İnsan ölümlü bir varlık.
Her canlı gibi bir gün insan da ölür.
Duvara yaslanma yıkılır, insana yaslanma
ölür, diye bunun için söylenmiş olsa gerek.
İnsanın güvenip dayanacağı, yaslanıp
kuvvet bulacağı varlık, ancak her şeyi yaratan, yöneten, ihtiyaçlarını
karşılayan, eşi benzeri ortağı olmayan ve ölmeyen yaratıcı kudret olmalıdır.
İnsan ölünce onunla birlikte mezarın
kapısına kadar evlatları, dostları, arkadaşları, malı mülkü, iyilik ve
kötülükleri gidermiş. İyilik ve
kötülükleri kendisiyle birlikte mezarında kalır, dostları, çocukları ve malı mülkü geri dönermiş.
İnsanın dünyada bırakacağı en iyi miras,
öldükten sonra da amel defterinin açık kalmasını, iyiliklerle dolmasını
sağlayan hayırlı evlatlar olmalıdır.
Adam ölür, iki güzel erkek evlat bırakır
geride.
Bir de güzel bir çiftlik.
İki kardeşten birisi bekar ve yalnızdır.
Diğeri evli ve çoluk çocuk sahibi. Kalabalık bir aile.
Aralarında ayrılık gayrılık yoktur. Birlikte
çalışır çabalar, babadan kalma çiftliğin her karışını ekip diker ve ürün
alırlar. Sonunda ürünlerini ve elde ettikleri kârı eşit bir şekilde bölerler.
Herkes hakkına razı olur.
İki kardeş, ikisi de diğer gam!
Kendisinden fazla kardeşini düşünürler.
Bencil ve aç gözlü davranmazlar.
Bir gün bekar kardeş kendi kendine düşünür
ve der ki:
-Ürünümüzü ve elde ettiğimiz kârı eşit bir
şekilde bölmemiz hakka ve adalete uygun
değildir. Çünkü kardeşimin çoluk çocuğu var, kalabalık bir ailedir, bense tek
başıma. Onun ihtiyaçları benden fazladır. Hem onun aile üyelerinin hepsi
çalışıyor!
Kendine
göre, kardeşine haksızlık yaptığını düşünen, ona yardımcı olmak isteyen kardeş,
gece yarısı, el ayak çekilmişken, kimseye görünmeden, ambarın bir çuval tahılı
yüklenir ve kardeşinin ambarına bırakır gizlice.
Diğer kardeş diğer gamlıkta ondan aşağı
kalmaz elbette.
Güzel görmek, güzel düşünmek, iyilik,
güzellik ve hayırda yarışmaktır işleri.
O da kardeşini kendisinden daha fazla
düşünür ve der ki kendi kendine bir gün:
-Ürünümüzü ve ondan elde ettiğimiz kârı eşit
olarak bölüşmemiz doğru değildir, hak ve adalete uymaz. Çünkü kardeşim bekar,
yalnız ve yardıma muhtaç. Kimi kimsesi yok. Bense evliyim, eşim ve çocuklarım
var. Yarın öbür gün ihtiyaç duyduğumda, yaşlandığımda, elden ayaktan düştüğümde bana onlar bakar ve yardımcı olurlar.
Oysa kardeşim mağdur olur, bakacak kimsesi
bulunmaz, onun benden fazla bunlara ihtiyacı var.
İki kardeş de iyi niyetli, doğru ve güzel
düşünceye sahip. Doğru olanı yapmaya, diğerini kendisine tercih etmeye
çalışıyorlar.
Evli olan kardeş de, bekar kardeşi gibi,
bir gece yarısı, herkesi uykuda olduğu bir saatte, ambarına gider, sırtına
çuvalı yüklenir, gizlice kardeşinin tahılları arasına koyar. İki kardeşin de
tahılları eksilmez, çoğalmaz. Niyet güzel olunca, yapılan iş ve ondan doğan
sonuç da güzel oluyor. İyilik eden iyilik buluyor, herkes kazanıyor böylece.
Gel zaman, git zaman, bu böyle sürüp
gider.
Bir gece yarısı iki kardeş çuvalları
yüklenmiş, kardeşinin ambarına buğday götürmektedirler.
Vakit aynı vakittir.
Bir yerde yolları kesişir gecenin
karanlığında ve çarpışırlar.
Bakar ve görürler ki, aynı niyet ve
düşünceyle aynı işi yapmaktadırlar.
Senelerdir ambarlarındaki tahılın niye
eksilmediğini anlarlar.
Sevgiyle kucaklaşırlar oracıkta.
Sevgi, saygı, bağlılık ve güvenleri
tazelenir birbirine karşı. Gülüşürler karşılıklı.
Dahi Beyin Blog