Aptal mıyız? İdiot mu?




-Ooo Adil nerelerdeydin? Özlettin kendini… Gel bir öpeyim seni…
-Nerede olacağım, işte bildiğin gibi, okuyordum, son bir haftada beş kitap bitirdim. Evdeydim anlayacağın-
-Aman Adil ya, hem okuyorsun hem her mutlu değilsin. Bari okuduklarını hayata geçirsen de başkaları da senden feyiz alsalar…
-Kızmayacağım bu dediklerine, bugün çok mutluyum…


Adil beni şaşırtmıştı ve gerçekten gülüyordu. Üzerine rehavet sinmiş, sakin, neşeli, dingin bir görüntü veriyordu. Ben de tam aksine gergindim ve amacım biraz gevşemekti. Adil’i gördüğüme o yüzden çok sevinmiştim. Nasıl olsa Adil ne yapıp edip beni rahatlatırdı, güldürür, düşündürür ve sonunda yorulmuş bir halde eve giderdim. Çayları söyledikten sonra bir ara dalmıştım ki Adil’in sesiyle kendime geldim.

-Görüyor musun kelimelerin, kavramların etkisinin azaltılmasını, işte bu çok önemli bir örnek…
-Anlamadım, ne kelimesi?
-Haklısın, benim onu düşünürken sanki sen de aynı şeyi biliyormuşsun gibi direk girdim konuya. Şimdi ben şu karşıda oturan gence “hey idiot” desem genç muhtemelen anlar ve güler. Ama ben o gence “hey aptal” desem yine anlar ama gülmeyeceği gibi benimle kavga etmeye bile yeltenebilir.
-Adil, inan hiç havamda değilim, algım düşmüş, daha açık konuşsan da ben de rahat rahat anlasam.
-Ben idiottum diyen bu ülkenin en tanınmış yazarı ki bu yazar bir de Nobel edebiyat ödülü aldı. Amerika’da ders veriyor, Cumhurbaşkanı onu sofrasında ağırlıyor, TV’ler, gazeteler ne diyecek diye ağzına bakıyor, kitapları çok okunmasa da satılıyormuş gibi bir imaj veriliyor ama saygın bir yazar olarak da hayatını sürdürüyor. Kalkıp ben “idiottum” diyor.
-Anladım, sen Orhan Pamuk’tan bahsediyorsun.
-Yok yok, amacım ondan bahsetmek değil. Niye “ben aptaldım” demedi de “ben idiottum” dedi? Ben oradayım. Bir de ben idiottum demesini bunu duyanlar nasıl algıladı. Mesela başka bir yazar da çıkıp “ben aptaldım” deseydi aynı etki mi olurdu?
-E sen cevabını verdin zaten az önce, kelimelerin etkisizleştirilmesi veya anlam yitirilmesi dedin…
-Şimdi mesela siyasette de böyle, hırsızlığın adı yolsuzluk veya görevi kötüye kullanma olunca etkisi azalıyor. Yalancılığın yerine tutarsız dendi mi yine etkisi azalıyor ve duyanların zihinlerinde, duygularında etki bırakmıyor.
-Nereye geleceksin? Çok merak ediyorum…
-Bak bir de bunun tersi kullanılır. Yani zihinlerde yer tutan bir kelime veya kavram o konuyla ilgili olsun olmasın, karşılasın ya da karşılamasın kullanıldı mı başka etki yapar. Bunu da bilinçli kullanırlar. Mesela milliyetçilik, faşizm, kafatasçılık gibi…
-Dur ya, hemen oraya geçme, bunu bilmeyecek ne var. Mesela fuhşun yerine  aşk yapmak, cinsel kelimelerin yerine seks dendiğinde ayıp sayılmaması,  tıbbi terimlerin veya Latince isimlerin kullanılması da var ya…
-Evet, ben de onu diyorum zaten. Ben Türküm dersen hemen faşist, kafatasçı, milliyetçi deniliyor ve kaçacak delik aramak zorunda bırakılıyor. Onu diyeni suçlu, affedilmez ve tehlikeli gösteriyor. Ama diğeri İngiliz’im, Fransız’ım, Kürt’üm, Arnavut’um, Gürcü’yüm, Arap’ım dedi mi bunlar ne milliyetçi, ne kafatasçı ne de faşist oluyorlar. Buna algı yönetimi deniyor ya, insan mühendisliği diye de bir meslek/kavram geliştirdiler ya! İşte o mühendisler hangi kelimenin ne tür etki bırakacağını hesaplayıp ona göre konuşturuyorlar.
-Adil, hani sen çok neşeliydin. Yine çok ciddi konulara girdin. Sen gırgır, şamata yapmayı bilmez misin? Erkekler kadın muhabbeti yaparlar sen de azıcık öyle muhabbet yapsan ya!
-Neşeliyim evet, yazarı idiot yani kocaman harflerle aptal olduğunu söyleyen bir ülkenin okuyucusu kendini nasıl hissediyordur ya da okumayanlar ne düşünüyordur diye kafa yorunca neşeleniyorum…
-Of be  Adil senin neşen bile çok garip! Sen adamı öldürürsün. Sıkıldım diyeceğim sen buna alınacaksın. Dinleyeyim desem, halim yok gergin ve yorgunum, seni kaldıracak durumda değilim.
-Dur senin gerginliğini alayım! Neye gerildin? Suriye’de sabah evinden çıkıp akşam evine dönemeyen ve bir bombayla parçalanan, ya da bir keskin nişancının kurşunuyla ölen, üstelik ne için öldüğünü bilmeyen, kendi din kardeşi, kendi vatandaşı tarafından ya da kendi devleti tarafından öldürülen misin? Üstelik öldüren bunu senin adına yaptığını söyleyerek Uluslar arası bir plan kurban mı gidiyorsun? Neye gerildin?
-Adil!
-Yoksa sen Türkistan’da sadece ve sadece Türk olduğun için bu gece tutuklandın mı? Bu tutuklanman demek en az on yıl cezaevinde kalman demek, bunu mu düşündün?
-Adil ben kalkıyorum, sen oturacaksan otur ama ben gidiyorum. Spor salonuna gidip biraz çalışayım, ardından bir sauna, ter atayım belki iyi gelir.
-Bak şimdi cezaevinde dört metrekarelik hücresinde suçsuz yere yatanlar ise ter atarak değil volta atarak rahatlıyorlar. Hem de hukuk adı altında işlenen adaletin katledilmesine seyirci kalan yığınları düşünerek voltalarını hızlandırıyorlar.

