Her şey akıl ve mantıkla mı
çözülüyor acaba? Hani deriz ya, “Çok Akıllı Adam” ya da “Çok mantıklı bir insan
” diye… Gerçekten çok akıllı ve mantıklı insanlar hayatta başarı ve mutluluğu
yakalamış ya da kişisel mükemmelliğe ulaşmış insanlar mıdır? Eskiler hatırlar;
“Uzay Yolu” filminde çok mantıklı bir adam vardır: Mr. Spock… Her olayı mantık
çerçevesinde yorumlayan bir dehâ olarak hatırlarız onu… Ancak iş duygusal
tecrübeye geldiği zaman, pek de başarılı olduğu söylenemez.
” Biz batılı insanlara
akıl sezgiden daha üstün görünüyor. Zekâyı, hislerimize daha çok tercih
ediyoruz. Hayatta başarılı olmak için akıl ve madde kadar mâaneviyatın da bir
ihtiyaç olduğu görülmektedir. O halde zekâdan daha çok, kişiliğe kuvvet veren
beyinsel ve zihinsel faaliyetleri kendimizde süratle diriltmeliyiz.”
Akıl ve mantık, tabii ki yaşam sürecimiz açısından çok önem
taşımakta… Ancak insanın yaşamını verimli ve güvenli bir şekilde sürdürebilmesi
açısından sadece mantık yetersiz kalmakta… Salt mantıkla hareket eden bir
insanı programlanmış bir bilgisayara, bir robota benzetmek mümkün… Nasıl
programlanmışsa öyle hareket eder. Alternatifleri yine kendisine yüklenen
program çerçevesinde seçebilir. Peki, ya sevmek, üzülmek, sevinmek, mutlu olmak, öfkelenmek, şefkat duymak,
hissetmek, sezmek, aşık olmak, nefret etmek, niyet etmek, heyecanlanmak,
coşmak, korkmak, cesaretlenmek, empati duymak, hayal etmek, rüya görmek, dua
etmek, huzur bulmak, mutlu olmak, mutsuz olmak, vicdan sahibi olmak, ilhâm
almak gibi yaşanan gerçekleri nereye koyacağız? Çok mantıklı bir adam her zaman
çok şefkatli bir adam mıdır? Ya da çok mutlu mudur? Her zaman akıllı ve
mantıklı olan bir insan her zaman cesur mudur?
İnsanlarla duygusal empati sağlayabilir mi?
Çok akıllı ve mantıklı bir
patronunuz ya da müdürünüz pekâlâ duygusuz ve zorba biri olabilir… Kendisini
her görüşte, saçlarınız elektriğe tutulmuş gibi diken diken olabilir; nefret
duygularınız kabarabilir. Öğrencilik yıllarınızda çok bilgili, akıllı ve
mantıklı bir öğretmeninizin dersi pek de zevkli geçmemiş olabilir ya da o çok
mantıklı öğretmeninize bir türlü ısınamamış olabilirsiniz. Buna karşın aklını,
mantığını, duygusal zekâsını ve vicdanını dengeli bir biçimde kullanabilen,
insanlarla sıcak ilişkiler kurabilen, empatik ve lider özellikli bir
öğretmeninizden gördüğünüz sıcaklık ve ilgi sayesinde çok daha mutlu ve verimli
anlar yaşamış olabilirsiniz.
Karl Popper ve John C. Eccles bu konuda görüşlerini şöyle
ifade etmişlerdir:
“Öyle görünüyor ki insanlar arasında muhtemelen doğuştan
zekâ farklılıkları bulunmaktadır. Ancak böyle çok boyutlu bir sorunu, insanın
sahip olduğu bilgi ve zekâyı (kavrama çabukluğu, sezinleme derinliği,
yaratıcılık, sergileme berraklığı, v.b.) tek boyutlu olan zekâ bölümü (IQ) gibi
bir işlemle ölçülebilmek de imkânsız görünüyor.”
Sadece mantık kurallarına göre hareket edenler birer makine
ya da robot gibi yaşarlar. ”Yağmur yağdığı zaman şemsiye açılır ve yağmurdan
korunulur. “ gibi… Peki, ya doğayla baş başa kalmanın huzurunu duymak,
sevdiğiyle el ele bir nisan yağmurun altında şarkılar söyleyerek iliklerine
kadar ıslanarak keyifle, mutlulukla yürüyen bir kişinin davranışlarını mantığın
hangi kefesine koyacağız? Herkes ıslanmamak için köşe bucak kaçarken ya da
şemsiyesini açarken siz hangi mantık kurallarına göre böyle bir şey yaparsınız?
