Kariyer mi, Çocuk mu? / Hatice Kübra Tongar ile Söyleşi



Hatice Kübra Tongar, Moral FM’de radyo programcısı ve iki çocuk sahibi olan genç bir anne. Hem mesleğinde çok başarılı, hem de üç kitabı yayın­lanmış bir yazar. “Minik Bebeğime Afiyetle”, “Anneciğim Beni Tanıyor musun?” ve “Masal İstediğin Gibi Bit­sin (10 Kitap)” isimli kitapları genç an­neler için başucu kitabı niteliğinde…

Yazar, radyo programcısı ve iki çocuk sahi­bi genç bir anne olan Ha­tice Kübra Tongar ile annelik ve çocuk yetiştirme üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
1) Yazarlık hayatınıza metin yazar­lığıyla başladınız. İlk kitaplarınız ise çocuklarla ilgili. Bu kitaplarınızı yazma sebebiniz nedir? Kitaplarını­za çocuklarınızı yetiştirmenizin bir hikâyesi diyebilir miyiz?
Kitaplarım için, çocuklarım için ku­şandığım hassasiyetlerin ete kemiğe bürünmüş hali diyebiliriz aslında. Zira her kitabımın çocuklarım için girdiğim arayışlarla başlayan seyirleri var. Ama hepsinin ana fikri nedir derseniz, şunu söyleyebilirim. Günümüzde her an­neye empoze edilen “kolay annelik” dayatması var. Gebelikten-doğuma, bakımından-beslenmeye çocuğumuz için “doğal” yoldan yapmamız gere­ken her şey “suni”leştirilmeye çalışı­lıyor. Çünkü böyle bir kapitalist çark var ne yazık ki.
“Normal doğum zordur, suni olan se­zaryeni tercih et; çocuğun için yemek yapacak vaktin yok, marketlerden hazır gıdaları al” telkinleriyle annelik yapmaya çalışıyoruz. Oysa psikolo­jide bir gerçek var; insan emek ver­mediği şeye sahip çıkmaz. Bu çocuk için de böyledir. Siz çocuğunuz için bir meyve doğrarken aslında farkında olmadan onunla ruhsal bir bağ kurar­sınız. Kitaplarım da bu bağın yolunu aralamak niyetiyle yazıldılar.
2) Kitabınızda “Enes’ten önce ve Enes’ten sonra” diye bir başlık var. Bir çocuk, bir kadının hayatını nasıl etkiliyor? Sizi nasıl etkiledi?

Bu soruya güzel cevap verebilecek kelimeler yok cebimde, öncelikle bunu söyleyeyim. Çünkü hangi keli­me, hangi cümle anneliğin yaşattığı duyguları ve bana kattıklarını ifade etmeye yeterli kalır bilemiyorum. Ama şu kadarını söyleyebilirim, Enes ve Eymen, Rabbimin bana en güzel iki hediyesi. Beni daha iyi, daha şefkatli, daha sabırlı, daha güzel bir insan kıldı­lar. Fıtratımı hatırlattılar. Efendimiz’in (s.a.v.) kalbini çıkarıp temizleyen me­lekler gibi, kalbimi yerinden çıkarıp temizlediler; sevgiyle yıkadılar.
3) “Kolaycı anne olmayın” diyorsu­nuz. Kolaycı anne ne demek? Bu konuda annelere neler söylersiniz?

Bu cümleyi duyan annelerin ilk tep­kisi “anneliğin kolaylığı var mı ki” olabiliyor ve haklılar da… Annelik zor bir görev… Belki bu noktada ko­lay-zor yerine, doğal-suni tanımlarını kullanmak daha doğru olur.
Bugünün anneleri olarak modern za­manın sonuçlarından biri olarak hız­landık. Kendi iç sesimizi bile duya­mazken, çocuğumuzu duymaya iyice yabancı olduk. Bu yüzden zamanın bize sunduğu “kolaylıklara” boyun eğ­mek zorunda kaldık. Zira devam eden bir kariyer, mükemmel devam etmesi “gereken” ev hanımlığı, eşlik, v.s. gibi pek çok yükümüz var. Oysa Efendimiz (s.a.v.), teenniyi tavsiye ediyor. Rab­bimiz tadil-i erkân ile bizleri yavaş­lamaya çağırıyor. Durup fıtratımıza kulak vermeye başladığımız an anne­liğimiz de doğallaşacak. Çünkü fıtrat asla yanlış konuşmaz.
4) Bir çocuğun anne sütü ile beslen­mesinin ruhsal ve bedensel gelişimi için çok önemli olduğunu biliyoruz. Fakat birçok anne emzirmeyi bıra­kıp çocuklarını mamalarla büyütü­yor. Bunun sebebi sizce nedir? Siz çocuklarınızı nasıl beslediniz?

