Aklın Yoksa Yandın… Ya Kalbin Yoksa?





Her şey akıl ve mantıkla mı çözülüyor acaba? Hani deriz ya, “Çok Akıllı Adam” ya da “Çok mantıklı bir insan ” diye… Gerçekten çok akıllı ve mantıklı insanlar hayatta başarı ve mutluluğu yakalamış ya da kişisel mükemmelliğe ulaşmış insanlar mıdır? Eskiler hatırlar; “Uzay Yolu” filminde çok mantıklı bir adam vardır: Mr. Spock… Her olayı mantık çerçevesinde yorumlayan bir dehâ olarak hatırlarız onu… Ancak iş duygusal tecrübeye geldiği zaman, pek de başarılı olduğu söylenemez.


 
Dr Alexis Carrel, “Dua” isimli eserinde şunları dile getirmekte:

” Biz batılı insanlara akıl sezgiden daha üstün görünüyor. Zekâyı, hislerimize daha çok tercih ediyoruz. Hayatta başarılı olmak için akıl ve madde kadar mâaneviyatın da bir ihtiyaç olduğu görülmektedir. O halde zekâdan daha çok, kişiliğe kuvvet veren beyinsel ve zihinsel faaliyetleri kendimizde süratle diriltmeliyiz.”

Akıl ve mantık, tabii ki yaşam sürecimiz açısından çok önem taşımakta… Ancak insanın yaşamını verimli ve güvenli bir şekilde sürdürebilmesi açısından sadece mantık yetersiz kalmakta… Salt mantıkla hareket eden bir insanı programlanmış bir bilgisayara, bir robota benzetmek mümkün… Nasıl programlanmışsa öyle hareket eder. Alternatifleri yine kendisine yüklenen program çerçevesinde seçebilir. Peki, ya sevmek, üzülmek, sevinmek,  mutlu olmak, öfkelenmek, şefkat duymak, hissetmek, sezmek, aşık olmak, nefret etmek, niyet etmek, heyecanlanmak, coşmak, korkmak, cesaretlenmek, empati duymak, hayal etmek, rüya görmek, dua etmek, huzur bulmak, mutlu olmak, mutsuz olmak, vicdan sahibi olmak, ilhâm almak gibi yaşanan gerçekleri nereye koyacağız? Çok mantıklı bir adam her zaman çok şefkatli bir adam mıdır? Ya da çok mutlu mudur? Her zaman akıllı ve mantıklı olan bir insan her zaman cesur mudur?  İnsanlarla duygusal empati sağlayabilir mi?

Çok akıllı ve mantıklı bir patronunuz ya da müdürünüz pekâlâ duygusuz ve zorba biri olabilir… Kendisini her görüşte, saçlarınız elektriğe tutulmuş gibi diken diken olabilir; nefret duygularınız kabarabilir. Öğrencilik yıllarınızda çok bilgili, akıllı ve mantıklı bir öğretmeninizin dersi pek de zevkli geçmemiş olabilir ya da o çok mantıklı öğretmeninize bir türlü ısınamamış olabilirsiniz. Buna karşın aklını, mantığını, duygusal zekâsını ve vicdanını dengeli bir biçimde kullanabilen, insanlarla sıcak ilişkiler kurabilen, empatik ve lider özellikli bir öğretmeninizden gördüğünüz sıcaklık ve ilgi sayesinde çok daha mutlu ve verimli anlar yaşamış olabilirsiniz.

Karl Popper ve John C. Eccles bu konuda görüşlerini şöyle ifade etmişlerdir:

“Öyle görünüyor ki insanlar arasında muhtemelen doğuştan zekâ farklılıkları bulunmaktadır. Ancak böyle çok boyutlu bir sorunu, insanın sahip olduğu bilgi ve zekâyı (kavrama çabukluğu, sezinleme derinliği, yaratıcılık, sergileme berraklığı, v.b.) tek boyutlu olan zekâ bölümü (IQ) gibi bir işlemle ölçülebilmek de imkânsız görünüyor.”

Sadece mantık kurallarına göre hareket edenler birer makine ya da robot gibi yaşarlar. ”Yağmur yağdığı zaman şemsiye açılır ve yağmurdan korunulur. “ gibi… Peki, ya doğayla baş başa kalmanın huzurunu duymak, sevdiğiyle el ele bir nisan yağmurun altında şarkılar söyleyerek iliklerine kadar ıslanarak keyifle, mutlulukla yürüyen bir kişinin davranışlarını mantığın hangi kefesine koyacağız? Herkes ıslanmamak için köşe bucak kaçarken ya da şemsiyesini açarken siz hangi mantık kurallarına göre böyle bir şey yaparsınız? Bence böyle bir örnekte mantıktan çok duygular ağırlıkta… O anda yaşanan mutluluk oranını o insanlara sormak gerek…

Peki ya, suyun kaldırma kuvvetini hamamda banyo yaparken keşfeden ve keşfettiği anda çırılçıplak sokaklara fırlayıp “  Evraka! Evraka! ” diye bağıran ünlü bilim ve düşünce adamı Arşimed’in bu hareketini akıl-mantığın neresine koyacağız? Ya Hezarfen Ahmet Çelebi’ye ne dersiniz? O devirde yapma kanatlarla Galata Kulesi’nden atlayarak uçmaya kalkmak akıl-mantık işi miydi?  Bir ışık demetinin üzerine binip evrene yolculuk yaptığını hayal eden ve E=mc2 ‘yi bulup fizikte devrim yapan Einstein’a ne demeli?