Bence böyle bir örnekte mantıktan çok duygular ağırlıkta… O anda yaşanan
mutluluk oranını o insanlara sormak gerek…
Peki ya, suyun kaldırma kuvvetini
hamamda banyo yaparken keşfeden ve keşfettiği anda çırılçıplak sokaklara
fırlayıp “ Evraka! Evraka! ” diye
bağıran ünlü bilim ve düşünce adamı Arşimed’in bu hareketini akıl-mantığın
neresine koyacağız? Ya Hezarfen Ahmet Çelebi’ye ne dersiniz? O devirde yapma
kanatlarla Galata Kulesi’nden atlayarak uçmaya kalkmak akıl-mantık işi
miydi? Bir ışık demetinin üzerine binip
evrene yolculuk yaptığını hayal eden ve E=mc2 ‘yi bulup fizikte devrim yapan
Einstein’a ne demeli?
Sadece mantık kurallarına ve bilinçli zihne bağlı olarak
resim çizmeye çalışan bir ressam, belki de hayal, sezgi ve ilham güçlerinden
esinlenerek çizilmiş bir resim kadar kaliteli ve özgün bir eser ortaya çıkaramayacaktır.
Sadece mantık kurallarından bir nota kombinasyonu çıkarmaya çalışan bir
müzisyen, rüyasından aldığı ilhamla yüzyıllarca tüm insanlığın dinlediği
evrensel yapıtlar çıkarabilen bir müzik adamı kadar başarılı olamayacaktır.
“Aşk için canını vermek” hiç bir
mantıksal temelle bağdaşmaz. Ama insanın doğasında bu ve buna benzer bir dizi
garip özellikler vardır. Sorun bunların kaynağının nesnel veya mantıksal
olmaması da değildir. Sorun, insanoğlunun evreni bunlar olmadan, sadece akılla
anlamaya çalışmasıdır.
Bizim anlatmak
istediğimiz, kesinlikle akıl ve mantığın bir kenara koyulması gerektiği
anlamında bir şey değildir. Dr.
Carrel : “ Akıllıca hareket edebilmek
için hem duyguya, hem de akıla ihtiyacımız vardır. Akıl olmadan duygu bizi
okyanus diplerine de batırabilir, gökyüzüne de çıkarabilir.” diye düşüncelerini
ifade etmiş. Söylemek istediğimiz, sadece IQ testlerine dayanan akademik
zekânın bir insanın başarısı, mutluluğu üzerine tek başına etkili olmadığıdır.
Tabii ki mantığı bir kenara koyarak sadece duygularla
hareket etmek kişiyi insanlıktan uzaklaştıracaktır. Sadece duyguları, dürtüleri
ve sezileriyle hareket edenler de hayvanlar âleminde yaşamış gibi olurlar.
Sadece duyu ve dürtüleriyle hareket eden bir kişi acıktığı anda yoldan geçen birinin
elindeki yiyeceği kapabilecek ya da bir dükkândan rastgele ve zorbalıkla
yiyecek temin etmeye çalışacaktır. Trafikte tüm yolların kendisine ait olduğu
hissine kapılarak önüne çıkan herkese saygısızca davranabilecektir. Çok zengin
olma dürtüsüyle hareket eden biri “amaca giden her yol mubah” felsefesi gereği,
dolandırıcılık, hırsızlık, hortumculuk yapabilecek, hatta cinayet
işleyebilecektir. Tabii ki bu işleri yapan kişilerin bir kısmı çok mantıklı
insanlar da olabilir, akademik başarıları da yüksek olabilir. Yani sadece
duygularıyla hareket edenler değil, sadece mantığıyla hareket edenler de suç
işleyebilir.
Mesela bir hırsız, hırsızlık
konusunda mantığını çok iyi kullanan zeki biri olabilir. Bir katil, işleyeceği
cinayetler için sıradan bir insanın akıl ve mantığını aşan cinayet senaryoları
hazırlayabilir. Üstün IQ’ ya sahip birçok bilişim suçlusu var. Bu kişilerin
matematiksel-mantıksal düzeyleri bizlerin belki de çok üzerinde…
Dolandırdıkları insanlara acımasız olan bu kişiler, ailesine karşı pekâlâ merhamet
ve şefkat dolu olabilirler. Bu örnekte de akıl-mantığın yanında duygusal
özelliklere sahip olan ancak yine suç işleyen biriyle karşılaşıyoruz.
Akıl, elimizdeki
araçlardan sadece bir tanesidir. Akıl, mevcut verilerden hareketle bir
takım sonuçlar çıkarmaya çalışır. Genellikle nedenselliğe yani neden sonuç
ilişkisine göre çalışmaya şartlanmıştır. Genel bir akıl çalışma şeması, mantık
derslerinde gördüğümüz önermelerin tümünü sınayabilecek bir takım sorgulama
devreleri içerir. Akıla göre "şu şudur, bu budur, öyleyse şu da bu
olmalıdır" şeklinde bir mantık işler. Sonuca gitmek için tek araç, değişik
yollardan toplanan verilerdir.
Yukarıda anlattıklarımızı Hz. Mevlâna ne güzel özetliyor:
Aklın yoksa yandın…
Ya kalbin yoksa?
O zaman zaten sen
yoksun ki…
Selçuk Alkan
Kaynak:www.gencgelisim.com