Yerimden kalktım, çay paralarını vermek için garsonu çağırdım. Cebimden parayı çıkardığımda Adil oturduğu yerden,
-Bak cebinde paran var, akşam eve çocuklarına ekmek götüremeyen, sabah çocuğuna harçlık veremeyen, iş bulamayan, parası olmayan, parası olmadığı için dostu, arkadaşı, akrabası da olmayan gerginliğini gizli gizli ağlayarak yok ederken sen gerginim diyorsun.

Ne diyeceğimi bilemedim, kızdım ama bu kızgınlıkla kalbini kırarım diye bir şey söylemek istemedim. Adil bu, üstüme üstüme gelmeye devam edince,
-Adil, idiottan başladın çaresiz babada bitirdin. Helal olsun sana! Adil’sin işte ne diyeyim?
-Dur sana bir şiir okuyayım da öyle gidersin…
-Oku bakalım neymiş?

-Nerde bir dert görsem,
dört elle sarılırım..
Bağrı yanık anaları, ben ağlatırım sanki...
Babalara asi olmuş evlat, benim,
Fakirliği canına yetmişlerin sebebiyim,
Dökülen her damla gözyaşıyım yetimlerin,
Bütün kan davalarına ben sebep oldum,
Çıkan savaşları ben körükledim,
Hastaneler benim yüzümden doldu,
Hapishaneleri ben kurdum,
Zincirleri ben çektim,
Bir garip kul of dese,
Yüreğim ağzıma gelir,
Bir garip sevdalı yarinden ayrılsa,
Ben ölürüm,
Almışım hayatın cefasını sırtıma,
Bir kez dönüp bakmamışım ardıma,
Toplamışım bunca derdi,
Sarılmışım geceye,
Çekmesin kimse cefa diye,
Sabahlar aydınlıkla cefa salar görürüm,
Gün gelir ben, bu dertlerden ölürüm,
Gün gelir bu dertlerle gömülürüm,
Sürdü sefasını, göçtü derler,
Mezarım da güller değil, dikenler biter
- Adil ağzına sağlık… Güzel şiirmiş…  Senin mezarında dikenler bitsin bakalım… Ben gidiyorum…

Yürürken Adil’in dediklerini düşündüm ve en son okuduğu şiiri hatırlamaya çalıştım. Bir an kendimden utandım. Neyin kahrını çekiyordum ki? Birileri bu dünya üzerinde, ülkemizde diğer insanların canı, kanı, mutluluğu, huzuru ve göz yaşı üzerinden rant devşirmeye çalışırken, bizimle langırt gibi oynarken ve biz langırtın dizili elemanları gibi sabit, ruhsuz, vurdumduymaz dururken; çok basit konularla gerginlik yaratıp işte benim gibi kafamızı başka türlü meşgul ederler. Galiba Adil haklıydı! Yazar “ben aptalım” diyorsa ve bu ülkede o yazar diye anlı şanlı olarak dolaşıyorsa biz okuyucuları da ondan daha farklı değildik. Yok yok! Ben yine de aptal yerine “idiotuz” diyeyim… Ne de olsa acısı olmuyor böyle deyince…

Sırrı Çınar
(İronik yazılar serisi)
www.sirricinar.com

Dahi Beyin Blog

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder