Konuştur(may)an Yöneticiler


Bir şeyler yolunda gittiğinde sorun yoktur! Ama bir şeyler yolunda gitmediğinde hemen suçlular aranır. Ve fakat hiç aynaya bakılmak istenmez! Yöneticilerimizin, kendilerinin davranışlarından kaynaklanan sorunları görememe becerisi yüzünden işletmelerimiz bugün birçok farklı özellikleriyle erime yaşamaktadırlar. 

Personellere ceza vermek, haddini bildirmek işin en kolay yönü! Peki, yapılan işlem doğru mu? Gerçekte bu yanlışlığın kaynağı, yöneticimizin kendisi ise ne olacak? O bedeli kim ödeyecek?

Bir laboratuarda deney yapılıyor. İçine bir büyük ve yanında da çokça küçük bir balığın olduğu kocaman bir akvaryum konuyor. Büyük balık acıktıkça küçük olanları yiyor. Daha sonra akvaryumun ortasına dikey bir cam yerleştiriliyor, böylece akvaryum ikiye ayrılıyor. Büyük balık bir tarafa, küçük balıklar da diğer tarafa yerleştiriliyor. Büyük balık, cam bölmeyi geçmek ve küçük balıkları yemek için defalarca deneme yapıyor. Bu durum tam 28 saat sürüyor. 28 saatin sonunda, büyük balık artık diğer tarafa geçmek için mücadele etmeyi bırakıyor. Deneyin sonunda cam bölme kaldırılıyor. Büyük balık, küçükleri yemek için hiçbir hamle yapmıyor. Saatler geçtiği halde küçük balıkları yemediği görülüyor.
Hikâyedeki hedefimiz, psikolojide ‘öğrenilmiş güçsüzlük’ denilen konu… İstatistiklere göre bir çalışan, işyerinde olgunlaşma ve işinde vasıf kazanma dönemi olan iki yıla kadar, 2000 kez beden dili ve konuşma diliyle “‘olmaz, yapılmaz, değişiklik uygun değil, üretme, gelişme, geliştirme”’ gibi sözleri duyuyor. Böyle olunca da personel, zamanla üretememe, yapamama, algılayamama, güvenememe gibi özellikler geliştiriyor ve işyerinde, verilen işi yapan elemandan öteye gidemeyecek bir davranış modellemesi geliştiriyor.
Çalışanlar, cansız işletme yapısına ruh veren bir görünümdedirler. Ruhun iyiliği ya da kötülüğü ise irâdesini konuşturan ya da konuşturmayan yöneticilerin yaklaşımıyla ölçülecektir.
Bir ürünün hayat bulması, kullanım özellikleri ve faydaları, personelin ürün bilgisini, genel kültürüyle yoğurarak düzgün bir aksanla konuşmasıyla mümkündür. Bir işletmenin durumu da böyledir. O işletmenin hayat bulması için çalışanların varlığı ve kattığı değerler, üretimler, yenilikler, zenginlikler, yapıya can ve hayat verecektir.
Çalışanların kattıkları değerler olmasa, işletmeler ne diye o kişiler üzerinde ısrarcı olsunlar ki?
Ama gerçek böyle değil!
İnsan ve iş yönetiminden habersiz insanlara verilen işletme yönetimleri sayesinde, üreten insanları durgunlaştıran bir yapı oluşturuluyor. Bu, isteyerek veya istemeyerek gerçekleştiriliyor.
İnsanların konuşmaları engellenince üretimleri de tükenmeye başlıyor. Konuşturulmayan çalışanlar aynı zamanda makineleştiriliyor. “Dediğim kadar yap, gerisine karışma!”, “Asla yorum yapma!”, “Sana soran oldu mu?”, “Siz ne bilirsiniz ki?”, “Beceriksizler!” gibi dikkatsizce kullanılan birçok sözcük, bir şekilde işletmeye “gider” olarak dönüyor. İşletmeler de bu giderlerin nereden geldiğini fark edebilecek bir mekanizma ve danışmanlık sistemi kurmadıkları için de olan oluyor! Yani verimsizlik, üretememe, iş gücü kayıpları, satış kayıpları gibi durumlar yaşanıyor.
Bu durumda aslında kimsenin çalışanları suçlamaya hakkı yok kanaatindeyiz.
İşletmelerde doku uyuşmazlığı taramasına yönelik çalışmalarda çıkan sonuçlar, işin çoğunlukla yönetici merkezli hatalardan kaynaklandığı şeklinde... Yüzde doksan sekizi yöneticinin, yüzde ikisi çalışanın hatasında kaynaklanan verimsizlik algılamasında, inatla personel üzerinde harekât planı yapmanın ne âlemi var?
Bir şeyler yolunda gittiğinde sorun yoktur! Ama bir şeyler yolunda gitmediğinde hemen suçlular aranır. Ve fakat hiç aynaya bakılmak istenmez! Yöneticilerimizin, kendi davranışlarından kaynaklanan sorunları görememe becerisi yüzünden, işletmelerimiz bugün birçok farklı özellikleriyle erime yaşamaktadırlar. Personellere ceza vermek, haddini bildirmek işin en kolay yönü! Peki, yapılan işlem doğru mu? Gerçekte bu yanlışlığın kaynağı yöneticimizin kendisi ise ne olacak? O bedeli kim ödeyecek?
Çalışanları öğrenilmiş güçsüzlük içerisine atan yönetim modelinin faturası çok ağır oluyor. İşletme yönetimlerinin, kendilerini bu hassas zâfiyetten tamamen arındırması gerekiyor. Ya da sonuçlarına katlanmaları gerekiyor.