Yarama parmak bastınız. Ben çok is­tememe ve sonuna kadar direnmeme rağmen sağlık sebepleri nedeniyle çocuklarını uzun süre emzirememiş bir anneyim. Bu hâlâ içimi çok acıtır. Hatta çocuklarını emziren anneleri gıpta ile izlerim. Lakin bu mahrumiye­tin bana öğrettiği çok önemli bir şey de oldu. Gördüm ki çocuklarımızın seyrini –ne kadar öyle sansak da- biz planlamıyoruz ve biz şekillendirmiyo­ruz. Bunu kabul edip akışa kendimizi bırakmak, daha stressiz bir anneliği de beraberinde getiriyor.
5) Bir çocuğun gelişimi belli bir zaman periyodunda gerçekleşiyor. Çocukların uyku ve beslenme şekli ise sürekli değişiyor. Anneleri çok zorlayan bu süreç, uykusuz gece­lere dönüşebiliyor. Anneler çocuk­larını nasıl besleyeceğini de bile­miyor. Bu sürecin anne ve çocuk açısından daha sağlıklı geçmesi için neler önerirsiniz?

Uyku ve beslenme biz annelerin “uyumlu” çocuğu tarif ederken kullan­dığımız iki başlık aslında. Her ikisine dair belli ön kabullerimiz, kırmızı çiz­gilerimiz var. Mesela, “tombul çocuk daha makbuldür, çok uyuyan çocuk daha güzel büyür” gibi pek çok inanı­şımız var. Oysa her çocuk gerçekten farklı bir âlem, farklı bir fıtrat… Nasıl ki biz yetişkinlerin başka alışkanlıkları ve yönelimleri varsa, çocuk için de du­rum böyle. Bunu kabul edersek ve ço­cuğumuzu belli bir kalıba sokmaya ça­lışmaktan vazgeçersek her şey daha kolay ilerler. Doğru beslenme ve rahat uykuların sınırlarını çizebilmek içinse kitaplar bizler için can simidi oluyor elbette. Biz, bize düşeni yapıp sükû­net içerisinde çocuğumuzun gelişimini izleyebildiğimizde çocuk da huzurlu ve sakin oluyor. Bu da, uykularını ve işta­hını kendiliğinden yoluna koyuyor.
6) Çocuk sevgi ile beslenir diyor­sunuz. Bu sözünüzden yola çıkarak anne ve çocuk iletişimi ne zaman başlar ve nasıl devam etmeli?

Anne-çocuk iletişimi anne karnından itibaren başlıyor. Bugün görüyoruz ki, istenilen ve beklenilen bir gebeliğin çocuk üzerinde çok müspet tesirleri var. Onunla daha küçük bir ceninken konuşarak, ruhumuzdaki sevgiyi ona akıtarak ilk diyaloglarımızı kuruyoruz as­lında. Dünyaya geldiğinde ve büyümeye başladığında iş biraz zorlaşabiliyor. Çünkü çocuğumuz da artık “ben” de­meye, kendi isteklerini ortaya koyma­ya başlıyor. Bu bağlamda iletişimimizi bir ego savaşına döndürebiliyoruz. “Ben senin annenim benim dediğim olacak” baskısıyla, sevgi ağımızı ze­deleyebiliyoruz. Sevgi, karşılık ve beklentilerden arındığı ölçüde duru kalır. Eğer “çocuğumu seviyorum” cümlesinin altını beklentilerimiz besli­yorsa doğru bir anne-çocuk iletişimin­den bahsetmek pek mümkün değildir.
7) Hiç birimiz çocukluğumuzda din­lediğimiz masalları ve masal kah­ramanlarını unutmayız. Sizin de masal kitaplarınız var. Çocukların dünyasında masalların nasıl bir yeri ve etkisi var?

Masallar, çocuğun zaten var olan ha­yal dünyasını diri tutan çok önemli enstrümanlar… Özellikle televizyo­nun ve bilgisayarın bu kadar hayalleri öldürdüğü bir zamanda sadece çocuk­ların değil, bizlerin de masala ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ben küçük prens, kum kurdu gibi çocuk kitap­larını başucumdan eksik etmeyerek içimdeki çocuğu diri tutmaya çalışan bir anneyim.

