Olumsuz
kavramlarla, olumlu kavramlar arasında beynimiz gel gitleri yaşar durur. Toplum
olarak olumsuzları beynimizde toplamaya daha eğilimli gibiyiz sanki. Zihnimizde
onlara verdiğimiz anlamlarla kendimizi sınırlarız ve bir türlü adımlar
atamayız, kilitleniriz.
Çocukların
zihninde 5–6 yaşına kadar dünya haritası oluşmaya başlıyor. Ondan öncesinde
bilinçli ve bilinçsiz beyin bunu fark etmez. Yetişkinler 5 yaş öncesini çok net
hatırlamazlar. 6 ve 7. yaşlarda artık her şeyin mantık boyutunda sorgulandığı,
her şeyin mantığını kurmak ve öğrenmek istenen bir süreç başlar. Artık
dışarıdaki dünyada olanlara fiziksel olarak değil de, düşüncelerimizle ilgili
algılarımızı, hislerimizi katmaya başlıyoruz. Daha da soyutlaştırıyoruz. Dış
dünyayla daha az bağlantı kuruyoruz.
Bu yaşlardan
sonra “Dünya haritası + Biz” algısıyla iletişim kurarız. Bu haritaya bağlı
olarak yaşarız. Küçük bir çocuk dışa direkt bağlanır. 7 yaşından sonra içe
bağlanırız. Küçük çocuk haritaları bilmez pek, kavramları nesneymiş gibi
algılar. Yetişkinler onları şekillendirir, kavramlarla ilgili olumlu veya
olumsuz hisler taşır. Çocuk düştüğünde bedeninde fiziksel acı vardır sadece. Yetişkin
düştüğünde ise zihinsel düşer, hisseder. “Çok dikkatsiz olduğumu hissettim”. “Haksızlıklarla ilgili iyi şeyler
hissetmiyorum, kimse beni haksızlığa
karşı tek adım attıramaz”. İlişkilendirmeler
sonunda o kavramlar daha da soyutlaşır, insanlaşır ve disiplin (öğreti) olur.
“Ben bu kültürü dostane biliyordum”,
“ Üzerinde çalıştığım disiplini verimli
buluyorum”, “Siyasetten nefret
ediyorum, siyaseti kirli bir alan
olarak görüyorum. Siz de bulaşırsanız siz de kirlenirsiniz”. Sanki bunlar bir insanmış gibi davranıyorsunuz.
Direkt hisler oluşturuyorsunuz. Hâlbuki sadece birer kavram.
Biz bu
kavramları kavramsallaştırarak
yaratıyoruz. Bir şeyi düşünüyor, hissediyor, genelliyor, zihnimizde
etiketliyoruz. Sizi mutlu etmeyen kavramları düşünün… Bazı insanlar, “başarısızlığı”
yaşamak istemezler. Bazıları da başarılı olmaktan korkarlar, hedeflerine
ulaşamayınca da başkalarını suçlarlar. Bazıları neden “başarı”dan korkuyor?
Zihinlerinde “Başaramama” duygusunu uzun
süre yaşadıklarından artık bunu kabullenirler, kanıksarlar, kavramlaştırırlar.
Başaramayacaklarına inanırlar. “Başarmak”
ise kendini yeni bir duruma sokmaktır. “Başarınca , başarı alanının içinde hayat nasıl olacak acaba?” gibi güvensizlikleri yaşayacaklarından, bu
verimli duyguya aşina olmadıklarından, risk almamak için başarısızlık alanında kalmayı tercih ederler. Hâlbuki bunların
hepsi birer kavram.
Hayatımız
kavramlarla dolu.
“Zaman” da
bir kavram. İnsanların zamanı iyi
yönetme konusunda sıkıntıları vardır. Kimilerinin diyet, kimilerinin sağlık
problemi var. Buna benzer kavramları düşünün bakalım… Bu kavramların bir
kısmına zihninizde çok da dostça davranmıyorsunuzdur (Güzellik problemi, moda
problemi, eğitim problemi, amatörlük problemi vs). Kendimize sürekli bu tip
kavramlarla ilgili baskılar uygular dururuz. Sınırlandırırız kendimizi. Bir
süre sonra da baskılar çok artmışsa, zihin çıktısını alamayınca, bedeni
zorlayarak fizyolojik, psikolojik
problemler, davranış bozuklukları meydana getirerek bizi edilgenleştirir.
Bedenimiz
zehirli maddeyi nasıl temizleyip, bedenden uzaklaştıracağını çok iyi biliyor
ama ya zihnimiz bunu nasıl yapacağını biliyor mu? İşte bu bağlamda profesyonel yardım alma
konusunda çok açık olmak gerekiyor. Olumsuzlaştırdığımız kavramın gücü
zihnimizi, daha sonra da bedenimizi bloke
etmeden farkındalık geliştirmeliyiz. Kavramlarınızı yeniden sorgulamanız
dileğiyle…
Meryem BAL
Kaynak: www.gencgelisim.com