BEYNİNİ KULLANANLARIN İTİRAFLARI – 13

Aşağıda okuyacağınız itiraflar, geçen sayılarda 12. bölümünü yayınladığımız “Beynini Kullananların
 İtirafları” başlıklı yazımızın 13. bölümünü oluşturmakta. Seri halinde devam edeceğimiz yazımızın bu bölümünü de beğeniyle okuyacağınızı ümit ediyor, paylaşımlarınızın devamını bekliyoruz. Beynini kullanan bir kişinin ağzından döküldüğü halde bilin ki, tarih boyunca bütün beynini kullanan insanların ortak yaklaşımıdır. Tarihe damgasını vurmuş, ismini, beynini kullanan her insanın kalbine kazımış bu insanların toplu bir MANİFESTOSU gibi de düşünebilirsiniz aşağıda söylenenleri. Okuyun bakalım bu topluluğa katılmak ister misiniz? Bu topluluğa katılmak isterseniz ne kimlik kartı çıkartmanıza gerek var ne de aidat ödemenize. Ne birilerine kendinizi ispat etmenize ne de bir kâğıt imzalamanıza. Yapmanız gereken tek şey aşağıda söylenenleri hayatınızda gördüğünüzü söylemek ya da uygulamaya çalışacağınıza dair kendi kendinize söz vermektir.

Bu sayımızda itiraflarımıza “zaman”la ilgili yaklaşımlarımızı dile getirerek başlayacağız. Bizler iki günü birbirine eşit olanların ziyanda olduğunu biliriz. Aslında en başarılı insanlar, diğer insanların boşa harcadığı zaman kadar ileri giderler. Bizim için en üstün zaman dilimi... Çünkü bize ait tek zaman dilimi “şimdi”dir. Bizlerin her zaman yapacak bir şeyleri olduğu için zamanın değerli olduğunun da farkındayız. Boş vakitlerimizden her zaman en iyi şekilde faydalanmasını biliriz. Aslında bize göre boş vakit diye bir şey yoktur.

Nice ömürler vardır ki zamanı uzun, değeri kısa; nice ömürler vardır ki zamanı kısa değeri çoktur. Bizler hayatı uzun yaşayalım diyenlerden olmadık hiç. Hep ömrümüzü değerli kılmaya çalıştık. Bugünün işini fevkalade iyi yaptığımız için yarına bir hazırlık yapmamız gerekmez. Beklemek bir anlamda bekletenlerin kusurlarını düşünmekten başka bir şey değildir.

Hiçbir işimizi bir kere bile geri bırakmayız,  geri bırakmadığımızda ilerlemeyeceğini biliriz. Hiç kimseyi bekletmeyiz. Birini bekletmek en büyük kötülüktür. Bir insanın zamanını çalmaktansa; parasını, malını çalmak daha iyidir. İnsanı esas yoran yaptığı iş değil, zamanında yapmadan kenarda bıraktığı işlerdir.

Unutmamalıyız ki boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır. Bugünün değerini anlamadan yarını bekleyen insanlar, dünün geçtiğini ve yarının belki de hiç gelmeyeceğini düşünemiyorlar. Çünkü bütün devir; günler, aylar, yıllar tek bir noktanın içinde toplanmış bir “an”ın içine sığmıştır.  Herkes kolundaki saatin ibresi ile oynayabilir. İleri geri alırsın ama zamanın ibresini halatlarla bile durduramazsın.

Daha hayatımız başlarken biri bize ölmekte olduğumuzu söylemeli. O zaman hayatımızın her anını dolu dolu yaşarız. Daha sonranın sonu yoktur. Bizler biliriz ki dünya üç gündür: dün, bugün ve yarın. Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyleyse bugünün kıymeti çok iyi bilinmeli. Karar verememek insan için çok kötüdür. En büyük zaman hırsızıdır kararsızlık.

Güne erken başlarız. Birçok insan “Yarın olsa da şu işi yapsam!” der. Bilmez ki bugün dünkü günün yarınıdır. Bugün ne işlemiş ki, yarın ne işleyecektir? Hayat gecikmeyi asla affetmez. Geçip giden her saat, her dakika, hatta her saniye bizden nice faydalı şeylerin bir kısmını da beraberinde götürmektedir. Hayatın kısalığından hiç yakınmayız. Çünkü zamanı kötü kullanmayız. İnsan vardır zamanı kendi hesabına yontar, insan da vardır bir ömür boyu zaman onu yontar. Bizler zamanın yonttuğu insanlarız.