Öğrenilmiş Güçsüzlükleri Aşmanın Yolları:
¨       Çalışanlarınızı dinleyin.
¨       Çalışanlarınızı anlayın.
¨       Çalışanlarınıza değer verin.
¨       Çalışanlarınızın üretimlerinin önüne engel olmayın.
¨       Çalışanlarınızla ‘beyin fırtınaları’ yapın.
¨       Çalışanlarınıza zenginlik katın.
¨       Çalışanlarınızla birlikte olduğunuzu gösterin.
¨       Çalışanlarınızla bütünlük içerisinde, bir “yıldızlar kulübü” değil de “takım” yapısında olduğunuzu görmeye ve bunun gereklerini yapmaya çalışın.
¨       Çalışanlarınızın önerilerini sabırla dinleyin.
¨       Çalışanlarınıza karşı anlayışlı olun.
¨       Çalışanlarınıza karşı ilgili olun.
¨       Çalışanlarınızın önüne engel olmayın.
¨       Çalışanlarınıza zihni, fikri ve beceri gelişimleri için eğitim deneyimleri kazandırın.
¨       Çalışanlarınızın bilgi, beceri ve deneyimlerine yönelik hayati projeler oluşturun.
¨       Çalışanlara yönelik heyecanlandırma sistemleri oluşturun.
¨       Çalışanlarınızın projelerini uygulanabilir projelere dönüştürün.
¨       Çalışanların enerjilerini sürekli yüksek tutun.
¨       Çalışanların gelişimlerinin önünde engel oluşturmayın.

Japonya’daki bir çalışanın, bir yılda 565 yeni üretim, icat, proje ve öneri geliştirmesinden anlaşılıyor ki, bunu sağlayan şey, konuşturan anlayışın gücü olsa gerek!
İş dünyasında, işletmelerine hayat vermek isteyenlerin yolu konuştur(may)an yöneticilerden geçmiyor, inanın!
Dileğimiz, konuşturmayan anlayışlardan ve yöneticilerden arınmış, başarılı ve mutlu bir iş dünyasının tesisi…

Abdüllatif ERDOĞAN
abullatiferdogan@hotmail.com

Kaynak: www.gencgelisim.com