Ailen Varsa Sevgiyi Uzaklarda Arama!



Elinden tutabildiğin bir anneye, bir babaya, bir kardeşe muhtaç olduğunu unutmaması gerekiyor insanın, sevgiyi uzaklarda aramaması, aratmaması… Her akşam kapıyı açanın boynuna sarılması, annesinin dizine yatması, babasının omzuna yaslanması, kardeşiyle güreş tutması… 

Güneşe çalan sabah kahvaltılarında başlamıştı büyüme mücadelemiz. Önlüğün boynumuzdan çıktığı sofralarda vazgeçtik çoğulluktan. Kendi ellerimizde tutabilmeyi başardığımızdan beri çatalı, zamanla sıcak içmeyi de öğreniyorduk ılık çaylarımızı. Yavaş yavaş adam oluyorduk, her yeni gelen sabahla beraber. Sıcacık poğaçaları iki lokmada ağza atma yarışmaları düzenlerken, kimin zeytin çekirdeği, kimin bardağından çıkacak gibi hesaplaşmalarımız cırtlak turuncu rengini veriyordu huzurla oturduğumuz sandalyelerimize. O zamanlarda sofra dışı bırakılıyordu katkı dolu meyve suları ve sadece Pazarlara özgü zenginlikti çayın yanına iliştirilmiş taptaze portakal suları…
Her akşam gözlerini kapatmaya an kala, yanağına konan bir busenin huzuruyla dalmak uykuya, her sabah sen daha gözlerini açmaya çalışırken, birinin bütün mühim işlerini bir kenara bırakıp sadece senin için çabaladığını görmek… Bir kahvaltı süresi boyunca mutluluğa perde aralamak, karşı sandalyeden gelip çayının içine giren zeytinden bile neşe duyulması…
Bu yaşıma kadar hayat denilen meşgalede, benim de nice kırgınlıkları ve kızgınlıkları selamladığım oldu ve bütün bunlardan sıyrıldığım tek noktaydı annemin saçlarımı okşaması için yattığım dizi, babamın ağlamak için yaslandığım omuzu... Gözlerinin içine her baktığımda aşkı gördüğüm annem ve babam, yaşamanın “niçin”ini anlattılar bana. Gülüşlerimin bir başka insanı da nasıl mutlu edeceğini onlarla anladım, ağlayışlarımın nasıl bir gemiyi batırmaya yüz tutturduğunu, birilerinin hiç hesaba katmadan küçülttükleri aile kavramının içinde tattım. Bir evladın, bir hayata eş yükselti olabileceğini her akşam bütün yorgunluklarımı bir köşeye attığım soframda yaşadım.
Geçen zamanın ardında artan sorunlarla karşılaşırken, insan kafasını çevirerek ıskalıyor sanki sahibi olduğu en değerliği varlığını, ailesini... Sonra saklandığı sokak aralarında yanlışlara doğru yüzdürüyor kayığını. Hiç bilmediği insanlarla beraber sevgi oyunu oynamaya çalışıyor ve kaybediyor hem de defalarına defalar ekleyerek. Başını kaldırdığında üç insan görüyor, onlar gibi olamamanın derdine düşüyor ve ezbere bildiği bütün küfürleri saydırıyor makineli tüfek gibi… Yanılıyor, yanıyor…
Elinden tutabildiğin bir anneye, bir babaya, bir kardeşe muhtaç olduğunu unutmaması gerekiyor insanın, sevgiyi uzaklarda aramaması, aratmaması… Her akşam kapıyı açanın boynuna sarılması, annesinin dizine yatması, babasının omzuna yaslanması, kardeşiyle güreş tutması…
Tozlu raflara terk ettiğinde geçmişini, insanın ardına bakıp İYİ Kİ AİLEM VAR diyebilmesi, dedirtebilmesi umuduyla…
Vesselam…
Cam kırıklarıyla süslenmiş yollarda, ayaklarıma tampon olan aileme, bilhassa…
            
Cemre Şeyma Kapu
cemre.seyma.kapu@gmail.com

Kaynak: www.gencgelisim.com