Yaşadığımız hayatta, başımızı
ellerimizin arasına alıp, akşamın en derin saatlerinde kazanımlarımızın
muhasebesini yatığımızda, şimdiye kadar dikkat etmediğimiz pek çok şeyin bir
film şeridi gibi gözümüzün önünden akıp geçtiğini görürüz.
Hayat bize hazır
verilmiş bir paket gibi duruyor hep karşımızda. Gökten zembille inmiş, üzerinde
altın yaldızlı ama kırmızı kurdeleli bir hediye paketi. Aslına bakarsanız, kredi kartıyla alışveriş yapmak gibi bir şey
bu pakete sahip olmak.Ama küçük ödeme farkıyla. Hani kredi kartıyla alışveriş
yaparken, alım gücümüzü hep yüksek zannederiz. Çoğu zaman yanıldığımızı
aybaşlarında çok net öğrendiğimiz bir durumu yaşarız. Nakit para vermediğimiz
için kasiyere (kasada oturan kıza/erkeğe) kredi kartını uzatırken bir de
gülümseriz.
“Bak ben ne kadar da çok alışveriş
yapabiliyorum!” cümlesini adeta sessizce içimizden bağıra bağıra haykırırız.
Oysaki çabuk gelen aybaşları bu
alışverişin bir hesabı olduğunu hiç gecikmeden ve kıvırtmadan hatırlatır bize.
Hayat da aynen öyledir sevgili okuyucular.
Doya doya yaşarsınız ama ödemesi
vardır sonunda. Hayat öyle şairin dediği gibi:
“Bedava yasıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dişi,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yasıyoruz, bedava.” nevinden değildir aslında.
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dişi,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yasıyoruz, bedava.” nevinden değildir aslında.
Hayatın da hayatı yaşamanın da
mutlak ödenmesi gereken hesabı vardır.Ama hayatın ödendikçe bize artı puanlar
kazandıran (bonus), ödendikçe sermayemizi ve kar hanemizdeki hesabı doldurdukça
dolduran, bol kazanımlı bir ödeme şekli vardır. Bunlar öyle para pul nevinden
şeyler değildir. İşte kredi kartı
ödemelerinden burada ayrılıyor. Kredi kartı ödemeleri türünden bir ödeme değil
yani.
Cüzdandan ellerimiz titreye
titreye çıkardığımız banknotlar türünden ise hiç değil.
Bunlar yürekten, kalpten ve
samimi olarak çıkan ödemeler.Bunlar sadece ve sadece üç kelimenin doya doya,
bile – isteye ve gönülden gelerek yaşanması…
Ne mi bunlar?
Biri fikir, biri zikir, biri de
şükür.
...
Ben size şükürden ve ölçüsünden
bahsedeyim isterseniz bir kaç kelime. Şükrün ve şükürsüzlüğün ölçüsü nedir
biliyor musunuz?
Hayatımızın, davranışlarımızın
muhasebesini yaptığımızda bu ölçüler, kareli matematik defterimizin arkasında
yazan kerrat cetveli (çarpım tablosu) gibi iki kere iki dört eder netliğinde
ortaya çıkıyor.
İşte kimi zaman da birileri
karşınıza çıkıp iki kere ikinin dört etmediğini ispatlayabileceğini söylüyor
size. Benim tavsiyem siz sadece tebessüm edin. Kerrat cetvelini önüne koymayın.
Cevap hiç vermeyin.
...
Şükrün fiili ölçüsü (ödeme
şekli):
Önce kanaattir. Sonra, iktisat.
Daha sonra rıza ve en sonunda da memnuniyettir.
Şükürsüzlüğün fiili ölçüsü ise:
Önce hırs, sonra israf, daha sonra
ise hürmetsizliktir.
Şükürsüzlüğün en belirgin
ölçülerinden bir diğeri ise, haram helal demeyip önüne geleni yemektir.
Acaba diyorum bazen; “Bize sıkıntı
veren, toplumun huzurunu bozan, bereketini kaçıran, insanları sersefil eden ve
yaşadığı hayattan zevk almasını engelleyen etmenlerin içinde hırsın, israfın,
hürmetsizliğin ve yediğine içtiğine dikkat etmemenin ne kadar da büyük rolü
var?”
Değil mi?
Bir de kanaatin, iktisatın, rızanın
ve memnuniyetin hayatımıza ne kadar bereket ve huzur getireceğini düşününüz?
Hayatın gerçekten ödenmesi gereken
bir hesabı var. Ama hayat çok pahalı değil. Şairin dediği gibi “bedava”
da değil asla.
Neredeyse bedava denecek kadar ucuz
ve bedelini ödedikçe kat kat kazanç veren ve hiç zarar ettirmeyen bir fabrikadır
hayat.
Size düşen ödemelerinizi gönülden
yapmak.
Neden mi?
Çünkü hayatın hesap kesim tarihi
belli değil!
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder