Yakınlaşırken Uzaklaşan Üzerine



"İnsan aşılması gereken bir şeydir: İşte bu yüzden sevmelisin erdemlerini - çünkü onlarda yok olacaksın."

Tutsaklara prangalarını işaret eden özgür adama tutsakların ilk cevabı şu olur: "senin prangan nerede? Kesin sen bizimle dalga geçiyorsun." Ya da prangalarını güzel bir renge boyarlar ve şunu derler: "İşte benim prangam diğerlerinden daha güzel." Oysa, en güzel elma bile çürüyünce yenmezse, tutsaklığın en güzeli de tatsız ve koyudur. Pençesine uzun bir ip bağlanan kuş da uçtuğunu sanır ve "ben özgürüm," der. Çobanlar da "buradan çıkma," der, "bak buradaki otlar ne kadar da lezzeti duruyor." Koyunlar da güzel bir melemeyle zevk çığlıkları atarlar. Kurta dost olunacağını bilen koyunsa bir adım atar sürüden dışarı. Hakikat kurdu, vahşidir evet, ama dost olmanın ne demek olduğunu bilen bir koyunsanız eğer, sivri dişlerden kaçmayı da bilirsiniz; ya da kendi dişlerinizi sivriltirsiniz.

Kuşlar gülmeyi en iyi becerenlerdir; yoksa nasıl onların tüyleriyle gıdıklanırdı ki insan? Hoş bir gülmeyle güldürüyor bizi hakikat. "Bak," diyor, "ahmaklardan kurtardım seni. Şimdi hapissin kendi kendinde. Sevin işte!"

Uçurumun üstüne örülmüş bir köprüdür hakikat: AN derim ben ona. Sürekli akan bir nehirdir o; durduğunu gören olmamıştır onun. Yarın nasıl akacak diye düşünülemez, dün nasıl aktı diye de. Karanlık basıyor ve güneş doğuyor diye zaman mı değişirmiş? Geçmişin ve geleceğin toplamı anda gizlidir ve ondan doğup, ona döner.

"Her zaman buradaydım ve her zaman burada olacağımdır" hakikat sözü; zira yoktur her zamandan içeri ve dışarı olan, andır işte o her zaman. Yeni düşen cemrelerin kokusunda ve güneşi gizleyen bulutların mavisinde gizlidir. Hakikat ki, epey gizlenir, sever bunu ve alçalmak istemez; "kaçıyorum sizden," der arkasına bakarak, "ayak izlerimde diz çökün ve arayışınızda kusun en tatlı fikirlerinizi."

Öyle ki, medcezir siler ayak izlerini. Kimbilir kaç kişi bastı toprağıma diye düşünmez dünya, unutmak ister bu gizi ve güneşine bakar usulca; "Dönüyorum etrafında ama sanma ki istediğimden yapıyorum bunu." İşte insan da bilmez neden döndüğünü, uydurmuştur o hakikatleri ve erdemlerini; katlanamayacağı bir ana varınca da unutmak ister usulca ve der ki, "uçamıyorum artık, günahlarımda ıslandı kanatlarım."

Haziran güneşi gibidir istenç de; ısındıkça sersemletir, uyuşturur ve alıkoyar. İpte dengede durmayı yalnızca cambazların bilmesi gibi, istenç de denge ister, "deli" der veya "kopuk", hiç olmazsa "öteki" der, "bana ulaş ki, kendi alçalışımda boğulmayayım." Körlüğe tedavisi olduğunu söyler ve sağırlığı gösterir. "Hadin ikiniz eğlenin beraber de zevk alayım bundan. Gerçekten de ne güzel ahmakların birbirlerinde boğuluşu. Derin nefeslerindeki tuzlu suyla yanıyor bedenleri ve etraflarında yüzen balıklara hayranlıkla bakıyorlar. Hepsini ben kurdum ve tek kazançlı çıkan da benim şüphesiz ki."

"Çok yakınlaştın," der puslu gerçeklik, "az kalsın yakalıyordun beni ak sakalımdan; ama sanma sakın göreceksin beni, çünkü isteseydim görünmek, önce karanlığı değil ışığı yaratırdım." Onun alaya vuruşu gizliyor tüm hakikatleri, ona ulaşan kişi bilemez yolun nereye varacağını, zira sinekler çürük etten de haz alırlar doyumsuzca ve sanırlar hakikati bulduklarını.

-End

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder