Aşkınlıktaki İçkinlik Üzerine



"Evren kendisine bizim gözlerimiz aracılığıyla bakıyor."
-Carl Sagan

Tüm şeyler birer bütün ve bundan dolayı tek ve yekpare bir tasarımdır. Bir taş yahut bir kaya, bir insan yahut bir köpek, farklı şekilde bir araya gelmiş atomlardan başka şeyler değillerdir. Tasarım, algılanan için var olduğundan dolayı, algılayanın tasarım hakkında aşkın bir ideal veya fikir belirtmesi apaçık bir çelişkidir. Balığın okyanusun nereden geldiği hakkında bir anlam aramıyor olması gibi, algılayan durumundaki insan da, algılanmakta olan evren hakkında hiçbir hakikate varamayacaktır. Onun tek çabası şüphe ve kuşku yönünde olabilir ve son kertede, duyduğu şüphe ve kuşku ölçüsünde anlama hazzına erecektir.

Varlık dışında hiçbir şey yoktur; şu halde varolduğundan emin olduğu tek şey olan kendi benliğinden şüphe duyan insan tüm varlıklardan şüphe duyuyor, hiçlik mertebesindeki ilk adımını atıyor demektir. Varlığın hiçlik ve buna benzer olarak hiçliğin de varlık olduğunun bilincine varmak, evrenin tümüyle bir olmayı neticelendirir. Uyumakta olan adamın ne uyku ne de uyuyor olduğu hakkında bir bilince sahip olamaması gibi, hiçliğinin farkına varan adam da hiçbir şeyin farkında olmuyor ve şu halde varlığın hiçlik olduğunu tasdik ediyor demektir. Düşünceler, gerçekliğe dayanan algıların tezahürlerini teşkil edip, kurgusal olandan yola çıktıkları içindir ki, bir hiçleme eylemidir. Düşünen kişi, kendi varlığını hiçleyen ve şu halde, düşünmek eyleminden dışında her şeyden kuşku duyan kimsedir. Nasıl yüzdüğüne şaşıran balık, nasıl uçtuğuna hayret eden kuş ve düşünen kişi aynı şeyi yapıyor olmaktadırlar.

Anlama eşyadaki en büyük haz, bilmeyse bu hazzın tam aksi ve zıttıdır. Bilmek insan ve eşya arasındaki bir eylem olduğunu iddia eder fakat insanın gerçekliği sadece kafatasının içinde ve eşyanın gerçekliği de sadece eşyanın içindedir. Şu halde, bilmek imkansız bir eylem ve tabiatın tasarımına aykırı bir durumdur. Anlamak ise insanın sadece kendi içinde yaşayabileceği ve buna binaen yerine getirebilecek yegane ussal davranıştır. Anlamı değerli kılan hiçbir yakıta ihtiyaç duymuyor oluşu, insanın tabiatında zaten oluyor oluşudur. İçinden anlam çıkartılan her şey artık varolma durumuna gelir. Varın varoluşu, bilincin onu tasdik edişiyle mümkündür. Kişinin algılayan rolünde olmadığı hiçbir bilişsel eylem, nesneyi varolma durumuna getiremeyecektir. Kile şekil veren zanaatkar nasıl ki bilişini eşyada değişiklik kurmak üzere büküyorsa, aynı şekilde düşünme eylemi de nesneyi o şekilde şekillendirmektedir.

- Endülüs