8) Kemal Sayar bir tespitte bulu­narak günümüzde anne ve babalığı yeni bir spor dalı olarak adlandırı­yor. Anne ve babalar çocuklarını mükemmel yetiştirmeye çalışarak kendilerini çevrelerine ispatlama yarışına giriyor. Çocuk bebekliğin­den itibaren aşırı steril bir ortamda büyüyor, kişiliğinin gelişmesine izin verilmiyor. Kemal Sayar, anne ve babalar çocuğun kişiliğini örseleme­meli, hatta gölge etmemeli diyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kesinlikle katılıyorum. Çocuğu aşı­rı serbest bırakmak da, aşırı sıkmak da çocuğa zarar verir. Bizlere düşen uygun ortamı sağlamak ve sonrasın­da çocuğumuzun içine zaten Rabbi­miz tarafından yerleştirilmiş tohumun yeşermesini şükürle izlemektir. Bunu yapabilmek için öncelikle çocuğumu­zu bizim büyüttüğümüz algısından kurtulmamız gerekiyor. O zaten Rab­bimiz tarafından büyütülüyor, evrili­yor, yoğuruluyor. Bu süreçte sadece rehberliğimize ihtiyaç duyuyor.
9) Çalışan annelerin durumuna deği­nirsek, onların çocuklarına ayıracağı vakitler daha sınırlı. Siz de bir yazar ve radyo programcısı olarak çocuk­larınıza ne kadar vakit ayırıyor, za­manınızı nasıl düzenliyorsunuz?

Bu günümüz kadınının en büyük pa­radoksu aslında; Kariyer mi, çocuk mu? Çünkü ikisini birlikte layığıyla yürütme koşturması kadını gerçekten yıpra­tıyor. Ben bu konuda kendimi şanslı sayıyorum. Zira Home Office yürüt­tüğüm bir işim var. Radyo programla­rımı saymazsak, iş saatlerimi kendim belirliyorum ve çocuklarım bana ihti­yaç duyduklarında yanlarında olabi­liyorum. Onlarla oynayıp, kitap oku­yup, sohbetler edebiliyorum. Ama her anne için bu mümkün olamıyor ne yazık ki…
Bu yüzden çalışan annelerin yükle­rinin zor olduğunu da düşünüyorum. Çünkü herkes için farklı şartlar ve farklı hayat gerçekleri var. Bu yüzden bir anne vicdanına kulak verdiğinde onu rahatsız eden bir geri dönüş almı­yorsa, sorun yok demektir. Zira vic­danın sesi her zaman doğruyu fısıldar.
10) Bu noktada, çalışan bir anne­nin eşi olarak İsmail Bey size ev iş­lerinde yardım ediyor mu peki?
İsmail Bey, çok ilgili bir eş ve babadır. Evliliği adına da, babalık rolü adına da sürekli “nasıl daha iyisini yaparım” çabası içindedir. Bunun karşılığını da aldığını düşünüyorum. Zira her iki oğ­lumuz da gece uyandıklarında “baba” diye ağlarlar. Çünkü babalarının he­men yanlarında olacağını bilirler. Aynı şekilde ben de yaptığım işleri kabul ederken, kariyer koşusunda yer alır­ken bilirim ki, yetişemediğim yerde eşim yanımdadır. Evimizin her türlü ihtiyacını karşılamak için gönüllü bir destekçidir. Bize yaşattığı bu güven, hem benim için, hem oğullarım için çok değerli…
11) Son olarak yeni bir kitap proje­niz var mı? Teşekkür ederim.
Kitap hususundaki bu sorunuz dua yerine geçsin inşallah. Zira bu yılın yoğunluğu nedeniyle istediğim kadar vakit ayıramıyorum yazmaya… Ama zihnimde demlenen projeler var elbet­te. Şu kadarını söyleyeyim, yine an­neler için anneliğe dair güzel projeler hayata geçmeyi bekliyor.
Bunun yanında www.kadincakararin­ca.com internet sitesinin kurucusu ve yayın yönetmeniyim. Sitemizde de bu yıl çok önemli yenilikler, önemli çalış­malar var. Hanımlara daha rahat isti­fade edebilecekleri bir site hazırlaya­bilmek için uzun süredir çalışmalarını sürdürdüğümüz pek çok proje var.
İnşallah yeni süreçte çok faydalı işler­le, sorularımızı arttıran isimlerle hem site, hem radyo, hem kitaplar bağ­lamında yolumuza uzun yıllar devam ederiz.



Emine Ateş
Kaynak: www.gencgelisim.com