Birkaç yıl öncesinde oluşan bir
sıkıntı. Herkesin her an karşılaşabileceği bir durum. Allah hastalığı insanlar
için yaratmış.
Hanımda oluşan küçük bir
rahatsızlık. Ve birkaç yıldır periyodik olarak takip edilmesi gereken bir
durum.
Önceleri her şey iyiydi. Hastalığı
takip eden bir doktor ve belirli aralıklarla alınan envai çeşit testler…
“Mümin kişiye bir ağrı, bir
yorgunluk, bir hastalık bir üzüntü hatta bir ufak tasa isabet edecek olsa,
Allah onun sebebiyle müminin günahından bir kısmını mağfiret
buyurur."(H.Ş)
Efendimiz buyurmuş, size verilen
sıkıntılarda mutlak bir hayır arayın diye. Aldık kabul ettik.
O(c.c)’ndan gelen baş üzere. Lakin
her tedbiri de almak lazım.
…
Sonra bir şehir değişikliği. İş
gereği…
Yenilecek ekmeğin, içilecek suyun
takdir buyrulduğu bir yer… Güzel bir şehir. Adı da büyük.
Kısacası büyük şehirlerden biri.
Gel zaman git zaman burada da hastaneye gidilmesi gerekti. Buranın en kapsamlı
hastanesi olarak bilinen bir yere gittik. Üniversite hastanesi. Hastalık
araştırılması gereken bir durumda. Takip istiyor. İki ilaç bir iğneyle olacak cinsten değil
yani.
…
Ben şimdiye kadar komediyi
filmlerde ve tiyatrolarda bulabileceğimi sanıyordum. Oysaki komedi hayatın ta
içindeymiş. Hem de Oscar’a aday olacak bir komedi.
Uzun uğraşlar ve sevk işlemlerinden
sonra hastaneye gittik. Devasa bir bina… Bizim muayene olacağımız bölümü araya
araya bulduk. Kapıda bir sekreter ya da danışman. Bilgisayarın başında oturmuş.
Yanındaki duvarda bir yazı:
“Muayeneler randevu ile yapılır…”
“Gerçekten çok medenice” diye
düşündüm. “Önce randevu alalım, randevu zamanında gelir muayene oluruz!”
Sağlık karnesi, vizite kâğıdı ve
sevk kâğıdını uzattık:
“Efendim biz muayene olmaya
geldik…”
Aldığınız cevap önce mantıklı:
“Size randevu vereceğim…”
“Hay hay!”
Ve yazılan tarih…
“Eylül ayının yirmi yedisinde
gelin!”
???
“Haziranın ilk haftasında olduğumuzu biliyorsunuz değil mi?”
“Evet beyefendi, biliyorum ama
muayene olmak için söylediğim tarihte gelmelisiniz!”
“Peki, o güne kadar ölürsek!”
“Sıkın dişinizi!”
“Olur! Azrail’e mail atarım!”
…
Siz sormaya devam ediyorsunuz.
Tedavi olmak istediğiniz hastalığı en iyi bilen iki kişi var bu hastanede.
Önceden araştırmış, isimlerini almışsınız.
“Peki, Prof. Dr. Falan falan hangi
günler muayene ediyor?”
“O burada muayene yapmıyor
efendim?”
???
“Özel muayenehanesi var. Oraya
gidip muayene oluyorsunuz ve tetkikleriniz ertesi gün burada yapılıyor.”
“Anlamadım!”
Zaten anlamak da imkânsız. Adam
hastaneden maaş alıyor, ama hastaneye hiç uğramıyor ve muayene yapmıyor.
Danışmadaki kişi size, doktorun kartını veriyor, siz gidip dünyanın parasını
vererek özel muayene oluyorsunuz ve tetkikleriniz ertesi gün hastanede
yapılıyor.
Eylülün 27’sini beklemenize gerek
kalmıyor. Ahlaksızlığın formatı değişmiş. Artık sadece belirli yerlerde
yapılmıyor. Toplumu ilgilendiren her birime girmiş.
Diğer doktoru soruyorsunuz büyük
bir umutla. Ve beklenen hüsran! O da aynı şekilde hareket ediyormuş!
Doktorların kartvizitlerini alıp
tıpış tıpış hastaneden ayrılıyorsunuz. Nereye mi?
Doktorun özel muayenehanesine.
Giderken de eşinizle aranızda şu konuşmalar geçiyor;
“Hanım, iyi ki devlet güvencemiz
varmış! Ya olmasaydı!”
"Allah Teâla hazretleri ferman
etti: "İzzetim ve celalim hakkı için, mağfiret etmek istediğim hiç
kimseyi, bedenine bir hastalık, rızkına bir darlık vererek boynundaki
günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım."
Elhamdülillah!
Ya bedenen hasta olmayıp da manen
hasta olanlar ne yapacaklar?
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder