dökerler ya çabuk dönsünler diye… Ben de gözyaşlarımı döküyorum ardından, belki dönersin diye…

Aşk… Üç harf içerisine sığdırılmış uçsuz bucaksız bir okyanus! Her nefeste, her adımda hep aşk… Hep aşk!

Arkadaşları, Mecnun ile konuşmaya gittiklerinde onlara; “Bana Leyla’dan bahsetmeyecekseniz hiç konuşmayın, boş yere nefes tüketmeyin” diyordu ya âşıkların üstadı… Ben de artık sana dair konuşacaklarsa dinliyorum insanları… Bana seni hatırlatmalarını istiyorum…

Her gün oturuyorum camın kenarına ve seni düşünüyorum… Gözlerine ilk defa aşk ile baktığım gün geliyor aklıma… Sana bir hikâye anlatmıştım, bilmem hatırlıyor musun?

Arkadaşları, Mecnun’un bu derbeder haline çok üzülüyorlarmış. Kays; deli divane olmuş, aşkından çöllere düşmüş, her nefesinde Leyla’nın adını sayıklar olmuştur. Bu yüzden de adına Mecnun demişlerdir…

Arkadaşları ise Kays’ı mecnun eden Leyla’yı çok merak eder ve toplanıp Leyla’nın mahallesine giderler. Bir de bakarlar ki Leyla gayet normal, diğerlerinden farkı olmayan bir kız… Kızarlar Mecnun’a ve soluğu onun yanında alırlar. Otururlar karşısına ve başlarlar konuşmaya; “A bizim divane arkadaşımız… Seni çöllere düşüren, deliye çeviren, mecnun eden Leyla’yı görmeye gittik. Diğerlerinden farkı olmayan, sıradan birisi. Ne buluyorsun bu kızda anlamıyoruz!”




Mecnun ise tebessüm eder… Ve şöyle der arkadaşlarına: “Siz onu bir de benim gözümle görün!”

Bu hikâyeyi anlattıktan sonra ise gözlerinin içine bakmış ve “Ben Mecnun’um… Sende Leyla’yı gördüm! Leyla’m olur musun?” deyivermiştim…

Aşk bir sarmaşıkmış… Sevdiğine baktığın ilk an kalbine kök salar, acı çektirerek sararmış aşığın vücudunu. Ve bir ömür boyunca kurtulamazmış insan o sarmaşıktan.



Yıllarca aşka dair kitaplar okumuştum, hatıralar dinlemiştim. Ama şimdi anlıyorum o anlatılanlara benzemediğini… Anlatılanların sadece hikaye olduğunu, gerçeğin ise acı verdiğini şimdi anlıyorum. Ve sözlerin en güzelini yine Mevlana’nın söylediğini idrak ediyorum kuşkusuz… Kendisine; “Üstad, aşk nedir?” diye soranlara “Ben ol da gör!” demişti…

Aşk, aldığın her nefesin içinde fırtınalar koparmasıymış meğer… Kimin yüzüne baksan sevdiğinden bir iz aramakmış… Sunay Akın’ın dediği gibi; Çay bardağında  bırakılan dudak payı kadar bile ayrı kalamamakmış sevdiğinin gözlerine…





Şimdi sen yoksun… Geriye sadece hatıraların kaldı bana bıraktığın. Bana en son aldığın kazağı dolaba kaldıracağım. Giymeye kıyamam ki… Ve fincan… Hani sıcak suyu içine doldurduğumuzda ikimizin fotoğrafı beliriyordu simsiyah fincanda… Bana verdiğin en kutsal hatıra! Ve gözlerin… Boncuk boncuk gözlerin kaldı bana hatıra… Her baktığım yerden bana gülümseyen o ceylan gözlerin…

Veda etmeden evvelki son konuşmamız geliyor aklıma son olarak… Bana söylediğin son söz; “Seni seviyorum… Ama unutacağım! Sen de unut ne olur…” olmuştu. Aklıma her geldiğinde ilk günün heyecanını duyarken, sarmaşık bütün bedenimi ve hatta ruhumu sarmışken unutabilir miyim sence?




Hasan TANDOĞAN

tandoganhasan@hotmail.com

dahibeyin.blogspot.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder