Aşağıda
okuyacağınız itiraflar, geçen sayılarda 13. bölümünü yayınladığımız “Beynini
Kullananların
İtirafları”
başlıklı yazımızın 14. bölümünü oluşturmakta. Seri halinde devam edeceğimiz yazımızın
bu bölümünü de beğeniyle okuyacağınızı ümit ediyor, paylaşımlarınızın devamını
bekliyoruz.Beynini kullanan bir kişinin ağzından döküldüğü halde bilin ki, tarih boyunca bütün beynini kullanan insanların ortak yaklaşımıdır. Tarihe damgasını vurmuş, ismini, beynini kullanan her insanın kalbine kazımış bu insanların toplu bir MANİFESTOSU gibi de düşünebilirsiniz aşağıda söylenenleri. Okuyun bakalım bu topluluğa katılmak ister misiniz? Bu topluluğa katılmak isterseniz ne kimlik kartı çıkartmanıza gerek var ne de aidat ödemenize. Ne birilerine kendinizi ispat etmenize ne de bir kâğıt imzalamanıza. Yapmanız gereken tek şey aşağıda söylenenleri hayatınızda gördüğünüzü söylemek ya da uygulamaya çalışacağınıza dair kendi kendinize söz vermektir.
İnsan,
Allah’ın özenip de yarattığı mucize varlık, en kutsal varlık… Kendine ve
çevresine karşı sorumluluğunun farkında olan en özel tür…
Bil
ki…
Annen,
baban sana ilk eğitimini verdi. Sonra okula gittin… Sonra toplumun içinde
almaya başladın eğitimini… Yetmez… Bunların hiçbiri sana yetmez. Sen kendini
eğitmelisin.
Huzurlu
yaşayabilmek için önce kendini tanımalısın. Kendi yeteneklerini belirlemeli,
kendin ile barışık olmalı, kendini sevmelisin. İç huzuru olan insanlar mutlu
bir aileyi, mutlu bir aile ise huzurlu bir toplumu oluşturur. İnsanlar mutlu
oldukça yüzleri güleceğinden, sonuçta toplumun da yüzü gülecektir. Bildiğimiz
tüm doğruları ve iyilikleri, kendimiz ve çevremiz için uygulamak insan olmanın
gereğidir.
İşte
biz sevmek, çalışmak ve üretmek, gülmek, ibadet etmek, yardımlaşmak ve
paylaşmak, gezmek ve eğlenmek için kendimize zaman ayırırız. Yaptığımız işe
bilgimizin tecrübemizin dışında ruhumuzu da katarız. Doğanın değerini bilir ve
onu üstün bir çaba ile koruruz. Bir değer, yokluğunda aranır. Bu nedenle
doğanın hor kullanılıp yok edilmemesi gerekir. İnsanları ve tüm doğayı sevmek
ve korumak bizim için ibadetlerin en güzelidir.
Mükemmel
biri olmak için asla çaba sarf etmeyiz. Mükemmellik çok uzaklardadır, sadece
iyi biri olmaya çalışır; iyi ama yeterince iyi olabilmek ve topluma katkıda
bulunabilmek işte bütün amacımız budur.
Bizi
çok güzel anlattığı için buraya alma ihtiyacı duyduk. Bizlerden biri XSENTIUS
İ.Ö. IX. Yüzyılda bir tapınak duvarına şunları kazımıştır:
“
Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur
bulduğunu unutma. Başka türlü davranmak gerekmedikçe; herkesle dost olmaya
çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak
olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma. İçten ol; telaşsız, kısa ve
açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile
dinle onları; çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız
planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle (ne kadar
küçük olursa olsun) ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş
seçersen yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle
seveceksin ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de
yeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun
gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene
önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın
kalmaz. Unutma ki insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunluktaki bir
kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.
Aşka burun kıvırma
sakın;
onu küçümsersen, sen de besinsiz kalır, küçülürsün. O yoğun sevgi, çöl
ortasındaki yemyeşil bir bahçe gibidir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için
her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.
Kaybetmeyi ahlaksız
kazanca tercih et;
İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler
o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada
bırakacağın en büyük miras, onur ve dürüstlüktür.
Yılların rüzgar
gibi geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan tutkuları gülümseyerek teslim et
geçmişe. Yapamayacağın etkinliklerin yapabileceklerini engellemesine izin
verme.
Rüzgârın yönünü değiştiremediğin
zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla; insanlara göre değil. Çünkü dünya,
karşılaştığın fırtınalarda değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle
ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkânsızdır.
Onun için, kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.
Hatırlar
mısın doğduğun zamanları, sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir
ömür yaşa ki, öldüğün zaman herkes ağlasın, sen mutlulukla gülümse. Sabırlı ol,
sevecen ol, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin kendinsin, sensin.
Kendiliğinle ve öz benliğinle görmeye çalış ki, tüm pisliğine ve kalleşliğine
rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır.”
Gel
de duygulanma… Üç bin yıl önce söylenmiş yukarıdaki sözler bile aklın yolunun
bir olduğunu ortaya koyuyor. Evrensel değerlerin göz ardı edilemeyeceğini, bazı
şeyleri zamanın eskitemeyeceğini bu kadar net, bu kadar saf bir şekilde görmek,
hepimizi olduğu gibi beni de çok duygulandırdı.
Bazen
şu soruyu sordum kendime: “Sen, ne yapıyorsun?” Cevabım hep çok net oldu: “Sen
aklının ve yüreğinin sesini dinleyen insanların elçisisin. Elçiye zeval yok.”
M. Abdullah YILMAZ
www.abdullahyilmaz.com
Kaynak:www.gencgelisim.com