Bilirsiniz zamanı, en çok zaman kazanmak için harcarız. Zamanı öldürmekten söz ederiz ama bizi öldüren zamandır. Zaman büyük bir öğretmendir yalnız ne yazık ki daima öğrencilerini öldürür. Zaman ancak değerlendirildiği zaman kutsallık kazanır. Zaman, kolay elde edilen ve ucuz olan şeyleri siler. Bilin ki alelade bir insan zamanını nasıl sarf edeceğini düşünür akıllı bir insan ise nasıl tasarruf edeceğini… Kim kendi zamanını tam olarak görmek isterse ona uzaktan bakmalıdır.

Aşağıdaki öykü bizlerden birinin zamana nasıl baktığını gösteriyor.


Almanca dil kursuna devam eden bir Türk öğrencinin yaşadıkları:

Hoca çok disiplinli biriydi. Bilhassa zaman açısından hiç müsamahası yoktu. Bir hafta boyunca, kimin ne kadar dakika geç geldiğini tespit ediyor ve onları geç kaldıkları süre kadar sınıfta tutuyordu. Tabii bu durum, zaten kursa zor zaman ayırmış iş sahiplerinin hiç de hoşuna gitmiyordu. Bir gün, haftalık cezası 18 dakika tutan bir arkadaş kızarak şöyle dedi:
- Neredeyse saniyeleri hesap edeceksiniz. Neyse hatırınız için bir başka zaman on dakika sınıfta kalayım. Şimdi çok acil bir işim var...
Yaşlı Alman, gözlerini kırpıştırarak bir süre arkadaşı süzdü ve şöyle konuştu:
- Olmaz. Çünkü siz acil işlerinize bu kadar önem vermiş olsaydınız, şimdi benden 18 dakikalık bu cezayı almazdınız. Zira ders de sizin için günlük, saatli acil bir işti. Bu bakımdan şimdi kalacaksınız ve 18 dakikalık bir ders vereceğim size. Belli ki, hoca da kızmıştı. Ben de merak ederek kaldım sınıfta.
Şöyle devam etti:
- Arkadaşlar zamanı iyi kullanmıyorsunuz. Bir broşür göstererek şuna bakınız lütfen, dedi. Bu bir tren tarifesiydi. Arkadaş göz ucuyla bakıp iade edecekti ki, “Hayır daha iyi incelemenizi istiyorum.” dedi. Trenlerin kalkış ve varış saatleri değişik ve karmaşıktı. Mesela kalkış 18.18 idi, 21.35’ti. Varışlar da hep öyleydi.12.46 ve 09.27 idi.
Cezalı arkadaş şöyle dedi:
- Bakınız, işte burada Avrupalı kafanın mantıksızlığı açıkça görünüyor. Ne demek yani 18 geçeler, 38 geçeler... Şuna üç buçuk, dört buçuk deseniz olmaz mı? Hiç olmazsa çeyrek deseniz de, hem de akılda kalacak bir sayı ve saat olsa...
Yaşlı Alman belli belirsiz bir tebessümle şöyle dedi:
- Kendinize hakaret etmeyin. Çünkü bu tarifenin böyle düzenlenmiş olması “Avrupa kafa”nın mantıksızlığı değil, “ Müslüman kafa”nın tutarlılığıdır. Çünkü biz zamanı kullanmayı Müslümanlardan öğrenmişizdir. İşte bu tren tarifesi de aynı anlayışın bir örneğidir.
- Siz Müslümanların ibadetlerinde yer önemli değildir. Dünyanın her yerinde ibadet edebilir ama zaman çok önemlidir. Çünkü her ibadetin kendine ait bir vakti vardır. Hatta bu vakit, ibadetin şartıdır. İbadetlerin vakti de bizim tren tarifesi gibi, hep böyle 05:18, 12:17, 20:13... Üstelik bu vakitler de sürekli değişirler. Böylece de Müslümanlar her gün değişmekte olan zamana karşı uyanık durmakta, zamanın kıymetini anlamakta ve onu iyi değerlendirmek üzere hazırlanmaktadır. Bizim zamana bakışımızın ilham kaynağı Müslümanlardır.
Yaşlı Alman Hoca “çıkabilirsiniz” dediği zaman hepimiz tarifi imkânsız bir mahcubiyet içindeydik.
M. Abdullah YILMAZ
www.abdullahyilmaz.com
ayilmaz67@yahoo.com

Kaynak: www.gencgelisim.com