Sadece mantık kurallarına ve bilinçli zihne bağlı olarak resim çizmeye çalışan bir ressam, belki de hayal, sezgi ve ilham güçlerinden esinlenerek çizilmiş bir resim kadar kaliteli ve özgün bir eser ortaya çıkaramayacaktır. Sadece mantık kurallarından bir nota kombinasyonu çıkarmaya çalışan bir müzisyen, rüyasından aldığı ilhamla yüzyıllarca tüm insanlığın dinlediği evrensel yapıtlar çıkarabilen bir müzik adamı kadar başarılı olamayacaktır.

“Aşk için canını vermek” hiç bir mantıksal temelle bağdaşmaz. Ama insanın doğasında bu ve buna benzer bir dizi garip özellikler vardır. Sorun bunların kaynağının nesnel veya mantıksal olmaması da değildir. Sorun, insanoğlunun evreni bunlar olmadan, sadece akılla anlamaya çalışmasıdır.

Bizim anlatmak istediğimiz, kesinlikle akıl ve mantığın bir kenara koyulması gerektiği anlamında bir şey değildir.  Dr. Carrel  : “ Akıllıca hareket edebilmek için hem duyguya, hem de akıla ihtiyacımız vardır. Akıl olmadan duygu bizi okyanus diplerine de batırabilir, gökyüzüne de çıkarabilir.” diye düşüncelerini ifade etmiş. Söylemek istediğimiz, sadece IQ testlerine dayanan akademik zekânın bir insanın başarısı, mutluluğu üzerine tek başına etkili olmadığıdır.

Tabii ki mantığı bir kenara koyarak sadece duygularla hareket etmek kişiyi insanlıktan uzaklaştıracaktır. Sadece duyguları, dürtüleri ve sezileriyle hareket edenler de hayvanlar âleminde yaşamış gibi olurlar. Sadece duyu ve dürtüleriyle hareket eden bir kişi acıktığı anda yoldan geçen birinin elindeki yiyeceği kapabilecek ya da bir dükkândan rastgele ve zorbalıkla yiyecek temin etmeye çalışacaktır. Trafikte tüm yolların kendisine ait olduğu hissine kapılarak önüne çıkan herkese saygısızca davranabilecektir. Çok zengin olma dürtüsüyle hareket eden biri “amaca giden her yol mubah” felsefesi gereği, dolandırıcılık, hırsızlık, hortumculuk yapabilecek, hatta cinayet işleyebilecektir. Tabii ki bu işleri yapan kişilerin bir kısmı çok mantıklı insanlar da olabilir, akademik başarıları da yüksek olabilir. Yani sadece duygularıyla hareket edenler değil, sadece mantığıyla hareket edenler de suç işleyebilir.

Mesela bir hırsız, hırsızlık konusunda mantığını çok iyi kullanan zeki biri olabilir. Bir katil, işleyeceği cinayetler için sıradan bir insanın akıl ve mantığını aşan cinayet senaryoları hazırlayabilir. Üstün IQ’ ya sahip birçok bilişim suçlusu var. Bu kişilerin matematiksel-mantıksal düzeyleri bizlerin belki de çok üzerinde… Dolandırdıkları insanlara acımasız olan bu kişiler, ailesine karşı pekâlâ merhamet ve şefkat dolu olabilirler. Bu örnekte de akıl-mantığın yanında duygusal özelliklere sahip olan ancak yine suç işleyen biriyle karşılaşıyoruz.

Akıl, elimizdeki araçlardan sadece bir tanesidir. Akıl, mevcut verilerden hareketle bir takım sonuçlar çıkarmaya çalışır. Genellikle nedenselliğe yani neden sonuç ilişkisine göre çalışmaya şartlanmıştır. Genel bir akıl çalışma şeması, mantık derslerinde gördüğümüz önermelerin tümünü sınayabilecek bir takım sorgulama devreleri içerir. Akıla göre "şu şudur, bu budur, öyleyse şu da bu olmalıdır" şeklinde bir mantık işler. Sonuca gitmek için tek araç, değişik yollardan toplanan verilerdir.

Yukarıda anlattıklarımızı Hz. Mevlâna ne güzel özetliyor:

Aklın yoksa yandın…

Ya kalbin yoksa?

O zaman zaten sen yoksun ki…

Selçuk Alkan
 
Kaynak:www.gencgelisim.com