Optimist; iyimser, güler yüzlü, hoşgörülü demektir. "Aile bireylerinin optimist (iyimser) olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz ve
optimist kişilere yaklaşımlarınız nasıl?"
sorusunu sormaktaki amacım, eşimin optimist kişilere nasıl baktığıydı. Çünkü
ailede optimist kişilerin olması mutluluğun karesidir. Bazılarının bakış
açısına göre ise, optimist insanlar daha kolay kullanılabilir ve biraz da aptal
olarak nitelenirler. Birçok kıvrak zekâlı insan, bu tür insanları yanlış
değerlendirir, kimi zaman kötüye kullanırlar. Buna karşılık optimistler kendilerini
kullandırmamalı, veriyorsa almalı, alıyorsa vermeli, ektiği kadar biçmesini de
öğrenmelidir.
“Saçımı
süpürge ettim, neler yapmadım ki, hayatımı verdim, her şeyimi verdim ama elime
hiçbir şey geçmedi, hâlâ sürünüyorum.” diyen birçok insan var. Bayanlar bu tür
sözleri daha çok dile getiriyorlar. Ben buna ‘feda-kârlık’ diyorum. Özellikle
anneler çocuklarına “Ben sana ne feda-kârlıklar yaptım.” derler ama hangi
mantıkla konuştuklarının farkında olmazlar. Aslında burada sözü “Ben çok
şeyleri feda ettim, bunların karşılığında ne kârım oldu?” demeye getiriyorlar.
Burada olması gereken feda-kârlık değil özveridir.
Özveri;
karşılıksız vermektir. İçten pazarlıklı olmadan, başka hesaplar gütmeden,
temiz, saf duru, gönlümüzden geldiği gibi vermektir. Özveriyle gönülden yapılan
şey karşı taraftan algılanır, hissedilir ve karşılığı da ona göredir. Gerçek
anlamda optimistseniz, karşı taraf da sizi doğru algılar ve modeller. Karşıdaki
insan da optimist olur. Veya karşı taraf iyimser ise siz onu modellersiniz. Halk
arasında genellikle “Vur başına al ekmeğini” diye nitelenen, iyimserliğinden
dolayı ‘hayır’ diyemeyen çok fazla insan var. Ancak maalesef toplumda bu tür insanlar
‘kullanabilir, yararlanılabilir’ şeklinde değerlendiriliyor. Aile içi
ilişkilerde eşler arasında da durum benzerdir. Mesela, hanım çok sessiz
sakindir, ‘hayır’ demeyi bilmez. Kayınvalide tarafından kullanılır. Veya
beyefendi optimisttir, hanım tarafından kullanılır, istenen her şey
yaptırılabilir. Optimist davranış biçimi yerinde, dozunda, zamanında ve
bilinçli olduğunda iyidir.
Çok
iyimser, verici, tatlı dilli, hoşgörülü bir hanımefendi vardı. Zaten
kayınvalide gelinini özellikle böyle seçtiği için istediği gibi kullanmaya
başlıyor. Oğlunu evlendirmiş ve onun evine yerleşmiş. Gelini sürekli kullanıyor;
“Sen çok iyi niyetlisin, çok iyilikseversin, sen vicdanlısın, sen bana
bakarsın.” şekilde konuşarak her istediğini yaptırıyor. Gelin, “Siz benim
üstüme çok geliyorsunuz, beni çok yıpratıyorsunuz.” dediğinde, “Bak seni oğluma
söylerim, o sana ne yapacağını bilir.” diye şantaj yapıyor. Yani sürekli aba
altından sopa göstererek gelinini kullanıyor. Bu kadarla da kalmıyor
kayınvalidenin istekleri… “Kahvaltıda dövülmüş cevizli balım olmalı, her akşam
Antep fıstığım hazır olacak, sütümü hazırla.” şeklinde emirlerle gelinini
programlıyor, bir tanesi eksik olsa seni oğluma şikâyet ederim diyerek otorite
kuruyor.
Sonunda
gelin dayanamıyor ve “Kime söylersen söyle, çekip gideceğim artık.” diyor. Bu
sefer kayınvalide, “Olur mu kızım, ben seni çok seviyorum, sen şöyle iyisin,
böyle güzelsin.” diyerek gelini elinde tutmaya çalışıyor. Bu arada cebinden de
bir sarı lira çıkarıyor, kızım sen benim için önemlisin diyerek geline takıyor.
Bu sefer de “Hani ben sana altın vermiştim ya...” diyerek şantaj yapıyor. Gelin
bu kez, al altınını deyip geri veriyor. Olanları da beyine söylüyor. “Anneni
çekemiyorum, ya o, ya ben, tercih yap.” diyor. Bu konuşulanları kayınvalide de
duyuyor. Eli belinde yanlarına gelip “Bana bak, bu evin kraliçesi benim,
gidecek birisi varsa o da sensin.” diyor. Bu arada beyefendi hanımını koruyarak
“Anne, hanımımın üzerine bu kadar gitme, o bize yıllarca hizmet etti, teşekkür
etmemiz gerekirken, sen ne yapıyorsun. Ve bu evden gidecek biri varsa, o ben
değilim, kim giderse gitsin.” diyor.
Bunun
üzerine bu çift bana geldi, aile içi etkili iletişim programlarıma katıldılar.
Beyefendiyle ve çocuklarla görüştüm; annelerinin üzerine gitmemeleri
gerektiğini, yaşadığı baskıların bir gün patlamaya sebep olabileceğini ve o
durumda kimsenin bir şey yapamayacağını söyledim. Hanım gerçekten çok dolmuştu
ve gözyaşlarını kontrol edemiyordu. Beyefendi ile konuştum; annesiyle görüşüp
yılda 3 ay diğer kardeşlerinin yanında kalmaya ikna ettiğini, kendilerinde
kaldığı süre içinde de kayınvalide ile ilgilenmek üzere bir bayan hizmetli
tuttuklarını söyledi. Şu anda maalesef hanım ölümcül bir rahatsızlıkla mücadele
ediyor. İyimserlikten dolayı biriken şeyler hiç ummadığımız anda patlayabilir.
150 Soruda Evlilik/Akis Kitap
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder