GENÇ MİZAH



Büyüdüğünde çok canlar yakacak(!)
Ebeveynler kızlarını övmek için şu sözü dile getirirler: “Kızımı bir tabur askerin içine bıraksam, gözüm arkada kalmaz!”
Bu sözü ilk defa duymuş gibi yüzünüzü çemkirmeyin harflerime bakarak. Ben söylemiyorum. Neyse, bu ne tuhaf sözdür allasen, asker olsam üzülür hemen firar ederdim! Kız ailesi, kızlarının erkeklere yüz vermediklerini düşünür ve mutlu mesut yaşar. Fakat erkek çocuğu olanların durumu tam aksi istikamettedir. Oğulları ne kadar çok kızla gönül eğlendirirlerse bununla acayip gurur duyarlar. “Nermin teyzesi bizim oğlan da çok çapkın, kızlar rahat bırakmıyor oğulcuğumu…” diye övgü dolu sözler söylerler komşu kadınlara. Daha çocuk ana okulu yaşında iken bile: “Büyüdüğünde çok canlar yakacak bu, baksana şimdiden kızlar onunla oynamak istiyor.” diyen anaların, büyüdüklerinde de bu gibi sözleri dillendirmeleri normal tabi…   
Bir evliliği bile yürütemedi!
Evlilikte anonim olmuş davranış şekillerimiz vardır. Üstelik bu davranışlar belli memlekete has davranışlar da değil… Evlenirsin; beş, altı ay sonra herkesin dilinde bir “çocukları olmuyor mu acaba?” sözü… E, sana ne! Yok, öyle bir tepki veremezsin, kendini ispatlamalısın… Çünkü kime gitsen, kimler size gelse, hep sana acıyarak konuşurlar. Dayanamazsınız bu bakışlara ve gaza gelip hemen cevabı verirsiniz. Çocuk eve katıldı mı, işyerine eli boş gidemezsin, illa bir tatlıyla seni işyerine alırla. E, çocuk bu, hasta falan oluyor, onun için de araç gerekiyor. Borç harç, araba alırsın. “Kardeş araban hayırlı olsun, ne zaman ıslatacağız?” diye takılmalar başlar ve susmazlar hedeflerine varıncaya kadar. Sen arabayı, çocuk da altını ıslatır, zararda olan bir tek sensindir. Diyelim ki çocuk sayısında artış oldu, bu sefer yeni bir eve çıkarsın; herkes “hayırlı olsun”a gelir. Onları ağırlamak için alışveriş yaparsın, masraf, masraf üstüne olur… Eşinle mutlu olduğun için yaparsın ama bir bakmışsın ki akrabalar eşinle olan aranı açmayı başarmışlar… Bir bakmışsın ki adliyedesin ve ismini birisi çığırıyor… Dışarı çıktığında dul olursun, herkes sana son sözünü söyler: “Bir evliliği bile yürütemedi! Yazıklar olsun sana!”...
Ebe
Ebe ebe nerede?
Su doldurur derede.
Dere boyu çalılık,
Derede olur balık,
Şu ebe de ne alık.
Oltamı attım,
Balığı tuttum.
Balık suya dalamaz,
Ebe beni bulamaz.
Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi
Bunu kim dedi,
Diyen dedi on yedi,
Yağlı böreği kim yedi?
İşte böyle şeyler ezberleyerek büyüyen çocukların cümlelerinde ileri dönemlerde anlamsızlıklar görülmesi gayet normaldir. Konudan konuya atlayışlar, arada bir laf sokmalar, “Derede olur balık” sözüyle balığın mekânını öğrenmeler, balıkla ebenin bağdaştırılması ve ebe ile dalga geçişler derken, tekerleme mi uzun geliyor ki acıktığından börek diye sayıklamalar... Bunları hakikaten kimler uydurmuştur? Her çocuk üzerine düşen görevin, bunları ezberlemek olduğunu bildiğinden, anlamına bakmadan ha bire ezberliyor.
Cam
Bir cam
İki cam
Üç cam
Dört cam
Beş cam
Altı cam
Yedi cam
Sekiz cam
Dokuz cam
On cam
Bu da benim amcam.
Amcanın nasıl ortaya çıktığını öğretir. Düşünsenize, yanınızda bulunan amcanızı tanımayan biri, “Pardon, yanındaki ile tanıştırmayacak mısın beni?” dediğinde, biz de bu tekerlemeden yol alarak anlattığımızda, aklımızı peynir ekmekle yediğimizi, peynir ekmek olmadan da yiyebilecek karaktere sahip olduğumuzu kanıtlamış oluruz. O anda amcanın düştüğü hal içler acısı. Bir cam, iki cam şeklinde sayarken sonunda kendisinin çıktığını öğrenen amca, “Oh, nihayet beni hatırladı!” tepkisini verebilir ve yeğeninin yanından uzaklaşmasının, kendi zekâsı için iyi olacağı kanısına varır.
Göksel Erkılıç
 Kaynak:www.gencgelisim.com