Uçmayı Özleyen Kuş Üzerine





"Fiyatı olan her şeyin çok azdır değeri." 
-Nietzsche


İhtimaller nehri akar insanın içinde, nice fevkalbeşerler akıp gitti bu nehirde. Kırdılar eski levhaları ve tuttular aynaların en berrağını; sonuç ki, kırdı sürüler aynanın onlara yansıttığını. İşte o ayna ki, yansıtır yansımaların en ağırını, yüklenir ruhların en matahını ve de tiksindirir varoluşu, baktırıp ona uyumsuzun ocağını.

Sanat ve adalet, budur onların ulaşım taşıtı; adaletsizlikten ve anlamsızlıktan bir kaçış arayışı. Halbuki, hayatın ikinci adıdır adaletsizlik ve soyadıdır anlamsızlık, işte budur hayatın içinde ne sakladığı. Kıvanmak için çömelir insan, dizleri uyuşur ve yorulur insan, ne de olsa arar insan, ve ne güzel bir arayış ki bu, hiçbir şey bulamaz insan.

Yalnızlık ki en korkunç mutluluk; ürperti sarar onu ulaşanın içinde, mantarlar bitiverir ona erişenin dizinde; bulutların çizdiği şekillerde ve sararmış defter güncelerinde, yalnızlığın itibarı ve hoşnutsuzluğu gizlenir en çok bakanın iminde; durup da soluklananın, koşup da ter içinde kalanın ve elbette kaçınırken yakalananın masumiyetinde.

Sormuştu bir zamanlar kuşlar, "özlem nedir?" diye. Yanıtı gecikmedi ağaçların, "sizin yokluğunuz," diye. Tabiat buluşturdu kuşu ağaca ve gerçekten de var mıdır onların aşkı kadar saf ve berrak olanı? Ve yine tabiat, insanı buluşturdu yalnızlığıyla, "ikiniz birbirinizi hak ediyorsunuz," dedi sonra, "artık her kayboluşunuz bir buluş olsun, eğer bana saygınız varsa hala."

Sevilmeyi umanın gözleri dikenleşir ve batar en istemediği yere. Acı verir bu batış ve müjdeler acı verici bir kaçış. Sanmasın insan yokluk kendi yokluğu, öyle olsa açık gözler eşlik eder en derinden uyuyuşu.

Ne de kıt bir maden o başkasının toprağından çıkarılan! Ne de çürümüş bir elma o başkasının ağacından yenen! Ne de  solmuş bir çiçek o başkasının bahçesinden koklanan!

Özlemdir kırıntısını yaşatan, hasrettir anıları kanatan; ne nafile bir teşebbüs, ne hoyrat bir tecessüs, uykudan uyandıran, varlığı yadsıttıran; sevinçlerin en kederlisi ve de tebessümün içerlisi.

Belirsizlik sormuştu bir keresinde, "var mı ki benden başka dost," diye. Cevap bulamadı kesinlik buna, içerledi ve ağladı bunalımına. "Bak," dedi belirsizlik, "ortaklığımda buluşur deli ve veli; var mı ki benden daha sefili?"

Bir berceste doğdu ufuktan, karamsar ve hoyrat, meltem gibi gelip geçti heyhat! Kıskandı ayını ve güneşini, ne de güzeldi ziynetleri. Geri dönüş gibi anlamsız ve kurak, öldü şimdi yakınların en yakınında ırak.

Her gece doğurur güneşini. Kederin en kederlisi, vaat eder bal akan dereleri. Gök ve yer, arasında bulutlar, ne güzel kaçıyor hakikatin varlığında karanlıklar.

İstem! Boyun bükücü zorunluluk! Ne korkunç bir şeysin sen ve ellerin kanlı!Öldürdüğün hayaletler yatıyor yüzleri kapaklı. Senin ölümün sanma ki uzaklı, hançeri zehirlisi saplanıyor sırtına ve her taraf kalacak kanlı.

Deliliğin kıyısında yüzer aklın gemileri. Susturur en kuvvetli sürüncemeleri. Bir korku misali kalp çırpıntısı ve ona eşlik eden baş ağrısı! Oysa ki bulur her etki tepkisini, ışık arar gözünü ve alev kovalar közünü. Bir doğuş misali!

-End.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder