Arayışı Temsil Eden Kase


Baigent, Leigh ve Lincoln'ün kitabı yayınlandıktan sonra, özellikle Leonardo'nun hayatını ele alan benzeri çalışmalarda ise, “Sion Başrahipliği”nin aslında 1960'larda kurulmuş bir gizli kuruluş olduğu iddia edilir.
Yani, onun tarihi hiç de eski değildir ve öyle tarihin derinliklerine doğru uzanan bir tarafı da yoktur. Bu, Dan Brown'un “Da Vinci Şifresi”nde anlattıklarını tamamıyla 'kurgusal' bir boyuta indirger. Ama, tarih boyunca etkin olmuş başka bir gizli oluşum da ortaya çıkan boşluğu doldurur. O da, Lynn Picknett ile Clive Prince'in tezlerinde ortaya çıkan, “Yahyacılar” diye bilinen, “Vaftizci Yahya”nın İsa'dan daha değerli ve hürmete layık olduğuna inananların oluşturduğu başka bir gizli cemiyettir.
Dolayısıyla, Leonardo ile “kutsal kase” arasındaki ilişki, İsa'nın Avrupa'da devam eden soyunun korunması için oluşturulmuş gizli bir cemiyetin önemli bir lideri olması değil, “Son Akşam Yemeği”nde de görüldüğü üzere, onun eksikliğiyle, masada olmayışıyla açıklanabilecek bir ilişkidir. Bu anlamda, “kase” hakkında söylenebilecek ve Baigent, Leigh ve Lincoln'ün de bir şekilde yaklaştıkları, ama işin 'entrika' boyutuna çok fazla daldıkları için hepten unuttukları bir şey, bir nesne olarak “kase”nin Hıristiyan inancına sonradan eklenmeye çalışılan bir unsur olmasıdır.
“Kase”nin bir simge olarak ne değer taşıdığına baktığımızda, onun, sözel geleneğe belki de en yakın olan de Troyes'in Parfisal destanında, “kanlı mızrak”la birlikte kullanılmasına dikkat çekmek gerekecek. Çünkü, hem kase ve hem de mızrak, mesela Kral Arthur efsanesinin asıl menşei olan Kelt mitolojisinde, 'merkez'le alakalı bir simgecilik içerir. Kanlı mızrak ile “Hayat Ağacı” arasında bir ilişki kuran bu yorumla ilgili olarak, “kase”nin çok eski bir versiyonuna da değinmek gerekecektir. Rivayete göre, asıl “kase”, Şeytan'ın kovulması sırasında, alnından düşen bir zümrütten, melekler tarafından yontularak elde edilmiştir. Hint simgeciliğinde “üçüncü göz”e denk düşen bu zümrütten “kase”, Adem'e teslim edilir. Ancak Adem de Cennet'ten kovulurken onu kaybettiğinden yanına alamaz. Dolayısıyla, köken olarak “kase” bir “arayış”ı simgelemektedir. Bu arayış da, ancak “kase”ye sahip olanların, asıl “merkez”e doğru yolculuğunu ifade eder. Bir “ilk hal” durumuna dönüşün işaretidir.
Bu anlamda, eğer “kase” kaybolmuşsa, asıl “merkez”e ilişkin bilgi ve gelenek de kaybolmuştur. “Arayış”, “kase”nin aranması değil, “kase”ye sahip olanların arayışıdır. De Troyes'in destanında, ondan, özel bir “kase” diye değil de, genel anlamda “bir kase” diye söz edilmesinin nedeni de burada yatar. Çünkü “kase” kelimesinin Batı dillerindeki karşılığı olan “graal” ve türevleri, Latince’de, hem “kase” (grasale) ve hem de “kitap” (gradale ya da graduale) anlamlarına gelecek bir köke (gradalis) dayanmaktadır. Dolayısıyla, “kase”nin, bir anlamda, Yahudilik’teki kayb (ya da gayb) olan Tanrı'nın yüce ismi ile, mesela masonluktaki “kaybolan Söz'ün aranması” ile de bağlantıları olduğu iddia edilebilir.
Tüm bu söylediklerimizden ortaya çıkan sonuç,  Baigent, Leigh ve Lincoln'ün ortaya attığı ve Dan Brown'ın da “Da Vinci Şifresi”nde romanının arkaplanı yaptığı “kase” ve “Sion Başrahipliği” gibi tezlerin, modern efsaneler rafına kaldırılması gereken malumatlar olduğudur. Ancak, yine bu söylenenlerden ortaya çıkan başka bir sonuç da, Leonardo'nun bütün bunlarla ilişkisinin nasıl kurulacağı sorusudur.


Ali Cemal Buğra
Dahi Beyin Blog