Sesinizi Yükseltin


Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyuya düşer. Niye düşer, nasıl düşer, sormayın. Eşek bu, düşmüş işte! Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahta ile kapatılmıştı belki, üzerine toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Zavallı eşek kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.
Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi. Ve sonunda yukarı kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı.
Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni? Çoğu zaman. Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Düşene bir tekme de sen at telkinleri her an kulağımızda çınlarken, bu ahlaki değerler kök salmaya başlamışken, biraz soluklanıp doğru kararlar doğrultusunda selamete çıkışın yollarını aramaya başlamak en anlamlı tercih olacaktır herhalde. Biz nefes almaya çalıştıkça, çırpındıkça çelme takmaya çalışan çok olur. Bunlarla başa çıkmanın tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek, ayağa kalkmak ve kurtulup aydınlığa adım atmaktır.

Kaynak: www.gencgelisim.com